Diaspora Ermenileri Türkiye’den 19 ili istediler.
Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Tokat ve Giresun’un bir kısmı…
Sen şehit kanlarıyla elde edilmiş olan ve yine şehit kanlarıyla korunan vatan topraklarını babalar gibi satmaya gayret edersen doğal olarak birileri de bu toprakları yağma Hasan’ın böreği zannedecektir.
Her ülkenin kendi milli çıkarları doğrultusunda başka ülkeler üzerinde mutlaka hesapları vardır. Kimilerinin hedefleri ABD ve İngiltere örneğinde olduğu gibi tüm dünya ülkelerini kapsayabilir ama kimileri de bölgeseldir.
Hiçbir ülkeye niye böyle bir hedefin var diyemezsin.
Bir ülke zayıf bir idareyle idare edildiği zaman diğer ülkelerin o ülke üzerindeki hesapları gün yüzüne çıkar. Eğer o ülke güçlü bir ekonomiye, güçlü bir siyasi altyapıya ve de güçlü bir orduya sahipse işte o zaman bütün planlar rafa kaldırılır.
Bunun en yakın örneğini İstiklal Harbinde yaşadık.
Cumhuriyetten önce yaşanan kaos ve iradesizlikten istifade eden İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar Anadolu coğrafyasını işgal etmişler, Ermeniler ve Rumlar gibi bir takım etnik unsurları da kışkırtarak iç çatışmaların da zeminini hazırlamışlardır.
Ermeniler o gün çete kurup, katliama girişmelerinin cesaretini işte Türk siyasetinin bu zayıf iradesinden almışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, güçlü bir siyasi ve askeri otorite oluşturunca hem işgalciler kuyruklarını bacaklarının arasına alıp Anadolu’dan kaçmışlar, hem de diaspora Ermenilerinin talepleri rafa kaldırılmıştır.
Bugün ise yine Osmanlı’nın son dönemlerini aratmayan tavize meyilli siyasi bir ortam mevcuttur ve yine her taraftan taviz talepleri yağmur gibi yağmaktadır.
Rumlar Kıbrıs’ı, PKK ve İsrail güneydoğuyu, Yunanlılar Ege’yi talep etmektedir, madenlerimiz talan edilmektedir, şirketlerimiz 2-3 yıllık karına elimizden çıkmaktadır, vatan toprakları haraç mezat satılmaktadır.
Ve diaspora Ermenileri de fırsat bu fırsat yine Cumhuriyet öncesi taleplerini daha da genişleterek istemektedir.
Tarım cenneti ve dünyanın en zengin maden yataklarına sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kıtaların kesiştiği, dünyanın merkezi diyebileceğimiz bir coğrafyada varlığına devam edebilmek istiyorsa bütün taviz talepkarlarını hüsrana uğratacak milli bir duruşa sahip olmalıdır.
Milli bir duruş öncelikle milli bir ekonomi ile mümkündür. Bu noktada şanslıyız ki içimizden çıkan ve dünyaca tanınan, kapitalizmin ve sosyalizmin bütün paradokslarını rafa kaldıran bütüncül bir modelimiz var: Milli Ekonomi Modeli…
Güçlü bir ekonomi, güçlü bir devlet demektir. Ancak güçlü, baba bir devlet milletine en güzel hizmeti ortaya koyar, vatanını en güzel bir şekilde koruyabilir.
Milletin birliği de ancak güçlü bir devletle sağlanabilir, toprakların bütünlüğü de…
İşe önce ekonomiden başlamak gereklidir ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de bunu yapmıştır.
Böyle devletiyle, milletiyle, siyasetiyle, ordusuyla güçlü ve tek bilek tek yürek olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, taviz vermede yarışan değil, bölgesinde ve dünyada bulunan her ülkeden talep eden, talep ederken de zulmetmeyen, adaletin ve barışın timsali bir gücün sahibi olur.
