ABD'nin Irak sömürge valisi Paul Bremer'in önceki günkü açıklamaları Ankara'yı hayli karıştırdı. Açıkçası Ankara son günlerdeki ABD merkezli kafa karışıklığından epey muzdaripti ama yine de böyle bir açıklama beklemiyordu doğrusu. Bremer, Türkiye'nin 400 yıldan fazla bir zaman için Irak'ta "sömürgeci güç" olarak bulunduğunu iddia ederek, Irak Geçici Konseyi'nin, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi konusunda sergilediği olumsuz tavrın makul karşılanmasını salık veriyordu.
Bremer'in Türkiye'ye "sömürgeci güç" benzetmesini yapmasına geçmeden evvel Ankara'nın Irak'a asker gönderme konusunda sergilediği beceriksizliliği ve düştüğü diplomatik dehlizi özel olarak vurgulamak gerekiyor.
Geçen haftaki yazısında İbrahim Berk'in de üzerinde ısrarla durduğu gibi, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül, Irak'a asker gönderme konusunda daha baştan ABD'nin oyununa geldi ve diplomatik dehlizin tam ortasına Ankara'yı atıverdi. Gül ilk başta, Irak yönetiminin görüşünün dikkate alınması yönünde ABD'ye mesajlar vererek, ABD'nin bugün Türkiye'yi Irak Geçici Hükümet Konseyi gibi hiçbir temsil kabiliyeti olmayan bir aşiret reisleri güruhuyla muhatap etmesine sebebiyet verdi. Gül'ün bu diplomatik ve stratejik hatasını iyi kavrayan ABD'nin bir anda aradan çekilmesiyle, Türkiye bugün karşısında muhatap olarak o güruhu buluyor. Bu durumu hazmetmek kolay olmadığı gibi, Ankara, çıkardığı tezkereyle düştüğü pozisyondaki eksilerine kocaman bir eksiyi daha eklemiş oldu. Şu anda ortaya çıkan resim şöyle: Türkiye Irak topraklarına asker göndermek için can atıyor ama Irak'taki aşiret ağaları istemediği için Türkiye Irak'a asker falan gönderemiyor. Hele bir de büyükelçilik binası bombalandı ki, Türkiye korkmuş da olabilir!
Bu resim Ankara'yı öyle bir hale soktu ki, bir yanda hiçbir temsil hakkı olmayan çete reisleri ve aşiret ağaları öbür yanda koskoca Türkiye Cumhuriyeti. İşte ABD, Türkiye'yi böyle bir duruma soktu. Şu an başta Başbakanımız ve dışişleri bakanımız olmak üzere, hükümet üyelerinden gelen "Türkiye Irak'a gitmeye o kadar da meraklı değil. İhtiraslı değiliz" türünden açıklamalar, hükümetin, Türkiye'nin düştüğü bu kötü pozisyonu kavramışlıktan çok, kesin alınacağı iddia edilen 8.5 milyar dolara bayılmışlığın dışavurumu gibiydi. Hükümet şunu iyi kavramalı: Barzani ve şürekası istemediği için Irak'a adım atamıyorsun ve bugüne kadar adam yerine koymadığın Barzani'yi ikna edersen Irak'a girersin. Yani muhatabın Barzani! Bremer'in açıklamalarına gelince. Bir sömürge valisinin sömürge ile ilgili yaptığı bu açıklama oldukça anlamlı. Türkiye'yi 400 yıl Irak'ta bulunan bir sömürgeci güç olarak belirten bir sömürge valisi, demek ki, sömürge tarihine o kadar iyi çalışmamış ya da işine öyle geldiği için böyle konuşuyor.
Öncelikle Osmanlı'nın hakimiyet anlayışında kesinlikle sömürmek yok. Şayet olsaydı, Osmanlı yıkıldığı zaman topraklarında 30'a yakın devlet kurulmazdı ve tek varis olarak Türkiye kalmazdı. Osmanlı'da çok farklı bir fetih ve hakimiyet anlayışı hakimdi. Bu konu çok ayrıntılı ve dönemlere göre farklılıklar gösteren bir nitelik taşısa da kısaca üzerinde durmak gerekiyor. Osmanlı fethettiği yerlerde bazen sadece bayrağının dalgalanmasını bile yeterli sayıyordu. "Bayrağım dalgalansın, adıma hutbe okutulsun yeter" anlayışı da diyebiliriz. Kesinlikle din, dil ve kültür yönünde bir asimilasyon baskısı yok. Her millet kendi haline bırakılıyor. Bu yüzden Türkiye Irak'ta 400 yıllık sömürgeci güç olamaz. Ama Arapların önemli bir kısmı ve Barzani - Talabani çeteleri öyle düşünmek istiyor, çünkü çıkarları onu gerektiriyor. İngiltere'nin Osmanlı'dan sonra Irak'ta başlattığı sömürme süreci nedense hiç akla getirilmiyor. Fransa'nın Ortadoğu'daki sömürge faaliyetleri ve bugün ABD'nin dünyanın değişik yerlerindeki emperyalist kolları... Bunlar hatıra getirilmek istenmeyen gerçekler.
