Ruh neyi arıyor?
İnsan evvela ruh cevheri olarak halk edildi. Murad-ı İlahi böyle zuhur etti. Bu varlığa ilk hitap, "Ben sizin Rabb'ınız değil miyim?" oldu. Böylece güzellerin güzeli, gerçeklerin gerçeği, canların cananına kara sevda bu seyir zevkinde başladı. Nemrut'lar, Firavun'lar ve Ebu Cehil bile O Hüsn-ü Mutlak'a "Evet, sen bizi yaratansın" dedi. O'nun uluhiyetini tasdik, kendi aczini kabul etti. Vaktaki Allah (cc) murad-ı ilahisi gereği, denemek üzere insanı dünyaya gönderdi. İnsan ile kendi arasına birçok perdeler çekerek kendini gizledi. O'nun vecd sarayından kopan ruh acı acı feryadı bastı; altın kafesteki kuş misali "ah vatan, ah!" diyerek "Bezm-i Elest"in hasretini çeker oldu. Allah (cc), adil-i mutlak olduğu için halk ettiği insanın özü ruhunu kendi haline bırakmadı. Maşukuna kavuşsun diye din yolu ile muazzam, mutantan, müzeyyen bir cadde açtı. İnsan cinsinden seçilmiş, sevilmiş peygamberlerini, peygamberlerinin yolundan giden velilerini gönderdi. Caddedeki kılavuzlara gönül veren ruhlar için arayış mülkün sahibinin huzurunda huzurla bitti. "Mutlak Kudret"e götüren peygamberlerin açtığı yolda yürümek yerine nefis ve şeytanla işbirliği yapan insan ise muazzam bir boşluğa düştü. Bu terslik devam ettiği müddetçe de ızdırabı sürdü. Kendinden kaçan insanın kendini arama seferberliği olan bu ızdırap, bu arayış, mülkün sahibinin yoluna dönülmedikten, caddedeki kılavuzlara gönül verilmedikten sonra bitmeyecektir. Çünkü ruh sahibini arıyor. Onu kafesten uçurup hürriyetine kavuşturmak gerek...
* * *
"Can konağını aramadaysan, cansın;
bir lokma ekmek arıyorsan, ekmeksin.
Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir;
Neyi arıyorsan osun sen." Hz. Mevlana
İnsan evvela ruh cevheri olarak halk edildi. Murad-ı İlahi böyle zuhur etti. Bu varlığa ilk hitap, "Ben sizin Rabb'ınız değil miyim?" oldu. Böylece güzellerin güzeli, gerçeklerin gerçeği, canların cananına kara sevda bu seyir zevkinde başladı. Nemrut'lar, Firavun'lar ve Ebu Cehil bile O Hüsn-ü Mutlak'a "Evet, sen bizi yaratansın" dedi. O'nun uluhiyetini tasdik, kendi aczini kabul etti. Vaktaki Allah (cc) murad-ı ilahisi gereği, denemek üzere insanı dünyaya gönderdi. İnsan ile kendi arasına birçok perdeler çekerek kendini gizledi. O'nun vecd sarayından kopan ruh acı acı feryadı bastı; altın kafesteki kuş misali "ah vatan, ah!" diyerek "Bezm-i Elest"in hasretini çeker oldu. Allah (cc), adil-i mutlak olduğu için halk ettiği insanın özü ruhunu kendi haline bırakmadı. Maşukuna kavuşsun diye din yolu ile muazzam, mutantan, müzeyyen bir cadde açtı. İnsan cinsinden seçilmiş, sevilmiş peygamberlerini, peygamberlerinin yolundan giden velilerini gönderdi. Caddedeki kılavuzlara gönül veren ruhlar için arayış mülkün sahibinin huzurunda huzurla bitti. "Mutlak Kudret"e götüren peygamberlerin açtığı yolda yürümek yerine nefis ve şeytanla işbirliği yapan insan ise muazzam bir boşluğa düştü. Bu terslik devam ettiği müddetçe de ızdırabı sürdü. Kendinden kaçan insanın kendini arama seferberliği olan bu ızdırap, bu arayış, mülkün sahibinin yoluna dönülmedikten, caddedeki kılavuzlara gönül verilmedikten sonra bitmeyecektir. Çünkü ruh sahibini arıyor. Onu kafesten uçurup hürriyetine kavuşturmak gerek...
* * *
"Can konağını aramadaysan, cansın;
bir lokma ekmek arıyorsan, ekmeksin.
Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir;
Neyi arıyorsan osun sen." Hz. Mevlana
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.