Lübnan'ın eski başbakanlarından Hariri'nin "faili belli" ama şimdilik açıklanmayan bir suikast sonucu öldürülmesi, ABD ve İsrail'in "Ortadoğu ve tüm İslam coğrafyasını kan gölüne çevirme projelerinin" fitilini ateşleyen olay oldu. Hariri öldürüldü, ABD Suriye'yi resmen hedef tahtasına oturttu. İsrail, İran'la ilgili "6 ay içinde müdahale edilmezse nükleer bomba üretecek teknolojiye sahip olacaklar" diyerek Avrupa'ya ittifak çağrısında bulunurken, ABD'ye de "İran operasyonunu 6 ay içinde hallet" mesajını iletti. ABD cephesinde de İsrail'e yönelik destek mesajları veriliyor. Daily Telegraph gazetesinin dünkü nüshasında "Amerika, İran'a yönelik İsrail saldırısını destekleyecek" başlığıyla verilen haberde Bush'un şu sözlerine yer verilmiş: "Eğer İsrail'in lideri olsaydım, İranlı bazı ayetullahların ülkemin güvenliğiyle ilgili açıklamalarına kulak verirdim. İran'ın nükleer silaha sahip olmasından kaygı duyardım. İsrail bizim müttefikimiz, bu ülkeyi destekleyeceğimiz yolunda güçlü taahhütlerimiz var. Güvenliği tehdit edilirse, İsrail'i destekleriz."
Dünyanın başındaki iki bela İsrail ve ABD, Suriye ve İran'ın yok edilmesi konusunda farklı düşünmüyorlar. Fakat bu kez şöyle bir sorun var: İran ve Suriye, Irak gibi kolay lokma değil. Aynı şekilde Rusya ve Avrupa cephesinde de ABD'nin Irak işgali sırasında sergilenen kaypak ve pasif tutumun ötesinde ciddi tepkiler ve bu tepkilerin oluşturduğu sinerjiden kaynaklanan yeni ittifaklar sözkonusu. Avrupa cephesinde bu "tepki sinerjisi" ABD'yi "savaştan diplomasiye" zorlama şeklinde tezahür ederken, Rusya cephesinde ise İran ve Suriye ile yakınlaşmanın ötesinde onlarla işbirliği yapma şeklinde kendini gösteriyor. Rusya, ABD ve İsrail'in karşı çıkmalarına aldırmadan Suriye'ye hava savunma füzeleri satabileceğini deklare etti. Ayrıca İran ile daha derinlere uzanan askeri ve siyasi gizli ortaklıklar sözkonusu.
ABD ve İsrail tarafından şer ekseninin merkezine oturtulan ve kısa vadede operasyon yapılacaklar listesinin başına konulan Suriye ve İran ise "ortak düşmana" karşı ittifak yaparak önemli bir adım attılar. ABD'nin "önce birini halledeyim, sonra diğerine geçerim" taktiğini engelleyen bu girişim, ABD'yi ciddi anlamda rahatsız etti. Irak bataklığından daha çıkamayan ABD, aynı zamanda hem Suriye, hem de İran'ı karşısına alarak üç ayrı cephede savaşacak kapasiteye sahip değil. Öncelikle ekonomisi böyle bir üçlü cepheyi kaldırmayacağı gibi, askeri durumu da bunu kaldırmaz. Bunun çok iyi farkında olan ABD yönetimi de kendi sonunu hazırlayacak böyle bir cehenneme girmemek için yeni dışişleri bakanı Rice marifetiyle Avrupa ve Ortadoğu'da nabız yoklayarak, Suriye-İran lehindeki ve ABD-İsrail aleyhindeki dengeleri ters yüz etmeye çalışıyor. Türkiye ise çelişkili ve tutarsız politikalarına devam ediyor maalesef. Bir taraftan İran, Suriye ve Rusya ziyaret edilirken, öte taraftan da İsrail'e dostluk ziyareti yapılıp askeri ortaklık anlaşmaları yapılıyor, ABD'ye de İran ve Suriye operasyonlarına dair her türlü söz veriliyor. Bu arada ABD'deki Türkiye düşmanlığı da Pentagon'dan medyaya, oradan da kamuoyuna doğru hızla yayılıyor.
Dünyanın başındaki iki bela İsrail ve ABD, Suriye ve İran'ın yok edilmesi konusunda farklı düşünmüyorlar. Fakat bu kez şöyle bir sorun var: İran ve Suriye, Irak gibi kolay lokma değil. Aynı şekilde Rusya ve Avrupa cephesinde de ABD'nin Irak işgali sırasında sergilenen kaypak ve pasif tutumun ötesinde ciddi tepkiler ve bu tepkilerin oluşturduğu sinerjiden kaynaklanan yeni ittifaklar sözkonusu. Avrupa cephesinde bu "tepki sinerjisi" ABD'yi "savaştan diplomasiye" zorlama şeklinde tezahür ederken, Rusya cephesinde ise İran ve Suriye ile yakınlaşmanın ötesinde onlarla işbirliği yapma şeklinde kendini gösteriyor. Rusya, ABD ve İsrail'in karşı çıkmalarına aldırmadan Suriye'ye hava savunma füzeleri satabileceğini deklare etti. Ayrıca İran ile daha derinlere uzanan askeri ve siyasi gizli ortaklıklar sözkonusu.
ABD ve İsrail tarafından şer ekseninin merkezine oturtulan ve kısa vadede operasyon yapılacaklar listesinin başına konulan Suriye ve İran ise "ortak düşmana" karşı ittifak yaparak önemli bir adım attılar. ABD'nin "önce birini halledeyim, sonra diğerine geçerim" taktiğini engelleyen bu girişim, ABD'yi ciddi anlamda rahatsız etti. Irak bataklığından daha çıkamayan ABD, aynı zamanda hem Suriye, hem de İran'ı karşısına alarak üç ayrı cephede savaşacak kapasiteye sahip değil. Öncelikle ekonomisi böyle bir üçlü cepheyi kaldırmayacağı gibi, askeri durumu da bunu kaldırmaz. Bunun çok iyi farkında olan ABD yönetimi de kendi sonunu hazırlayacak böyle bir cehenneme girmemek için yeni dışişleri bakanı Rice marifetiyle Avrupa ve Ortadoğu'da nabız yoklayarak, Suriye-İran lehindeki ve ABD-İsrail aleyhindeki dengeleri ters yüz etmeye çalışıyor. Türkiye ise çelişkili ve tutarsız politikalarına devam ediyor maalesef. Bir taraftan İran, Suriye ve Rusya ziyaret edilirken, öte taraftan da İsrail'e dostluk ziyareti yapılıp askeri ortaklık anlaşmaları yapılıyor, ABD'ye de İran ve Suriye operasyonlarına dair her türlü söz veriliyor. Bu arada ABD'deki Türkiye düşmanlığı da Pentagon'dan medyaya, oradan da kamuoyuna doğru hızla yayılıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012