Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin 97. yıldönümünü kutladık. 30 Ağustos'ta Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in riyasetinde yapılan etkinlikler ile bu kahramanlık destanı milletimizin zihninde, gönlünde yeniden canlandırıldı. Bu kutlama soğuk ve sıradan olmaktan ziyade gönülden ve coşku doluydu. Gün içinde bilimsel olarak sunulan tebliğler ile zihinler tazelendi ve gönüller cuşa geldi.
Zafer Bayramı kutlamaları ilk olarak 30 Ağustos 1924'te Dumlupınar'da Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün katılımı ile olmuştur. Savaş meydanında şehit olmasına rağmen kaskatı kesilen elinde sancak dalgalanan meçhul askeri, Atatürk unutmamıştı, unutulmasını da istemiyordu. Bu törende Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı'nın temeli de atılmıştır.
Kutlanılan hatıralar, unutulması istenmeyen ruhtur. Günümüzdeki Atatürksüz zafer kutlamaları, bu ruhun yok edilme çabaları değil midir?
O dönemin şartları içerisinde yokluk kol geziyordu. Osmanlı devletinin çöküşü, uzun süren cephe savaşları, kaybedilen vatan toprakları ve yoksulluk kol geziyordu. Ülke işgal altındaydı. Millet bitap düşmüştü.
Ancak…
Bitmeyen bir Anadolu vardı. Ana dolu…
Ve bu anaların yiğit evlatları…
Anadolu'nun her köşesinden adeta fışkıran Kuvay-ı Milliye ruhu ve hareketi…
Ve bunları üstün liderlik vasıfları ile birleştiren ve sarsılmaz bir güç haline getiren Mustafa Kemal Atatürk…
Atatürk'ün bütün mücadelesi bir hesap ve nasip üzere şekillenmiştir. Aslında Atatürk'ün şahsında şekillenen Türk milletinin ve devletinin akıbetiydi.
Bütün namüsait şartlara rağmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün başkomutanlığında arka arkaya kazanılan dünya tarihinin en uzun meydan muharebesi olan Sakarya ve ardından bir yıl sonra kazanılan Dumlupınar Meydan Muharebeleri ile birlikte devletimizin ve milletimizin makûs talihi alt edilmiş ve dosta güven, düşmana korku salınmıştır.
Atatürk demek milli mücadele demek, zafer demek, bağımsızlık demektir; Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demektir.
Zaman içerisinde Atatürk konusu sürekli kaşındı. Hedef, millet ile Atasının arasını açmak idi.
İşin ilginç yanı Atatürk'e taraf olanlar da, Atatürk'ün karşısında olanlar da aynı değirmene su taşıdılar.
Ne zaman ki, Haydar Baş Hoca Atatürk'ü milletimize tanıtmaya başladı, Hoş Geldin Atatürk kitabını kaleme aldı, işte bu Atatürk merkezli birliğin ve beraberliğin dönüm noktası olmuştur.
Haydar Baş Hocamız 'Atamız giderse ülke gider' demiştir, "Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır ve Atatürk birleştirici harçtır" demiştir.
Şimdi önümüzde bir ölçü var.
Atatürk ile birlikte olmak demek, kurucumuz, vatanımızı işgalden kurtarmış bir başkomutan, siyasi ve diplomatik dehayla ve idealleriyle birlikte olmaktır. Atatürk'e karşı çıkmak ise bunlardan rahatsız olmak, Atatürk'ü yok kabul etmek ruh ve bedeni ayırmak olmuyor mu?
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025