Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel'dir. 24 Ocak 1980 kararları Turgut Özal eli ile uygulanmaya başlanır. Ancak uygulama ve buna bağlı değişim ve dönüşüm arzu edilen kadar değildir.
Ardından 12 Eylül askeri darbesi gerçekleşir ve Turgut Özal Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak iş başına getirilir. Askeri vesayetin de tesiri ile 24 Ocak kararları süratle uygulamaya konulur. Bu kararlar 1970'li yıllardan beri IMF tarafından üçüncü dünya ülkelerine yönelik bir sömürü projesinden başkası değildi. Nitekim bu projeler hangi ülkelerde uygulanmışsa borçları hep katbekat artmıştır.
Çok ilginçtir. 12 Eylül darbesinin sebebi terör olarak ifade edilir. Oysa darbeden hemen sonra terörün bittiği görülecektir. 12 Eylül'ün sebebinin terör olmadığı, bilakis 12 Eylül'ü meşru gösterme adına terörün kışkırtıldığına dair analizler yapılmaktadır.
Hükümetler değişmesine rağmen, 24 Ocak kararları o gün bugün uygulanıyor. Aradan tam 40 yıl geçti. O gün alınan kararlar hâlâ cari hükümlerdir.
Yabancı paraların yurt içinde serbestçe dolaşımı ve geçer akçe olarak kullanılması, anayasal bir gerçeklik olan sosyal devlet hükümlerinin ortadan kaldırılması hep o günlerin sonucudur.
Güya ekonomik sorunlar çözülecek, ihracat artacak, enflasyon düşecek idi. Oysa bırakınız devletin borç batağı içine düşmesini, tek tek vatandaşlar dahi borç batağı içine düşmüşlerdir.
Nasıl mı?
Elbette kredilerle.
İhtiyaç kredileri ile bankalara borçlanan vatandaş kredi kartları ile borcunu katmerli hale getirmiştir. Borcunu ödemekten aciz olan vatandaşın evine, tarlasına hacizler gelmiştir. Borcunu yine borç ile kapatma yoluna gittiği için faiz üstüne faiz öder hale gelmiştir.
Şimdi gelinen noktaya bakalım.
Ülkemiz o gün bugün her sene cari açık veriyor ve iç borç dış borç miktarı artıyor. Konunun anlaşılması açısından bir iki rakam verelim.
Rakamlar bu. Son üç yıla baktığımızda bütçe açığı gelirin neredeyse 4'te 1'i seviyesine çıkmış. Bu liberal ekonomik uygulamaların bir sonucudur.
Cari açık ne demek? Devletin giderinin gelir rakamlarından daha yüksek olması demek.
Bunu ev ekonomisi üzerinde düşünelim.
Her yıl ev bütçesi açık veriyor. Peki, sürekli açık verildiğine göre bakkal, manav, terzi, fırıncı nasıl hâlâ borç verebiliyor? Demek ki perde arkasında farklı hesaplar var. Zaten Dünya Bankası'nın IMF'nin çok uluslu firmaların da maksadı bu. Önce borçlandırmak, sonra buyruk vermek... İşte batılı şirketler madenlerimizin üzerine böyle çöreklenmektedir.
Gelelim çözüme.
Tek yolu var. Milli Ekonomi Modeli, Sosyal Devlet ve Milli Devlet projelerini uygulamak.
Bundan başka da çözüm yolu yoktur.
Mustafa Kemal Atatürk'ün "Bağımsızlık Benim Karakterimdir" duruşu ile Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın projelerini uygulamaktan başka yolu yoktur.
Ekonomide sağlam adımlar atılırsa 12 Eylül'lerin ve dış müdahalelerin önüne ancak geçebiliriz.
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025