Her 18 Mart gelince aynı serenat tekrarlanır; Çanakkale ruhunu yaşatmak en büyük hedefimizdir.”
Bütün devletlülerimiz, üç aşağı, beş yukarı, kelimeleri farklı, cümleleri ve tümceleri değişik olsa da aynı şeyi söyler.
Söyler söylemesine de işin pratiği, uygulaması böyle mi?
Akif’in;
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi”
Dizelerinin anlamı sayenizde buharlaştı ve ürettiğiniz tek derdi midesi insan tipi ile boğaz harbi artık, en kesif kaşıklarla icra edilir oldu
Akif o günleri;
“-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya”
dizeleriyle anlattı.
Sayenizde bugün Haçlı dünyası, AB’ye girme ham hayaliyle tepelere tırmanmıyor, Ankara’ya konuyor.
İyi de Çanakkale’de kucak kucağa yatan on binlerce şehidin feda-i can ettiği idealden sizde kaç gram var ki?
Gencinden, yaşlısına insanımızda kaç gram bıraktınız.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dünün hayâsız tehaşşüdü ile bugünün AB’si arasında çok mu fark var ki, hiçbir ortak değeri olmayan bu millete, dünün “vahşet timsali Avrupalı’yı” en büyük ideal gösteriyorsunuz?
Ara not: Tehaşşüd: Birlik, birliktelik, AB.
Dün Çanakkale’ye dayanan; “yırtıcı”, “his yoksulu”, “sırtlan kümesi”, “mahbesi” yahut “kafesi açılmış”, “kimi yamyam”, “kimi Hindu”, “kimi bilmem ne bela” kişilerle, bugünün İslam coğrafyasını kana bulayanları arasında, kullanılan malzeme dışında fark ne?
Bu, “vahşetleri denk”, “dauna da zül”, “rezil istila”, sizin desteğinizle sürmüyor mu?
Bir hafta önce; “NATO’nun Libya’da işi ne?” deyip, bir hafta sonra; “olur mu canım, Libya hep sonbaharda mı kalacak, onun da bahara ihtiyacı var, deyip, İzmir NATO üssünden Libya’ya baharat ihraç(!) edip on binlerce Müslüman’ın katline ortak olmak.
Topyekun İslam coğrafyasına sayenizde çöreklenmiş, sizce “mahluk-i asil (soylu yaratıklar)” ama “hakikatte sefil” dünya, dün, Çanakkale’de olduğu gibi, “kustu” ve hala da “hayâsızca” kusuyor, ”karnındaki esrarı” İslam dünyasına demokrasi adına.
İşte bu demokrasi yalanı ile “Bomba şimşekleri beyninden inip her mazlumun”, “Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin”
Araştırın, bakın.
Göreceksiniz ki, Haçlı dün Çanakkale’ye aynı niyetle, demokrasi getirme aşkıyla dayanmıştır.
Akif’in Çanakkale mahşerini anlattığı o yıllarla bugünün İslam coğrafyası arasında ne fark var?
“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm”
Dün Çanakkale’de, bugün İslam coğrafyasında.
İşgal gerekçeleri aynı.
İşgalci aynı.
Mağdur ve mazlum da. Adı Ahmed, Mehmed, Ayşe… dini İslam.
Ne tuhaf şey, hedef de aynı.
Çanakkale vahşetinin aynısını bu gün İslam coğrafyasında icra edenlere tam destek verenler “Asım’ın nesli” nasıl olabilir?
Asım’ın nesli kim mi?
“İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi”
“Tevhid” ile “Teslis” arasında fark görmeyenler, “tevhidi” “teslise” feda edenler mi Asım’ın nesli olacak?
Bir yanlışlık var.
Ülkede binlerce kiliseyi restore ettirip kimi “ideallere” hazır hale getirenler mi Asım’ın nesli?
Sümela’sından, Akdamar’ına, Çanakkale’yi dün geçemeyenlerin arzusuna ülkeyi AB’ye hazırlayanlar mı?
Haçlı dün Çanakkale’yi geçseydi, bundan farklı ne yapabilirdi ki?
Kelime-i Tevhid’in ilk kısmı, yani; “Lâ ilâhe illellâh” yeter, “Muhammed’e iman şart değildir diyenlerin, takvimlerinde “kelime-i şehadet’in” ilk kısmını yazanların,
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber”
demeye ne hakları olur?
Dün Çanakkale’yi geçemeyenler bugün Ankara’yı çanak-çömleğe çevirdiler.
Günaydın Hacı-Hocaefendiler.
Sudan’a demokrasi geldiği gün ikiye bölündü.
En zengin maden bölgesi en demokratlara kaldı.
Libya bölündü.
Irak bölündü.
Suriye’de oluşturulan tampon bölge Kuzey Irak Kürdistan devleti için.
