İktidarın Türkçe ifade edemediği durum bu! Bu noktaya nasıl geldik?
Anne, babalarımız, 'evladım şu şu davranışlar sergileyenlerden uzak dur, onlarla arkadaş olma. Şu şu gibi kişilerle ise arkadaşlık kur, dost ol' derledi. Bizde, evlatlarımıza aynı şeyleri telkin ediyor, takip etmeye de çalışıyoruz.
Bugün sokakta yürüyen her insanın kafasında potansiyel bir dost-düşman tarifi, tehlike-güven ayrımı, fayda-zarar hesabı vardır.
Ama gel gör ki koskoca devletimiz bu hesaplardan çok uzak. Hele milenyum ile iktidara gelen AKP, 'sıfır düşman' mantığı ile ülkemizin tehdit algılamasını yok etti.
Daha vahimi ile bu mantık ile izlenen dış politikada bu topraklar üzerinde hedefleri olan devletlere dost oldular, komşularımızla ise düşman.
Basit bir önerme; Başta İngiltere olmak üzere Fransa, Almanya, İtalya kısaca AB ülkelerinin bu topraklar üzerinde dini, siyasi ve ekonomik hedefleri var mı? Var.
Aynı başlıklarda ABD'nin, İsrail'in bu topraklarda hedefleri var mı? Var.
Peki, bu hedefleri bilmeyen var mı? Yok.
Tarih ortada, yaşananlar açık. Papa'sından papazlarına, hahamlarından devlet başkanlarına kadar hepsi, 'Hedefimiz Türkiye, hedefimiz Ortadoğu coğrafyası' dediler, diyorlar.
Sen, kalkıp bunlara, 'dost, müttefik, stratejik ortak' diyor, onlarla 'Katolik nikahı' kıydığını açıklıyor ve onlarla birlikte olmayı, 'nihai hedef' olarak ortaya koyuyorsun.
Afganistan'da, Yemen'de, Irak'ta, Libya'da, Suriye'de onların safından Müslümana kılıç kaldırıyorsun.
Günün sonunda ise 'ülkemiz tehdit altında' diyorsun! Bu durum gaflette çok çok öte bir durumdur.
Madem ki tehdit altındayız
İktidarımız, 'tehdit altındayız' diyor. Madem ki tehdit altındayız ilk yapılacak iş Devlet Bahçeli aracılığıyla DEM'e el uzatıp, Öcalan'dan himmet beklemek midir? Nedir bu DEM, Öcalan, Barzani başlıkları?
Esad'a ne oldu?
Dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi olduk. Ülkemizdeki mülteci sayısı 21 Arap ülkesinin nüfusundan fazla. Birçok ilimizin demografik yapısı değişti.
Bütün siyasi, askeri ve strateji uzmanları bu kadar çok mültecinin bir ülke için tehdit olduğu konusunda hem fikir. Pakistan en çok verilen örnek.
Bir, iki ay önce bizzat Sayın Erdoğan tarafından 'Sayın Esad' ile başlayan cümleler kuruldu. 'bizde görüşebiliriz' denildi.
Esad hemen adım attı ve bir genel af daha çıkardı. Sayın Erdoğan, BM için ABD'ye gitti, geldi ve bir daha Esad ismi gündeme gelmedi.
Alman Başbakanını ziyareti sonrası yapılan açıklamalara baktığımızda Suriye ile görüşülmeyeceği, hem batıdan hem de güneyden daha fazla mülteci alabileceğimiz açıklandı.
Sahi madem ki tehdit altındayız (!) iktidar partisi ve küçük ortakları, Esad'ın bu adımını neden karşılıksız bıraktı?
Tehdide, mültecilerle mi cevap vereceğiz?
Hakan Fidan
Diğer taraftan Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan: 'Yakın coğrafyamızdaki savaşlar bölgesel düzeyde diyalog ve iş birliğinin ne kadar önem arz ettiğini ortaya koyuyor' cümlelerini kuruyor.
Aynı gün Resmi Gazete'de ülkemizdeki Suriyeli, Afgan, Iraklı vs. milyonlarca mülteci, kaçak göçmen adı neyse izinsiz çalışma izin süresi 6 aya, gerekirse 3 yıla kadar uzatıldığı yayınlanıyor.
Sayın Fidan, 'bölgesel düzeyde diyalog ve iş birliği' kavramlarıyla kim veya kimleri kastediyor?
Öcalan'a, Barzani'ye el uzatan iktidar neden Esat'tan kaçıyor. Ya da kimin rızası için Esad'a el uzatılmıyor?
Sahte kabadayı
Sayın Fidan'a, 'Suriye'nin kuzeyine operasyon olacak mı' sorusu soruluyor. Sayın Hakan Fidan: "Bir işin içinde Amerika var, diye ben buraya dokunmayayım demez Türkiye. Türkiye kendi çıkarını, kendi güvenliğini orada Amerika'da olsa gider, korur" diyor.
Cevap kulağa hoş geliyor. Ama gerçekler Sayın Fidan'ın sözlerinin içini boşaltıyor.
Erdoğan yıllar önce ABD'ye rest çekmiş ve (teröristleri) 'çıkardınız çıkardınız! Çıkarmadığınız takdir de Münbiç'e de gireceğiz' demişti.
ABD, 'giremezsin' dedi, giremedik.
Sayın Erdoğan bu kez; "Münbiç'te oyalanmak yerine dikkatimizi ve enerjimizi, Fırat'ın doğusuna çevirmekte kararlıyız… Fırat'ın doğusu kırımız çizgimizdir' dedi.
PKK-YPG, Fırat'ın doğusunda terör devleti kurdu.
Hülasa AKP ve ortaklarının 'tehdit altındayız' söylemlerini ben samimi bulmuyorum ve bu söylemlerin, iç politikadaki çaresizliklerini örtmek ve milli-manevi kavramlarla insanımızı kendi yanlarına çekmek için kullandıklarını düşünüyorum.
Eğer iktidar samimi olsa idi (!) ilk yapılacak iş, nüfus sayımı ile ülkemizde ne kadar mülteci var ve nerede ikamet ediyor, tespitini yapmak olmalıydı.
Barzani ile değil Irak devleti ile Özgür Suriye ordusu ile değil Esad ile görüşmekti.
Rusya, Çin ve Türk cumhuriyetleri ile siyasi, askeri ve ekonomik anlaşmalar imzalamaktı.
NATO prangalarından kurtulmaktı.
Bu ve daha bir çok devlet ve milletimizin lehine adımlar atılması lazım değil mi?
Peki, bu ülkedeki siyasiler bu adımları atabilirler mi? Atmaları lazım.
Son söz
Erdoğan ve Bahçeli, DEM, Öcalan, Barzani adımları attı. Ana muhalefet partisi bu adımlara karşılık millete gitmek yerine bir başka mahkum Selahattin Demirtaş'a gitti. Hepsi verilen senaryodaki rollerini oynuyorlar.
"Ülkeyi bölmek istiyorlar dediğimizde "hadi canım o kadar da değil" diyenler izlesin!
AKP'nin bir misyonu var ve bunu hayata geçirmek için 20 yıldır uğraş veriyor.
Bu heveslerini kursaklarında bırakacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın." (BTP lideri Hüseyin Baş)
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025