'Türkiye'de barış gazeteciliği eksik'
Türk medyasının genellikle Ukrayna kaynaklarına bağımlı habercilik yaptığına dikkatleri çeken Prof. Dr. Süleyman İrvan,“Savaş bölgesindeki muhabirler genellikle Ukrayna kaynaklarına bağımlı kaldılar. Barış gazeteciliğinin eksikliği hissedildi. Türk medyası barış çabalarına odaklanabilirdi” dedi
12.03.2022 14:50:00





Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşa değinerek savaş muhabirliği hakkında değerlendirmelerde bulundu ve tavsiyelerini paylaştı. 'Tarihi kaynaklar savaş muhabirliğinin 1853-1856 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında gerçekleşen Kırım Savaşı'nda önem kazandığını yazıyor' diyen Prof. Dr. Süleyman İrvan, sözlerini şöyle sürdürdü: "İngiliz The Times gazetesi muhabiri William Howard Russell da bu savaşı haberleştiren ilk savaş muhabiri olarak kabul ediliyor. O günden bu yana tüm savaşlarda savaş muhabirleri görev yaptı. Savaşlar haber değeri yüksek olaylardır. Hatta gazeteciliğin meşhur 'Kan varsa manşet olur' sözü en çok da savaşlar için geçerlidir. Savaş büyük haberdir o nedenle birçok muhabir savaş bölgesinden haber geçmeyi, savaş bölgesinde olmayı, herkesin kaçtığı yere gitmeyi ister."
Savaş muhabirliğini tek bir boyutta değerlendirmenin mümkün olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Örneğin Rusya-Ukrayna savaşını ele aldığımızda bu savaşı takip eden Rus, Ukrayna ve Türk medyası muhabiri aynı konumda değildir. Rus medyası muhabiri saldıran, işgalci ülkenin medyasına haber yaparken, Ukrayna medyası muhabiri ülkesini işgale karşı savunan pozisyondadır. Türk medyası ya da diğer ülke medyalarının muhabirleri ise daha çok gözlemci pozisyonundaki muhabirlerdir. Bizim muhabirlerden beklediğimiz, savaşa ilişkin doğru, teyitli ve güvenilir haberler geçmeleridir" ifadelerini kullandı.
Sosyal medyada insanların Rusya Ukrayna savaşında yaşadıklarını, tanık oldukları önemli anları, çatışmaları ya da bombalamaları anında cep telefonlarıyla kaydederek aktarabildiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Biz buna yurttaş haberciliği ya da tanık haberciliği diyebiliriz. Sahadaki gazeteciler nadiren sıcak çatışmaların içinde kalıyorlar, oysa her sıcak çatışma anında orada birileri bu anları kaydedebiliyor. Bu savaşın sosyal medyadan canlı yayımlanan ilk savaş olduğunu belirtmiştim. Bu durumda önemli olan, sosyal medyadan paylaşılan görüntülerin gerçek ve güncel olup olmadığıdır. Sosyal medya elbette aynı zamanda savaş propagandası alanı. Çatışan taraflar sosyal medyayı kendi lehlerine olacak şekilde kullanmaya çabalıyorlar. Elbette sosyal medya sahadaki gazeteciler için de önemli bir bilgi kaynağı. Ancak sosyal medyadan gelen her bilginin, her görüntünün, fotoğrafın, videonun kullanılmadan önce mutlaka doğrulanması gerekiyor. Gazetecilerin savaş bölgesinden aktardıkları da tıpkı sosyal medyadakiler gibi manipülatif olabiliyor. Çünkü resmi kaynaklar da savaş zamanında gazetecileri yanıltan bilgiler aktarabiliyor veya muhabirler bilinçli ve kasıtlı olarak yalan haber üretebiliyorlar. Bütün bunlar karşısında da okurların ve izleyicilerin dikkatli olması gerekiyor" dedi.
Türk medyasının başından itibaren bu savaşa daha fazla önem verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Neredeyse her televizyon kuruluşu, büyük gazeteler muhabirlerini Ukrayna'ya ya da Ukrayna sınırındaki ülkelere gönderdi. Medya aynı ilgiyi Taliban Afganistan'da yönetimi devraldığında göstermemiş, az sayıda muhabir Afganistan'a gidebilmişti. Kuşkusuz bunda yakınlık faktörünün katkısı var, ama Ukrayna'nın bir Avrupa ülkesi olarak görülmesinin de bir katkısı olduğu söylenebilir. Genel olarak muhabirler başkent Kiev'den ve genelde Ukrayna kaynaklarına bağımlı bir habercilik yaptılar. Bu önemli bir eksiklikti. Savaşın bir de öteki tarafı var ama biz haberlerde öteki tarafı göremedik, belki görebilmemiz de mümkün değildi ama medya bunu denemedi" dedi. Barış gazeteciliği eksikliğinin hissedildiğini belirten Prof. Dr. İrvan, "Çatışmaları değil barış girişimlerini önceleyen, savaşın sıradan insanların yaşamlarında yarattığı travmalara yoğunlaşan bir gazetecilik anlayışı olabilirdi. Bu savaşta Türk medyası, barış çabalarına daha fazla odaklanabilir ve barış gazeteciliği pratiğini yaşama geçirmek için daha fazla çaba harcayabilirdi" diye konuştu.
