Erdoğan Soçi'ye gitti. Putin'le neler görüştü?Enerji, ticaret hacmi, KEİ, Turizm, Kıbrıs, Karabağ, Irak, PKK, Ortak Savunma Sanayi. Peki neleri "görüşmedi?''Nur Batur'un görüşmeyi anlattığı satırlardaki ufak bir ayrıntıya dikkat buyurun: "Yazlık Saray'daki görüşme ise tam bir rekor. Akşam üzeri başlıyor. Gece yarısını geçtiği halde, 5 saattir sürüyor. Putin'in danışmanları ve Rus protokolü şaşkın. Herkes birbirine, 'Başkan ne Chirac, ne de Schröder'le bu kadar uzun görüştü. Acaba ne konuşuyorlar?' diye soruyor. Herkes artık görüşmenin bitmesini beklerken, Putin, Tayyip Erdoğan'a 'Biraz da bahçede yürüyelim mi?' diye soruyor. Erdoğan, 'Memnun olurum' deyince iki lider görkemli sarayın bahçesine çıkıyorlar. Yanlarında sadece Rus tercüman Dmitry (Zikov) var. İki lidere, zirvenin iki tanığından ne Enerji Bakanı Hilmi Güler, ne de Putin'in dış politika danışmanı Sergei Prihodko eşlik ediyor. Ne zabıt tutan var, ne de kulak misafiri olan. Ay ışığının Karadeniz sularında yakamoz yaptığı gecede Putin ve Erdoğan ormanda yürüyüp 15 dakika daha sohbet ediyorlar. Bu, iki liderin 7 ayda dördüncü buluşması ve en uzunu?? Putin, Erdoğan'ı Soçi'deki ikametgahının kapısında karşıladı. Onlara eşlik eden tek bir kişi vardı. Rusya'nın Ankara büyükelçiliğinde gorevli diplomat Dmitry Zikov. Zikov çok iyi Türkçe bildiğinden, ormandaki yürüyüşte de Erdoğan ve Putin'e eşlik etti."Erdoğan'a düşme dersiSiz ne derseniz deyin ben şu Zikov'u kıskandım doğrusu..Acaba Zikov Putin'in Egemen Bağış'ı olmaya mı soyunuyor? Orman yürüyüşüne ayrıca döneceğiz. Ama önce film makarasını biraz ileri saralım. Her şeyin olduğu gibi kıymetli okuyucu, meğer "düşmenin'' de bir adâbı varmış.Soçi'de Putin'le görüşen Erdoğan yola çıkmışken Moğolistan'a da uğrayayım demiş. Yolda Ana uçağını kullanmaya niyetlendi mi bilmiyoruz ama, (Trabzon'da başbakanlık otobüsünü kullandıydı) gitmişken Moğollar'ın güreş, okçuluk ve binicilik yeteneklerini sergiledikleri Mini Naadam Şenlikleri'ne katılmış ve ok atmış. At yarışı esnasında, varış çizgisini geçen küçük binicilerden biri attan düşmüş. Bunu gören Erdoğan, doktoru Koray Gürsel'i, çocuğun tedavisi için yanına göndermiş. Başbakan Erdoğan, durumunun iyi olduğunu, herhangi bir sorunu bulunmadığını öğrendiği çocuğu yanına çağırmış ve 10-12 yaş kategorisinde yapılan binicilik yarışmasında birinci olan ve attan düşen binicilerle fotoğraf çektirmiş. Attan düşen çocuğa dönerek de, 'Benim gibi düşmedi' diye espri yapınca. Çocuk da, 'Nasıl düşüleceğini göstermek için düştüm' diye karşılık vermiş. Hınzır çocuk.. Erdoğan'ın vakti zamanında attan düştüğünü nereden öğrenmiş acaba? Demek attan düşmenin bile bir usulü, yolu yordamı varmış..Montrö ile ilgisiPeki bunun Soçi ile, üstelik Montrö ile ne ilgisi var?Hem de bal gibi var?Aslında Erdoğan'ın Soçi gezisi şanssızlıklarla başladı. Azeri milletvekili heyetinin KKTC'ye 20 Temmuz dolayısı ile bir ziyarette bulunacağını yola çıkarken öğrendi ve "Bu tam bir tanımadır'' dedi..Bize de kocaman bir hoppala demek düştü..Öyle ya, Akepe'nin şimdiye kadar Kıbrıs politikası "tanınma değil, izolasyonların kaldırılması'' üzerine kurulu değil miydi?Nereden çıktı şimdi bu "tanınma''?Peki Azeri milletvekillerin KKTC ziyareti tanınma oluyorsa, bir ay kadar önceki Amerikan Temsilciler meclisi üyelerinin ziyareti neden tanınma olmuyor?Egemen Bağış'a mı sorsak?Erdoğan, Moğolistan'da attan düşen çocuğa özel doktorunu gönderecek kadar PR'a önem veriyor ve necip basınımız sayesinde bunu ânında Türkiye'de duyuyoruz?.Ama Putin'le olan görüşmesinin bir bölümü neden sisler içinde ve derin bir bilinmezlik bulutunun arkasında kalıyor?Nur Batur ne demişti; "iki lider görkemli sarayın bahçesine çıkıyorlar.Yanlarında sadece Rus tercüman Dmitry (Zikov) var.''Neden sadece Zikov var? Türk Dışişleri'nde Rusça bilen eleman yok mu? Yoksa neden yok, varsa Zikov'un yerinde veya yanında neden o da bulunmuyor? Rus dışişlerinin bilip de, Türk dışişlerinin bilmediği, ondan gizli ne olabilir? Peki o 15 dakikada meselâ Montrö görüşülmüş olmasın? Meselâ dedik..Peki neden Montrö?