Şimdi yazacaklarım çok yakın zamanda televizyonlarda duyduklarınızdan farklı değildir. Dünyada aklı başında insanların olduğu topluluklar yaşamlarını en azından diğerlerine göre daha huzurlu geçirme şansına sahiptirler. Çeşitli deneyimler sonucunda beşeriyet, demokrasi denilen, nalıncı keseri gibi çalışan sistemi sürdürmeye karar vermiştir. Demokrasi, ülkemizde eşine rastlanması mümkün olmayan garip kurallara dönüşmüştür. Öncelikle adaletin temeli olan vekâlet kavramı tamamen terse döndürülmüş, asıl olan vekalete teslim olmuştur. Her ülkede asıl olanın vekilini seçme, beğenmezse değiştirme gücüne sahip olması gerekirse de, bu demokrasilerde tersine çalışan bir mekanizma haline dönüşmüştür. Tam yetkili vekil onu kendine vekil eden, rezil olmuştur. Bu curcunada astığı astık, kestiği, mıstık olan seçilenlerin başları, kendilerinin velinimeti olan vatandaşlarına, her Allah'ın günü hakaretler yağdıracak ve onlardan emirlerine uymalarını isteyecek, söz haklarını ellerinden aldığı yetmiyormuş gibi, vergilerle, cezalarla, hem maddi, hem de manevi yönden halkını açlık sınırının altında yaşamaya, seçtiklerini ise, baş tacı olarak kabule zorlayacaktır. Üstelik her ferdi temsil etme bahanesiyle oluşturulan demokraside seçim barajları ile onları koyun gibi (Başbakanın tabiri ) sürülerle temsil edilebilme imkânı tanıyacaktır. Seçim kanununun bu maddesi demokrasinin anayasasına aykırıdır. Bu şartlarda seçim barajı olan ülke asla demokratik olamaz. Bir fert seçmek istediğini seçemiyorsa, bu nasıl demokrasi, bunu yapanlar nasıl adaletten bahsedebilirler. Hatta partileri nasıl ve hangi hakla adalet kelimesini ismine koyabilir. Demokrasi ülkemizde o derece hormonlu şekilde değişti ki, GDO'lu adalet ortaya çıktı. Terörle mücadele, teröristi koruma ve baş tacı etme olarak değişerek, ordu teröristlere refakatçi yapıldı. İtiraz edecekler hesaplanarak daha önce hepsi içeri tıkıldı. Suçlarına gelince de teröristler şahit tutuldu. Kozmik oda elbette bu suçlamaların temelinde yer aldı. Ordunun sırları kullanılmasa bile, ya kullanılmış olsaydı hesabıyla delil oldu. Bu odada muhtemelen dış tedbirlerde bulunmakta idi. Gerekirse harp planlamaktan da, halktan korkmasalar iç karışıklarla mücadele projeleriyle de yargılanacaklardı. Demegojinin sınırı yoktur suçlamanın yolu çoktur. Allah korkusu olmazsa her şey mümkündür.Açılımla asimilasyonları durdurduğunu söyleyen Başbakanın asimilasyon dediği herhalde Türklerin Türkleştirilmesi olmayacağına göre acaba gençlerin Hıristiyanlaştırılması gayreti olan BOP projesini mi kastediyor diye düşündürücüdür. Yoksa Kürt kardeşlerimizin Barzani tarafından asimile edilme durumu mu vardı? Benim bildiğim Sayın Başbakanın yurt dışındaki vatandaşlarımıza, o yabancı ülkelere asimile olmayı tavsiyeleri idi her durumda 11 yıldır bu olay onun iktidarının suçu olmaktadır... Kendisi suçunu açıklığa kavuşturup halkımızdan özür dilemelidir. Haklı olduğu bir gerçek ise şiddet şiddeti oluşturur. Fizik kuralıdır: ETKİ, TEPKİYE EŞİTTİR. Unutmamalı ki, güç halkındır. Fazla söze gerek yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ata Selçuk / diğer yazıları
- Yanlıştan, yanlışla kurtuluş olmaz / 12.09.2021
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017