Tabii bir parçası da Türkiye’den.
Al sana Çanakkale ruhu.
Bütün devletlülerimiz, üç aşağı, beş yukarı, kelimeleri farklı, cümleleri ve tümceleri değişik olsa da aynı şeyi söyler.
Söyler söylemesine de işin pratiği, uygulaması böyle mi?
Akif’in;
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi”
Dizelerinin anlamı sayenizde buharlaştı ve ürettiğiniz tek derdi midesi insan tipi ile boğaz harbi artık, en kesif kaşıklarla icra edilir oldu
Akif o günleri;
“-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya”
dizeleriyle anlattı.
Sayenizde bugün Haçlı dünyası, AB’ye girme ham hayaliyle tepelere tırmanmıyor, Ankara’ya konuyor.
İyi de Çanakkale’de kucak kucağa yatan on binlerce şehidin feda-i can ettiği idealden sizde kaç gram var ki?
Gencinden, yaşlısına insanımızda kaç gram bıraktınız.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dünün hayâsız tehaşşüdü ile bugünün AB’si arasında çok mu fark var ki, hiçbir ortak değeri olmayan bu millete, dünün “vahşet timsali Avrupalı’yı” en büyük ideal gösteriyorsunuz?
Ara not: Tehaşşüd: Birlik, birliktelik, AB.
Dün Çanakkale’ye dayanan; “yırtıcı”, “his yoksulu”, “sırtlan kümesi”, “mahbesi” yahut “kafesi açılmış”, “kimi yamyam”, “kimi Hindu”, “kimi bilmem ne bela” kişilerle, bugünün İslam coğrafyasını kana bulayanları arasında, kullanılan malzeme dışında fark ne?
Bu, “vahşetleri denk”, “dauna da zül”, “rezil istila”, sizin desteğinizle sürmüyor mu?
Bir hafta önce; “NATO’nun Libya’da işi ne?” deyip, bir hafta sonra; “olur mu canım, Libya hep sonbaharda mı kalacak, onun da bahara ihtiyacı var, deyip, İzmir NATO üssünden Libya’ya baharat ihraç(!) edip on binlerce Müslüman’ın katline ortak olmak.
Topyekun İslam coğrafyasına sayenizde çöreklenmiş, sizce “mahluk-i asil (soylu yaratıklar)” ama “hakikatte sefil” dünya, dün, Çanakkale’de olduğu gibi, “kustu” ve hala da “hayâsızca” kusuyor, ”karnındaki esrarı” İslam dünyasına demokrasi adına.
İşte bu demokrasi yalanı ile “Bomba şimşekleri beyninden inip her mazlumun”, “Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin”
Araştırın, bakın.
Göreceksiniz ki, Haçlı dün Çanakkale’ye aynı niyetle, demokrasi getirme aşkıyla dayanmıştır.
Akif’in Çanakkale mahşerini anlattığı o yıllarla bugünün İslam coğrafyası arasında ne fark var?
“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm”
Dün Çanakkale’de, bugün İslam coğrafyasında.
İşgal gerekçeleri aynı.
İşgalci aynı.
Mağdur ve mazlum da. Adı Ahmed, Mehmed, Ayşe… dini İslam.
Ne tuhaf şey, hedef de aynı.
Çanakkale vahşetinin aynısını bu gün İslam coğrafyasında icra edenlere tam destek verenler “Asım’ın nesli” nasıl olabilir?
Asım’ın nesli kim mi?
“İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi”
“Tevhid” ile “Teslis” arasında fark görmeyenler, “tevhidi” “teslise” feda edenler mi Asım’ın nesli olacak?
Bir yanlışlık var.
Ülkede binlerce kiliseyi restore ettirip kimi “ideallere” hazır hale getirenler mi Asım’ın nesli?
Sümela’sından, Akdamar’ına, Çanakkale’yi dün geçemeyenlerin arzusuna ülkeyi AB’ye hazırlayanlar mı?
Haçlı dün Çanakkale’yi geçseydi, bundan farklı ne yapabilirdi ki?
Kelime-i Tevhid’in ilk kısmı, yani; “Lâ ilâhe illellâh” yeter, “Muhammed’e iman şart değildir diyenlerin, takvimlerinde “kelime-i şehadet’in” ilk kısmını yazanların,
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber”
demeye ne hakları olur?
Dün Çanakkale’yi geçemeyenler bugün Ankara’yı çanak-çömleğe çevirdiler.
Günaydın Hacı-Hocaefendiler.
Sudan’a demokrasi geldiği gün ikiye bölündü.
En zengin maden bölgesi en demokratlara kaldı.
Libya bölündü.
Irak bölündü.
Suriye’de oluşturulan tampon bölge Kuzey Irak Kürdistan devleti için.
Tabii bir parçası da Türkiye’den.
Al sana Çanakkale ruhu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024