Irak lideri Saddam Hüseyin'in sağ kolu ve Saddam ekibinin tek Hıristiyan üyesi olan Tarık Mihail Aziz, Batı'nın Irak'a soktuğu bir ajan mıydı? Son birkaç günün en gözde sorusu ve tartışma konusu bu. Özellikle Batı basını, Tarık Aziz üzerinde ısrarla duruyor ve Aziz'i Saddam ekibinin diğer üyelerinden farklı bir yere oturtuyor. Saddam'ın yakınındaki diğer üyeler yerden yere vurulurken, Aziz özellikle el üstünde tutuluyor. ABD de 55 kişilik arananlar listesinde, Saddam'a gölgesi kadar yakın olan Aziz'i ilginç bir şekilde 43. sırada zikrediyor.
Bizim için önemli olan Aziz'in Batı'nın ajanı olup olmadığından ziyade, Aziz teslim olduktan sonraki süreçte kendisine gösterilen sıcak muamele. Zaten ajanlık iddiası da İngiliz Sunday Telegraph gazetesinin, Tarık Aziz'i aklama operasyonu kapsamında ortaya attığı bir iddia. Bu iddianın doğruluğu veya yanlışlığı şu an konumuz dışında.
ABD'nin Irak'a düzenlediği operasyonun temelini "haçlı" (crusade) ruhunun oluşturduğunu her söylediğimizde bazı kesimler ısrarla karşı çıkıyordu. Onlar hala ABD'nin Irak'a demokrasi götürmek niyetinde olduğunu ve Irak'taki totaliter rejimin değtirilmesi gerektiği gibi komik gerekçelerden bahsediyorlar. Bazıları da bu savaşın stratejik sebeplere dayandığını ifade ediyor. Unutulmamalıdır ki, bu savaşın stratejik ve politik gerekçeleri hiçbir zaman dini gerekçelerin önüne geçemedi. Batı, ilk başta bu savaşa bazı gerekçelerle karşıymış gibi görünse de savaş bittikten sonra asıl yüzünü göstermeyi ihmal etmedi, ABD ile "haçlı" ortak paydasında birleştiğini izhar etti.
Tarık Aziz'e Batı basınının yaklaşım tarzı da bu "haçlı zihniyetini" açıkça ortaya koyuyor.
27 yıldır Saddam'ın sağ kolu olarak en üst düzeyde görevlerde bulunan Tarık Aziz, Hıristiyan olması hasebiyle bir anda Batı'nın şefkatli kucağında buluyor kendisini.
ABD yönetimi, Aziz'in Irak'ta, iddia ettiği Saddam diktasının bir parçası olmadığını ve yönetimin aydınlık yüzü olduğu konusunu özenle dikte ediyor.
Batı basınından birkaç örnek verelim:
İngiliz Guardian gazetesi: "67 yaşındaki Tarık Aziz, Saddam yönetiminin en ılımlı ve tek Hıristiyan üyesi olarak, yönetimin işlediği suçlara asla katılmadı."
BBC: "Hıristiyan olan Aziz, Saddam'ın üyesi olduğu Tikrit aşiretinin bir ferdi değil. Dolayısıyla, rejimin çekirdek kadrosunda yer almıyor.''
Sunday Telegraph gazetesi: "Aziz, eski patronunun koalisyon güçleri tarafından hedef alınmasına yardım eden kişi.''
Vatikan da boş durmuyor. Kucağını Aziz'e ardına kadar açan Vatikan, "barış güvercini'' olduğu gerekçesiyle, Tarık Aziz'e sığınma hakkı verilmesi için girişimlere başlamış bile. Irak-İtalya dostluk Birliği, ABD saldırısından önce, Aziz'in Vatikan'a sığınması için yoğun çaba sarfetmiş ama bir türlü gerçekleşmemiş. Savaş daha başlamadan Aziz'in Vatikan ziyaretini de hatırlayın. Aziz'in "Savaşı ancak mucize önler" cümlesini Papa'ya maleden bir Türk gazetesinin manşeti de hala hafızamızda asılı duruyor.