Ama unutamadığım önemli bir anekdot var. ABD'nin Irak işgaline başladığı ilk günlerde, Güney'de, Ümm-ü Kasr'da başlayan ciddi mukavemet sırasında Saddam Hüseyin, Ümm-ü Kasr'ın 1920'lerde İngiltere sömürüsüne karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini hatırlatmıştı. O gün için çok anlamlı bulduğum bu hatırlatmayı Bremer'in açıklamalarından sonra tekrar hatırlamak ve hatırlatmak istedim.
Bremer'in Türkiye'ye "sömürgeci güç" benzetmesini yapmasına geçmeden evvel Ankara'nın Irak'a asker gönderme konusunda sergilediği beceriksizliliği ve düştüğü diplomatik dehlizi özel olarak vurgulamak gerekiyor.
Geçen haftaki yazısında İbrahim Berk'in de üzerinde ısrarla durduğu gibi, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül, Irak'a asker gönderme konusunda daha baştan ABD'nin oyununa geldi ve diplomatik dehlizin tam ortasına Ankara'yı atıverdi. Gül ilk başta, Irak yönetiminin görüşünün dikkate alınması yönünde ABD'ye mesajlar vererek, ABD'nin bugün Türkiye'yi Irak Geçici Hükümet Konseyi gibi hiçbir temsil kabiliyeti olmayan bir aşiret reisleri güruhuyla muhatap etmesine sebebiyet verdi. Gül'ün bu diplomatik ve stratejik hatasını iyi kavrayan ABD'nin bir anda aradan çekilmesiyle, Türkiye bugün karşısında muhatap olarak o güruhu buluyor. Bu durumu hazmetmek kolay olmadığı gibi, Ankara, çıkardığı tezkereyle düştüğü pozisyondaki eksilerine kocaman bir eksiyi daha eklemiş oldu. Şu anda ortaya çıkan resim şöyle: Türkiye Irak topraklarına asker göndermek için can atıyor ama Irak'taki aşiret ağaları istemediği için Türkiye Irak'a asker falan gönderemiyor. Hele bir de büyükelçilik binası bombalandı ki, Türkiye korkmuş da olabilir!
Bu resim Ankara'yı öyle bir hale soktu ki, bir yanda hiçbir temsil hakkı olmayan çete reisleri ve aşiret ağaları öbür yanda koskoca Türkiye Cumhuriyeti. İşte ABD, Türkiye'yi böyle bir duruma soktu. Şu an başta Başbakanımız ve dışişleri bakanımız olmak üzere, hükümet üyelerinden gelen "Türkiye Irak'a gitmeye o kadar da meraklı değil. İhtiraslı değiliz" türünden açıklamalar, hükümetin, Türkiye'nin düştüğü bu kötü pozisyonu kavramışlıktan çok, kesin alınacağı iddia edilen 8.5 milyar dolara bayılmışlığın dışavurumu gibiydi. Hükümet şunu iyi kavramalı: Barzani ve şürekası istemediği için Irak'a adım atamıyorsun ve bugüne kadar adam yerine koymadığın Barzani'yi ikna edersen Irak'a girersin. Yani muhatabın Barzani! Bremer'in açıklamalarına gelince. Bir sömürge valisinin sömürge ile ilgili yaptığı bu açıklama oldukça anlamlı. Türkiye'yi 400 yıl Irak'ta bulunan bir sömürgeci güç olarak belirten bir sömürge valisi, demek ki, sömürge tarihine o kadar iyi çalışmamış ya da işine öyle geldiği için böyle konuşuyor.
Öncelikle Osmanlı'nın hakimiyet anlayışında kesinlikle sömürmek yok. Şayet olsaydı, Osmanlı yıkıldığı zaman topraklarında 30'a yakın devlet kurulmazdı ve tek varis olarak Türkiye kalmazdı. Osmanlı'da çok farklı bir fetih ve hakimiyet anlayışı hakimdi. Bu konu çok ayrıntılı ve dönemlere göre farklılıklar gösteren bir nitelik taşısa da kısaca üzerinde durmak gerekiyor. Osmanlı fethettiği yerlerde bazen sadece bayrağının dalgalanmasını bile yeterli sayıyordu. "Bayrağım dalgalansın, adıma hutbe okutulsun yeter" anlayışı da diyebiliriz. Kesinlikle din, dil ve kültür yönünde bir asimilasyon baskısı yok. Her millet kendi haline bırakılıyor. Bu yüzden Türkiye Irak'ta 400 yıllık sömürgeci güç olamaz. Ama Arapların önemli bir kısmı ve Barzani - Talabani çeteleri öyle düşünmek istiyor, çünkü çıkarları onu gerektiriyor. İngiltere'nin Osmanlı'dan sonra Irak'ta başlattığı sömürme süreci nedense hiç akla getirilmiyor. Fransa'nın Ortadoğu'daki sömürge faaliyetleri ve bugün ABD'nin dünyanın değişik yerlerindeki emperyalist kolları... Bunlar hatıra getirilmek istenmeyen gerçekler.
Ama unutamadığım önemli bir anekdot var. ABD'nin Irak işgaline başladığı ilk günlerde, Güney'de, Ümm-ü Kasr'da başlayan ciddi mukavemet sırasında Saddam Hüseyin, Ümm-ü Kasr'ın 1920'lerde İngiltere sömürüsüne karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini hatırlatmıştı. O gün için çok anlamlı bulduğum bu hatırlatmayı Bremer'in açıklamalarından sonra tekrar hatırlamak ve hatırlatmak istedim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012