Doğru ve güvenilir haber verilmeli
Savaş muhabirliğini tek bir boyutta değerlendirmenin mümkün olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Örneğin Rusya-Ukrayna savaşını ele aldığımızda bu savaşı takip eden Rus, Ukrayna ve Türk medyası muhabiri aynı konumda değildir. Rus medyası muhabiri saldıran, işgalci ülkenin medyasına haber yaparken, Ukrayna medyası muhabiri ülkesini işgale karşı savunan pozisyondadır. Türk medyası ya da diğer ülke medyalarının muhabirleri ise daha çok gözlemci pozisyonundaki muhabirlerdir. Bizim muhabirlerden beklediğimiz, savaşa ilişkin doğru, teyitli ve güvenilir haberler geçmeleridir" ifadelerini kullandı.
Sosyal medya savaş propagandası alanı oldu
Sosyal medyada insanların Rusya Ukrayna savaşında yaşadıklarını, tanık oldukları önemli anları, çatışmaları ya da bombalamaları anında cep telefonlarıyla kaydederek aktarabildiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Biz buna yurttaş haberciliği ya da tanık haberciliği diyebiliriz. Sahadaki gazeteciler nadiren sıcak çatışmaların içinde kalıyorlar, oysa her sıcak çatışma anında orada birileri bu anları kaydedebiliyor. Bu savaşın sosyal medyadan canlı yayımlanan ilk savaş olduğunu belirtmiştim. Bu durumda önemli olan, sosyal medyadan paylaşılan görüntülerin gerçek ve güncel olup olmadığıdır. Sosyal medya elbette aynı zamanda savaş propagandası alanı. Çatışan taraflar sosyal medyayı kendi lehlerine olacak şekilde kullanmaya çabalıyorlar. Elbette sosyal medya sahadaki gazeteciler için de önemli bir bilgi kaynağı. Ancak sosyal medyadan gelen her bilginin, her görüntünün, fotoğrafın, videonun kullanılmadan önce mutlaka doğrulanması gerekiyor. Gazetecilerin savaş bölgesinden aktardıkları da tıpkı sosyal medyadakiler gibi manipülatif olabiliyor. Çünkü resmi kaynaklar da savaş zamanında gazetecileri yanıltan bilgiler aktarabiliyor veya muhabirler bilinçli ve kasıtlı olarak yalan haber üretebiliyorlar. Bütün bunlar karşısında da okurların ve izleyicilerin dikkatli olması gerekiyor" dedi.
Ukrayna kaynaklarına bağımlı habercilik yapıldı
Türk medyasının başından itibaren bu savaşa daha fazla önem verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Neredeyse her televizyon kuruluşu, büyük gazeteler muhabirlerini Ukrayna'ya ya da Ukrayna sınırındaki ülkelere gönderdi. Medya aynı ilgiyi Taliban Afganistan'da yönetimi devraldığında göstermemiş, az sayıda muhabir Afganistan'a gidebilmişti. Kuşkusuz bunda yakınlık faktörünün katkısı var, ama Ukrayna'nın bir Avrupa ülkesi olarak görülmesinin de bir katkısı olduğu söylenebilir. Genel olarak muhabirler başkent Kiev'den ve genelde Ukrayna kaynaklarına bağımlı bir habercilik yaptılar. Bu önemli bir eksiklikti. Savaşın bir de öteki tarafı var ama biz haberlerde öteki tarafı göremedik, belki görebilmemiz de mümkün değildi ama medya bunu denemedi" dedi. Barış gazeteciliği eksikliğinin hissedildiğini belirten Prof. Dr. İrvan, "Çatışmaları değil barış girişimlerini önceleyen, savaşın sıradan insanların yaşamlarında yarattığı travmalara yoğunlaşan bir gazetecilik anlayışı olabilirdi. Bu savaşta Türk medyası, barış çabalarına daha fazla odaklanabilir ve barış gazeteciliği pratiğini yaşama geçirmek için daha fazla çaba harcayabilirdi" diye konuştu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.