Türkiye Cumhuriyet Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Bush'la yaptığı görüşme, kamuoyunun önemli bir kısmının iddia ettiği "muhteşemliğin" aksine, 'first lady'ler Emine Erdoğan ve Laura Bush'un Erdoğan - Bush zirvesini gölgede bırakmamak için bir gün erteledikleri çay partisinin dahi altında bir sönüklükteydi. 'First lady'lerin çay partisinin gölgesinde kalmasından korkulan bir zirve, ne kadar mühim, ne kadar görkemli olabilir ki? Sıradan bir "huzura çıkma" ve Osmanlı bürokrasisinde "üst makamlara" yazılan tahriratların son cümlesinde olduğu gibi "ol babda emr-ü ferman hazreti men lehü-l emrindir" cümlesinin sık sık tekrar edildiği mutad bir görüşme. "Bizim şöyle sıkıntılarımız, kaygılarımız var ama son karar tabii ki sizindir" mealiyle özetlenebilecek bir Başkan Bush'a arz klasiği.
Erdoğan'ın Bush'la görüntülendiği karelerde, bacak bacak üstüne atıp, önünü iliklemeyerek, rahat bir görüntü verme kaygısında, Ecevit'in Clinton karşısındaki durumuna düşmeme kompleksi çok açık bir şekilde sırıtıyordu.
***
11 Eylül bahanesiyle İslam dünyasını "terör" başlığı altında toplayıp, "Crusade" (haçlı savaşı) kelimesiyle çerçevesini ve tarzını belirleyen Bush'la Erdoğan arasında geçen bir diyalog oldukça ilginç.
Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı ve önemli bir kesim tarafından siyasi İslam'ın "gömlek değiştirmiş" versiyonu, yani "İslamcı" olarak tanımladığı Tayyip Erdoğan İstanbul'daki 15- 20 Kasım bombalı saldırılarılarıyla ilgili olarak, "dinci teröre hedef olduk" deyince, Bush "Hayır, dinci terör olmaz. Dindar insanlar terörist hareketlere girişmezler" diye anlamlı bir müdahalede bulunuyor. "İslamcı" Erdoğan'a, "İslamcı terörist olmaz" düsturunu, verebilecek en son kişi, Bush veriyor.
***
Bush'la Erdoğan arasında geçen görüşmede ağırlık noktasını Kıbrıs ve Irak oluşturuyor. Irak konusunda Türkiye'ye karşı net olmayan Bush, dindar olduğunu, verdiği sözlere güvenilmesini sık sık dile getiriyor. Ciddi hiçbir taahhütte bulunmuyor, sadece "dindarlık" masalıyla Erdoğan'ı uyutuyor. Kuzey Irak konusunda Türkiye'ye verilmiş hiçbir söz yok. Aksine peşmergelere karşı sergilenen bugünkü tavrın ve esnekliğin daha ötesine geçiliyor. Bush, Kürtlerin geleceğini, Irak Geçici Hükümet Konseyi'nin belirleyeceğini, kendilerinin bir müdahalesinin olmayacağını somut olarak dile getiriyor.
Kuzey Irak'taki gelişmelerden bîhaber olduğunu; 15 gün önce duyurulan, PKK- KADEK'in uzantısı Kongra- Gel'in ABD tarafından terör örgütü listesine alındığını daha yeni duyduğunu söylemesiyle ifşa eden Erdoğan ve gafil medyamız, ABD'nin PKK konusundaki "göstermelik" girişimlerini, siyasi bir başarı olarak telakki etme gafletine kapılmış görünüyor.
PKK'nın Kuzey Irak'taki tabela partisi Demokratik Çözüm Partisi'nin merkezine ABD askerlerince düzenlenen baskın, bizim medyayı ve Erdoğan'ı mutlu ediyor. Unutulmasın ki, bu baskın hiçbir anlam ifade etmeyecek hafiflikte olduğu gibi, aynı ABD askerleri Kerkük'teki Türk bürosunu da basmış ve hatta "çuval bile geçirmişlerdi".