Önce, soğuk savaş sonrası oluşan tek kutuplu bir dünya gerçeğinin altını çizelim: Karadeniz, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra tam anlamıyla bir Türk denizine dönüşmüş durumda. Bu denizdeki en güçlü donanmaya sahip Türkiye, İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki hakimiyeti nedeniyle, tam bir askeri üstünlük sağlamış, bölge güvenliği açısından çok önemli görevler üstlenmiş bir görüntü içinde...Rusya Karadeniz'de, Ukrayna'nın çıkışlarından sonra dar bir sahil şeridine sıkışmış durumda. Öte yandan şimdinin tek büyük gücü ve dünyaya terör bahanesiyle savaş açıp, dünyanın en uzak köşesine bile yerleşmeye çalışan Amerika Karadeniz'deki "düzen''den, yâni Montrö'den rahatsız. Kendisi değil, NATO toplantılarında, İtalya ve İspanya'yı kullanarak, Karadeniz'in güvenliğinin çok uluslu NATO güçleri tarafından sağlanması girişiminde bulundu. Çok uluslu bu koroya âniden, NATO içinde güçlü bir yer edinmek isteyen Bulgaristan, Romanya ile üyelik peşindeki Gürcistan katıldı. Talepler oldukça masumdu..Ama derininde; Türkiye'nin kuruluş anlaşmalarından biri olan ve Türkiye'nin Karadeniz ve Boğazlarda tam ve kesin hakimiyetini sağlayan Montrö Anlaşması'nın sulandırılması böylelikle, Çanakkale ve İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e çıkacak savaş gemilerine getirilen kısıtlamaların ortadan kalkması yatıyordu.ABD bastırıyorBildiğimiz kadarıyla Türkiye talebi derhal reddetti. Çünkü, Zaten bir NATO gücü olan Türk donanması Karadeniz'de tüm güvenliği sağlamakta ve yaşanılan her olayı anında müttefiklerle paylaşmaktaydı.. Bu arada Amerika Romanya ve Bulgaristan'dan, yine 'terör' bahanesiyle üs istedi. Her iki ülke de bizzat Amerikan Genelkurmay Başkanı'nın ifadesine göre "Bu üs konusunda oldukça verimkâr davrandı''.Şimdi problem; Bulgaristan ve Romanya'da üs edine Amerika'nın Boğazlardan sorgusuz sualsiz ve hiçbir kısıtlama olmaksızın istediği kadar gemi geçirmesine ve Karadeniz'de yine kısıtlama olmaksızın süresiz bulundurmasına geldi çattı. Bir başka hesapTürkiye ile Amerika arasındaki gerilim; Türkiye'nin Karadeniz'e sahili olan tüm ülkeleri kapsayan Blacksea Force'u, yani, 'Karadeniz'in güvenliğini bölge ülkelerinin sağlamasını hedefleyen bölgesel askeri işbirliği gücünü' kurması, özellikle de Rusya ile Karadeniz zeminli askeri stratejik ittifakı geliştirmesi ile had safhaya çıkmış durumda.. Putin'in son Ankara ziyaretinde varılan anlaşmalarla artık, Türk ve Rus donanmaları arasındaki iletişim son derece kolaylaşmış durumda. Rusya da Montrö Anlaşması'nın çiğnenip, Karadeniz'e yabancı donanmalarını girmesine, Türkiye gibi karşı...Karadeniz'in önemiPeki ama neden Karadeniz? Sami Atalan'a göre Amerika, dünyada yeniden silahlanma yarışı başlatma endişesi yaratan kıtalararası anti-balistik füze savunma sistemini geliştirmekte son derece kararlı. Bu politika, ise uygulamada Rusya ile son 14 yılda imzalamış olduğu tüm nükleer silahsızlanma anlaşmalarının rafa kaldırılması anlamına geliyor. Putin ile Bush'un Bratislava buluşmasında bunu tartıştıkları varsayılıyor.... Eğer bu sistem devreye girerse, Amerikan anti-balistik füzelerin yerleştirileceği iki ana nokta var: Birincisi Polonya, ikincisi, Karadeniz'de konuşlanacak yüksek tonajlı Amerikan donanması... Amerika donanmasını Karadeniz'e sokmak ve orada kalıcı kılmak zorunda... Türkiye ise bu stratejiyi, Rusya ile birlikte engelliyor ve elindeki en büyük güç de Montrö Anlaşması..Şimdi hal böyleyken Putin ve Erdoğan'ın Soçi'de gözlerden uzak bir ortamda Karadeniz'i, Montrö'yü görüşmemiş olmaları düşünülemez.Görüşmedilerse neden görüşmediler?Görüştülerse?İki şık var? Görüştüler ve iki ülkenin Karadeniz'deki ortak çıkarları için "bağımsız bir karara vardılar.''Yahut;Bir ihtimal daha var?.Erdoğan; Amerika dönüşü ayağının tozuyla gittiği Soçi'de Putin'e Karadeniz'deki Amerikan çıkarlarının "pazarlamasını'' yaptı, ikna etmeye çalıştı. Fakat durum eğer böyleyse felakettir kıymetli okuyucu. Lozan'dan sonra Montrö de delinmektedir, Akdeniz ve Ege'den sonra Karadeniz'de de Türk milli menfaatleri zedelenmektedir ve ortada 80 küsur yıl önce kurulmuş olan Cumhuriyet'ten eser kalmamaktadır. İngiliz'in Malaya Zırhlısı'na binmek için dilekçe veren Vahdettin'in karakter özelliklerinin şu sıralar gözümüzün içine baka baka tartışılmaya başlaması da tesadüf değildir.