Tarık Mihail Aziz'e sırf Hıristiyan olduğu için gösterilen bu hoşgörü ve aklama operasyonu saflar arasındaki kalın çizgilerin rengini ve niteliğini bütün çıplaklığıyla açığa çıkartıyor. Batı her ne kadar bu savaşın "bir haçlı savaşı" olmadığını iddia etse de, Aziz olayında ortaya çıkan otomatik reflekslerine engel olamadığı için "mızrağı çuvala sığdıramıyor."
Bizim için önemli olan Aziz'in Batı'nın ajanı olup olmadığından ziyade, Aziz teslim olduktan sonraki süreçte kendisine gösterilen sıcak muamele. Zaten ajanlık iddiası da İngiliz Sunday Telegraph gazetesinin, Tarık Aziz'i aklama operasyonu kapsamında ortaya attığı bir iddia. Bu iddianın doğruluğu veya yanlışlığı şu an konumuz dışında.
ABD'nin Irak'a düzenlediği operasyonun temelini "haçlı" (crusade) ruhunun oluşturduğunu her söylediğimizde bazı kesimler ısrarla karşı çıkıyordu. Onlar hala ABD'nin Irak'a demokrasi götürmek niyetinde olduğunu ve Irak'taki totaliter rejimin değtirilmesi gerektiği gibi komik gerekçelerden bahsediyorlar. Bazıları da bu savaşın stratejik sebeplere dayandığını ifade ediyor. Unutulmamalıdır ki, bu savaşın stratejik ve politik gerekçeleri hiçbir zaman dini gerekçelerin önüne geçemedi. Batı, ilk başta bu savaşa bazı gerekçelerle karşıymış gibi görünse de savaş bittikten sonra asıl yüzünü göstermeyi ihmal etmedi, ABD ile "haçlı" ortak paydasında birleştiğini izhar etti.
Tarık Aziz'e Batı basınının yaklaşım tarzı da bu "haçlı zihniyetini" açıkça ortaya koyuyor.
27 yıldır Saddam'ın sağ kolu olarak en üst düzeyde görevlerde bulunan Tarık Aziz, Hıristiyan olması hasebiyle bir anda Batı'nın şefkatli kucağında buluyor kendisini.
ABD yönetimi, Aziz'in Irak'ta, iddia ettiği Saddam diktasının bir parçası olmadığını ve yönetimin aydınlık yüzü olduğu konusunu özenle dikte ediyor.
Batı basınından birkaç örnek verelim:
İngiliz Guardian gazetesi: "67 yaşındaki Tarık Aziz, Saddam yönetiminin en ılımlı ve tek Hıristiyan üyesi olarak, yönetimin işlediği suçlara asla katılmadı."
BBC: "Hıristiyan olan Aziz, Saddam'ın üyesi olduğu Tikrit aşiretinin bir ferdi değil. Dolayısıyla, rejimin çekirdek kadrosunda yer almıyor.''
Sunday Telegraph gazetesi: "Aziz, eski patronunun koalisyon güçleri tarafından hedef alınmasına yardım eden kişi.''
Vatikan da boş durmuyor. Kucağını Aziz'e ardına kadar açan Vatikan, "barış güvercini'' olduğu gerekçesiyle, Tarık Aziz'e sığınma hakkı verilmesi için girişimlere başlamış bile. Irak-İtalya dostluk Birliği, ABD saldırısından önce, Aziz'in Vatikan'a sığınması için yoğun çaba sarfetmiş ama bir türlü gerçekleşmemiş. Savaş daha başlamadan Aziz'in Vatikan ziyaretini de hatırlayın. Aziz'in "Savaşı ancak mucize önler" cümlesini Papa'ya maleden bir Türk gazetesinin manşeti de hala hafızamızda asılı duruyor.
Tarık Mihail Aziz'e sırf Hıristiyan olduğu için gösterilen bu hoşgörü ve aklama operasyonu saflar arasındaki kalın çizgilerin rengini ve niteliğini bütün çıplaklığıyla açığa çıkartıyor. Batı her ne kadar bu savaşın "bir haçlı savaşı" olmadığını iddia etse de, Aziz olayında ortaya çıkan otomatik reflekslerine engel olamadığı için "mızrağı çuvala sığdıramıyor."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012