Ayrıca ABD'nin PKK konusundaki girişimleri, kendi çıkarlarından öte hiçbir anlam ifade etmiyor. Powell'ın "Topluma Kazandırma Yasası" üzerinde ısrarla durması, şu an Kuzey Irak'ta bulunan ve ABD'nin konjonktürel anlamda işine yaramayan silahlı militanları Türkiye'ye kaydırarak kontrol altında tutmak istemesinden kaynaklanıyor. Bu arada ABD tazyikiyle çıkartılan Topluma Kazandırma Yasası tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bugüne kadar bu yasadan yararlanmak için başvuran militan sayısı 600 bile değilken, hapisten çıkarılma noktasında olan 2 bin 500 militandan bahsediliyor. Yani bir koyup üç almak değil de, "4 koyup bir alamama" durumu!
Erdoğan'ın Bush'la görüntülendiği karelerde, bacak bacak üstüne atıp, önünü iliklemeyerek, rahat bir görüntü verme kaygısında, Ecevit'in Clinton karşısındaki durumuna düşmeme kompleksi çok açık bir şekilde sırıtıyordu.
***
11 Eylül bahanesiyle İslam dünyasını "terör" başlığı altında toplayıp, "Crusade" (haçlı savaşı) kelimesiyle çerçevesini ve tarzını belirleyen Bush'la Erdoğan arasında geçen bir diyalog oldukça ilginç.
Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı ve önemli bir kesim tarafından siyasi İslam'ın "gömlek değiştirmiş" versiyonu, yani "İslamcı" olarak tanımladığı Tayyip Erdoğan İstanbul'daki 15- 20 Kasım bombalı saldırılarılarıyla ilgili olarak, "dinci teröre hedef olduk" deyince, Bush "Hayır, dinci terör olmaz. Dindar insanlar terörist hareketlere girişmezler" diye anlamlı bir müdahalede bulunuyor. "İslamcı" Erdoğan'a, "İslamcı terörist olmaz" düsturunu, verebilecek en son kişi, Bush veriyor.
***
Bush'la Erdoğan arasında geçen görüşmede ağırlık noktasını Kıbrıs ve Irak oluşturuyor. Irak konusunda Türkiye'ye karşı net olmayan Bush, dindar olduğunu, verdiği sözlere güvenilmesini sık sık dile getiriyor. Ciddi hiçbir taahhütte bulunmuyor, sadece "dindarlık" masalıyla Erdoğan'ı uyutuyor. Kuzey Irak konusunda Türkiye'ye verilmiş hiçbir söz yok. Aksine peşmergelere karşı sergilenen bugünkü tavrın ve esnekliğin daha ötesine geçiliyor. Bush, Kürtlerin geleceğini, Irak Geçici Hükümet Konseyi'nin belirleyeceğini, kendilerinin bir müdahalesinin olmayacağını somut olarak dile getiriyor.
Kuzey Irak'taki gelişmelerden bîhaber olduğunu; 15 gün önce duyurulan, PKK- KADEK'in uzantısı Kongra- Gel'in ABD tarafından terör örgütü listesine alındığını daha yeni duyduğunu söylemesiyle ifşa eden Erdoğan ve gafil medyamız, ABD'nin PKK konusundaki "göstermelik" girişimlerini, siyasi bir başarı olarak telakki etme gafletine kapılmış görünüyor.
PKK'nın Kuzey Irak'taki tabela partisi Demokratik Çözüm Partisi'nin merkezine ABD askerlerince düzenlenen baskın, bizim medyayı ve Erdoğan'ı mutlu ediyor. Unutulmasın ki, bu baskın hiçbir anlam ifade etmeyecek hafiflikte olduğu gibi, aynı ABD askerleri Kerkük'teki Türk bürosunu da basmış ve hatta "çuval bile geçirmişlerdi".
Ayrıca ABD'nin PKK konusundaki girişimleri, kendi çıkarlarından öte hiçbir anlam ifade etmiyor. Powell'ın "Topluma Kazandırma Yasası" üzerinde ısrarla durması, şu an Kuzey Irak'ta bulunan ve ABD'nin konjonktürel anlamda işine yaramayan silahlı militanları Türkiye'ye kaydırarak kontrol altında tutmak istemesinden kaynaklanıyor. Bu arada ABD tazyikiyle çıkartılan Topluma Kazandırma Yasası tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bugüne kadar bu yasadan yararlanmak için başvuran militan sayısı 600 bile değilken, hapisten çıkarılma noktasında olan 2 bin 500 militandan bahsediliyor. Yani bir koyup üç almak değil de, "4 koyup bir alamama" durumu!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012