Kimya kitabında herhangi bir metal veya bileşim anlatılırken, o formüllerle izah edilir. O eserde anlatılanların adına mücerred denir. Onları okursunuz, ezberlersiniz. Peki bütün bu ezberlediklerinizi hayata nasıl geçireceksiniz? Bunu da öğretmen sizi laboratuara götürerek ve laboratuvarda o formülleri deney halinde önünüze koyarak öğretir. Deney halinde önünüze koyduktan sonra müşekkel bir şey çıkar karşınıza. Bahsedilen formüller artık kitabın satırlarından çıktı. Önünüze görüntü olarak geldi. İşte, Kur'an'ı o kimya kitabının kendisi kabul edersek, yapılan deneyin ispatlanmış şekli de Hz. Muhammed'dir (as). İşte sünnet budur. Binaenaleyh, sünnetsiz İslam, sünnetsiz Kur'an düşünen ya çok cahildir; İslam'ın mantalitesini, mantığını, anatomisini bilmiyor, ya da çok net konuşuyorum gaflet ve ihanet içindedir.
İlmî bir gerçektir. 1700'lü yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıtadaki hakimiyetini büyük bir hayaranlıkla izlemeye başlayan bilhassa İngilizler; "Bu ne muazzam bir imparatorluk. Bu kadar geniş zemin üzerinde kurulmuş imparatolukta ne fevkalade bir birlik var" diyerek, bu birlik ve beraberliği meydana getiren esasları araştırmaya başlıyorlar. Neticede gördükleri şey şudur; Osmanlı'nın sahip olduğu bu ihtişam, 'mutasavvıfin grup' tarafından yaşanan, Sevgili Peygamberimizin mübarek sünnetinin, bütün İslam dünyasında, üç kıtadaki hakimiyetidir. "O halde, bu sünnet denilen, hadis denilen kurumu, biz bir şekilde safdışı bırakmalıyız ki, o zaman maksadımıza nail olabilelim" kararına varıyorlar. Bunun üzerine Batılı müsteşrik Goldzier, Gaytana, Renan, 1800'lü yıllarda Mısır'a gidip hadis doktorası yapıyorlar. Şunu anlatmak istiyorum: Hz. Peygamberin sünneti etrafında oluşturulan bu gündem bir oyundur. Haçlının, Osmanlı'nın şahsında, İslam alemini yok etme mücadelesidir bu. "Nasıl yok edeceğiz?" sorusuna, "Sünnet kavramı, hadis kavramı çıkartırsak, müşekkel İslam kalmaz ortada" cevbını buldular. Bu sonuca varmak için çok iyi araştırma yapmışlar. Bu söylediklerim Hampher'in hatıratında yer alıyor.
İlmî bir gerçektir. 1700'lü yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıtadaki hakimiyetini büyük bir hayaranlıkla izlemeye başlayan bilhassa İngilizler; "Bu ne muazzam bir imparatorluk. Bu kadar geniş zemin üzerinde kurulmuş imparatolukta ne fevkalade bir birlik var" diyerek, bu birlik ve beraberliği meydana getiren esasları araştırmaya başlıyorlar. Neticede gördükleri şey şudur; Osmanlı'nın sahip olduğu bu ihtişam, 'mutasavvıfin grup' tarafından yaşanan, Sevgili Peygamberimizin mübarek sünnetinin, bütün İslam dünyasında, üç kıtadaki hakimiyetidir. "O halde, bu sünnet denilen, hadis denilen kurumu, biz bir şekilde safdışı bırakmalıyız ki, o zaman maksadımıza nail olabilelim" kararına varıyorlar. Bunun üzerine Batılı müsteşrik Goldzier, Gaytana, Renan, 1800'lü yıllarda Mısır'a gidip hadis doktorası yapıyorlar. Şunu anlatmak istiyorum: Hz. Peygamberin sünneti etrafında oluşturulan bu gündem bir oyundur. Haçlının, Osmanlı'nın şahsında, İslam alemini yok etme mücadelesidir bu. "Nasıl yok edeceğiz?" sorusuna, "Sünnet kavramı, hadis kavramı çıkartırsak, müşekkel İslam kalmaz ortada" cevbını buldular. Bu sonuca varmak için çok iyi araştırma yapmışlar. Bu söylediklerim Hampher'in hatıratında yer alıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.