Tasavvuf, insanın, halk içinde Allah'la beraber olmasıdır. İnsanın asıl gayesi de budur. Bu hâle insan ne ile vasıl olur? Ubudiyetle, ibadetle. Sen, "Bu, İslam'da yoktur" dediğin zaman, İslam'ı toptan inkar ediyorsun.
Yani İslam'ın yaşanılır tarzıdır tasavvuf. İslam'ın yaşanılır hâl boyutudur. "Bu yoktur" denince, o zaman -haşa- insan "İslam yoktur" demek gibi bir iddia ile karşı karşıya kaliyor.Bu tip iddialar benim kanaatim ya bazı insanların takdirini alabilmek için söylenmiş sözlerdir yada cehalettendir. Veya da gaflettendir. Tasavvuf, Peygamber'in, Resulullah'ın hâlidir. Ehl-i Beyt'in hâlidir. Belki adına "şu" veya "bu" denmemiştir ama, Peygamberin (as), sahabesinin ve bilhassa Ehl-i Beyt'inin hâlidir tasavvuf.İslam dünyasında, tasavvufu hayatına en güzel tarzda geçiren millet, Türk milletidir. Sahabe içerisinde de bu hayatı en verimli şekilde yaşayan Ehl-i Beyt'tir. Bir manada Ehl-i Beyt'in hâli, kulluğun doruk noktada yaşanmasıdır. Kulluktan murad, ideolojik saplantılar ve siyasi analizlerden dini tamamen uzaklaştırıp, ibadetle ve kalbî boyutta Allah'a vasıl olmaktır. Yani kulun kalp kulvarında Allah'a yürümesidir.Ehl-i Beyt'in tamamı, başta Fahr-i Alem Efendimiz (as) olmak üzere, Hz Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz, (Allah hepsinden razı olsun), Onların arkasından gelen imamlar -ki bunların tamamına on iki imam denir- bu yolda fevkalade nitelikte bir kulluk örneği oluşturmuşlar, zevk-i manevi ile, o kalp kulvarından Allah'a yürümüşlerdir. Kendi dönem ve devirlerinde insanlar onları; "Allah'ın sevip seçtiği insanlar" olarak tanımışlardır. Türklerin Müslüman oluşuna baktığımız zaman, tamamen bu kadronun onları etkilediğini, bu metotla, bu tarzla İslam'ı yaşadıklarını, etraflarına, komşularına, dostlarına da bu şekilde tebliğ ve tebşir ettiklerini görüyoruz. Bazıları şöyle bir iddiada bulunuyorlar; "kişinin İslam'ı tam bilmesi lazım ki tasavvufu yaşayabilsin." Yanlış. Mesela, Kuyumcu Selahaddin... Kuyumcu Selahaddin elifi görse mertek zannederdi, alim değildi. Kuyumcu Selahaddin, Mevlana Hazretlerinin en sadık talebelerinden bir tanesi idi. Bu sadakati onu maneviyat aleminde en ilerde söz sahibi insan yaptı. İşte Türk milleti İslam'ı zevk boyutuyla, kalp boyutuyla hayatına geçiren, fevkalade örnek olan bir millettir. Onun için bizim İslam'ı yaşama tarzımız, şeklimiz, Sevgili Peygamberimizin ve O'nun Ehl-i Beyt'inin yaşama tarzıdır.
HİKMETİN SIRLARI / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Ramazan Sohbetleri
Yani İslam'ın yaşanılır tarzıdır tasavvuf. İslam'ın yaşanılır hâl boyutudur. "Bu yoktur" denince, o zaman -haşa- insan "İslam yoktur" demek gibi bir iddia ile karşı karşıya kaliyor.Bu tip iddialar benim kanaatim ya bazı insanların takdirini alabilmek için söylenmiş sözlerdir yada cehalettendir. Veya da gaflettendir. Tasavvuf, Peygamber'in, Resulullah'ın hâlidir. Ehl-i Beyt'in hâlidir. Belki adına "şu" veya "bu" denmemiştir ama, Peygamberin (as), sahabesinin ve bilhassa Ehl-i Beyt'inin hâlidir tasavvuf.İslam dünyasında, tasavvufu hayatına en güzel tarzda geçiren millet, Türk milletidir. Sahabe içerisinde de bu hayatı en verimli şekilde yaşayan Ehl-i Beyt'tir. Bir manada Ehl-i Beyt'in hâli, kulluğun doruk noktada yaşanmasıdır. Kulluktan murad, ideolojik saplantılar ve siyasi analizlerden dini tamamen uzaklaştırıp, ibadetle ve kalbî boyutta Allah'a vasıl olmaktır. Yani kulun kalp kulvarında Allah'a yürümesidir.Ehl-i Beyt'in tamamı, başta Fahr-i Alem Efendimiz (as) olmak üzere, Hz Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz, (Allah hepsinden razı olsun), Onların arkasından gelen imamlar -ki bunların tamamına on iki imam denir- bu yolda fevkalade nitelikte bir kulluk örneği oluşturmuşlar, zevk-i manevi ile, o kalp kulvarından Allah'a yürümüşlerdir. Kendi dönem ve devirlerinde insanlar onları; "Allah'ın sevip seçtiği insanlar" olarak tanımışlardır. Türklerin Müslüman oluşuna baktığımız zaman, tamamen bu kadronun onları etkilediğini, bu metotla, bu tarzla İslam'ı yaşadıklarını, etraflarına, komşularına, dostlarına da bu şekilde tebliğ ve tebşir ettiklerini görüyoruz. Bazıları şöyle bir iddiada bulunuyorlar; "kişinin İslam'ı tam bilmesi lazım ki tasavvufu yaşayabilsin." Yanlış. Mesela, Kuyumcu Selahaddin... Kuyumcu Selahaddin elifi görse mertek zannederdi, alim değildi. Kuyumcu Selahaddin, Mevlana Hazretlerinin en sadık talebelerinden bir tanesi idi. Bu sadakati onu maneviyat aleminde en ilerde söz sahibi insan yaptı. İşte Türk milleti İslam'ı zevk boyutuyla, kalp boyutuyla hayatına geçiren, fevkalade örnek olan bir millettir. Onun için bizim İslam'ı yaşama tarzımız, şeklimiz, Sevgili Peygamberimizin ve O'nun Ehl-i Beyt'inin yaşama tarzıdır.
HİKMETİN SIRLARI / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Ramazan Sohbetleri
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.