Türk milletinden beklenen de budur.
Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Tokat ve Giresun’un bir kısmı…
Sen şehit kanlarıyla elde edilmiş olan ve yine şehit kanlarıyla korunan vatan topraklarını babalar gibi satmaya gayret edersen doğal olarak birileri de bu toprakları yağma Hasan’ın böreği zannedecektir.
Her ülkenin kendi milli çıkarları doğrultusunda başka ülkeler üzerinde mutlaka hesapları vardır. Kimilerinin hedefleri ABD ve İngiltere örneğinde olduğu gibi tüm dünya ülkelerini kapsayabilir ama kimileri de bölgeseldir.
Hiçbir ülkeye niye böyle bir hedefin var diyemezsin.
Bir ülke zayıf bir idareyle idare edildiği zaman diğer ülkelerin o ülke üzerindeki hesapları gün yüzüne çıkar. Eğer o ülke güçlü bir ekonomiye, güçlü bir siyasi altyapıya ve de güçlü bir orduya sahipse işte o zaman bütün planlar rafa kaldırılır.
Bunun en yakın örneğini İstiklal Harbinde yaşadık.
Cumhuriyetten önce yaşanan kaos ve iradesizlikten istifade eden İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar Anadolu coğrafyasını işgal etmişler, Ermeniler ve Rumlar gibi bir takım etnik unsurları da kışkırtarak iç çatışmaların da zeminini hazırlamışlardır.
Ermeniler o gün çete kurup, katliama girişmelerinin cesaretini işte Türk siyasetinin bu zayıf iradesinden almışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, güçlü bir siyasi ve askeri otorite oluşturunca hem işgalciler kuyruklarını bacaklarının arasına alıp Anadolu’dan kaçmışlar, hem de diaspora Ermenilerinin talepleri rafa kaldırılmıştır.
Bugün ise yine Osmanlı’nın son dönemlerini aratmayan tavize meyilli siyasi bir ortam mevcuttur ve yine her taraftan taviz talepleri yağmur gibi yağmaktadır.
Rumlar Kıbrıs’ı, PKK ve İsrail güneydoğuyu, Yunanlılar Ege’yi talep etmektedir, madenlerimiz talan edilmektedir, şirketlerimiz 2-3 yıllık karına elimizden çıkmaktadır, vatan toprakları haraç mezat satılmaktadır.
Ve diaspora Ermenileri de fırsat bu fırsat yine Cumhuriyet öncesi taleplerini daha da genişleterek istemektedir.
Tarım cenneti ve dünyanın en zengin maden yataklarına sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kıtaların kesiştiği, dünyanın merkezi diyebileceğimiz bir coğrafyada varlığına devam edebilmek istiyorsa bütün taviz talepkarlarını hüsrana uğratacak milli bir duruşa sahip olmalıdır.
Milli bir duruş öncelikle milli bir ekonomi ile mümkündür. Bu noktada şanslıyız ki içimizden çıkan ve dünyaca tanınan, kapitalizmin ve sosyalizmin bütün paradokslarını rafa kaldıran bütüncül bir modelimiz var: Milli Ekonomi Modeli…
Güçlü bir ekonomi, güçlü bir devlet demektir. Ancak güçlü, baba bir devlet milletine en güzel hizmeti ortaya koyar, vatanını en güzel bir şekilde koruyabilir.
Milletin birliği de ancak güçlü bir devletle sağlanabilir, toprakların bütünlüğü de…
İşe önce ekonomiden başlamak gereklidir ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de bunu yapmıştır.
Böyle devletiyle, milletiyle, siyasetiyle, ordusuyla güçlü ve tek bilek tek yürek olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, taviz vermede yarışan değil, bölgesinde ve dünyada bulunan her ülkeden talep eden, talep ederken de zulmetmeyen, adaletin ve barışın timsali bir gücün sahibi olur.
Türk milletinden beklenen de budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025