İki bin zengin insanın servetinin, beş milyar insanın yıllık gelirinden fazla olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın GSMH'sı 300 trilyon dolar olmasına rağmen borcu bir buçuk katrilyon dolardan daha fazladır. Bunun manası, dünyamız gibi 5 dünya olsa ve onları satılığa çıkarıp satabilsek bile insanlığın borcunu karşılayamıyoruz. Dünyanın serveti 4-5 bin kişinin cebinde, borçları ise bütün insanlığın sırtına yüklenmiş durumdadır.
Dünyanın en zengin yer altı kaynaklarına sahip milletlerin, en fakir hayatı sürdüklerine şahitlik ediyoruz. Mazlum milletlerin kaderi bir avuç azınlık zalimin eline terk edilmiş durumdadır.
Yaratılanların en şereflisi olan insanın geleceğini elinden alan kapitalizm, insanı hep itip kakmış, hayatıyla kumar oynamış, ona mutluluğu, huzuru çok görmüş ve finalde de bir köşeye fırlatılıp unutulan bir eşya muamelesi yapmıştır.
Yer yüzündeki kaynakların, insanın ihtiyaçları karşısında yetersiz olduğu yanılgısı veya ön yargısı, ülkelerin işgaline, sömürülmesine ve insanların ölümüne neden olmuştur.
Sömürünün matematiğini "her arz gizli bir el tarafından kendi talebini yaratır" formülüyle de ifade etmişlerdir. Bu kandırmacadaki 'gizli el' tarafından, haksız kazanç, sömürü, borçlanmak vs. hepsi gerçekleştirilmiştir.
Bu gizli el, başlı başına ele alınıp incelenmesi gereken bilimsel bir çalışmayı hak edecek kadar önemlidir. Bu konuda şimdilik bir tespit yaparak yetinelim.
Bütün ülkeler, o ülkeleri idare eden liderler, kapitalizmin gizli eli tarafından terbiye ediliyor. Sömürü sistemi olan kapitalizmi kontrol eden bu gizli el, yeri geliyor ülkeleri borçlandırarak siyasi liderlerin kulaklarını çekiyor, kendilerine hizmet edecek kanunların çıkartılmasına mahkûm ediyor, yeri geliyor yerli beyinleri göçe zorlayacak şartları oluşturuyor ve göçüne neden olduğu beyinleri kullanarak teknolojileri kontrol edip yönetiyor.
Dünyayı çiftlik yapıp sürüyor, insanları ise binek yapıp güdüyorlar. Bu haksızlık karşısında suskun olan ekonomistler, ilim insanları ya özgür ve özgün düşünme yeteneğini kaybetmişler veya rahatlarını bozmamak adına aynı ateşe odun taşıyorlar.
Nadir çıkan aykırı sesler ise ya yok sayılıyor veya demokratik renklilik olsun diye desteklenerek kontrol ediliyor.
İnsanlık, 250-300 yıldan bu tarafa bu zulmün altında inlemesine rağmen hiçbir çözüm de üretememiştir.
Burada en temel soru, dünyanın oturup seyrettiği yanlışları düzeltecek, açlığı, sefaleti, adaletsizliği ortadan kaldıracak, akan kan ve gözyaşını silecek hakikatin ne olduğu ve bu hakikati destekleyecek matematiğin nasıl sistemleştirileceğidir.
Sömürü, sistem haline gelmiş ve gücünü sistemi meydana getiren mekanizmaların matematiğinden alıyorsa, sömürüyü ortadan kaldıracak hakikatin de bir sistemi olmak zorundadır ve onu destekleyecek piyasa mekanizmalarının matematiğini inşa etmek durumundadır.
Temel soruya cevap olabilecek çözümü ortaya koymak, inanın dünyadan daha büyük bir hakikattir. Hasretle dünyanın beklediği çözümün sisteme dönüşebilmesi mazlum milletlerin umudu olacaktır.
Özgür ve özgün düşünebilen, emperyalist güçlere karşı baş kaldıracak cesareti ve bilgisi olan, mevcut durumu objektif olarak analiz edebilen, önyargılardan kurtulabilen, dayatılan düşünce kalıplarının dışına çıkabilen, hepsinden daha önemlisi ise mazlum milletlerin çektiği çileyi yüreğinde kutsal bir yük gibi taşıyabilen insan, ancak dünyanın beklediği doğumu gerçekleştirebilir.
Biz böyle bir insana tanıklık ettik. Dünya onun sistemiyle şekilleniyor. Zamanda ileriye yolculuğun onun sistemiyle mümkün hale geldiğini biz o gün anlamış ve yaşamıştık. Sorunlar daha da karmaşık hale geldiği zaman, zifiri karanlıktan bunaldığınız zaman siz de anlayacaksınız ve yine yanı başınızda onu bulacaksınız. Sizin vefasızlığınıza karşılık hak etmediğiniz bir vefa ile karşılaşacaksınız. "Bana güvenin, ben bu işi çok iyi biliyorum, gelin el ele verelim bu işi bitirelim" ifadesini geç de olsa anlayacaksınız. "Ben sizi kurtarmaya geldim" cümlesinin ne manaya geldiğini yaşayacaksınız.
Nasıl hatamızı telafi edebiliriz, sorusunu hala daha kendinize soramıyorsanız vay halinize, sürünmeye devam edin sizlere kolay gelsin. 'Biz geldik, ne yapmalıyız' diyebilenlere her şeye rağmen selam olsun ve onlara cevabı aslında Prof. Dr. Haydar Baş hocam 2017'de Konya'da vermişti. Biz onu hatırlatalım. "Beni kaçırdınız bari Hüseyin Baş'ı ve yetiştirdiğim kadroları küstürüp kaçırmayın."
Gelin elbirliği içinde BTP'yi iktidara taşıyalım, Hukukçu Hüseyin Baş'a geleceğimizi, çocuklarımızı teslim edelim, evlatlarımızın bir hayali olsun. O hayali elbirliği ile gerçekleştirsinler, bari bu kadarını yapalım, var mısınız?
O gün güneş bir başka güzel doğacak, karanlık tablolar teker teker kaybolacak, dünyaya aydınlık hâkim olacak ve dünya, inşa ettiğimiz medeniyeti, adaleti, insanlığı ayakta alkışlayacaktır.
Masum annelerin, evsizlerin, işsizlerin, emeklilerin, yetimlerin, mazlum milletlerin duasını alarak ebedi hayata yapacağımız yolculuğun bir başka güzel olacağına inancımız tamdır. Huzura başımız dik, yüzümüz aydınlık olarak çıkacağız, "Bunda kimsenin şüphesi olmasın" duasıyla hoşça kalın.
- Çözümün adresi, Türkiye’nin B planı / 25.03.2025
- Türkiye’yi böldürmeyeceğiz, oyuna da gelmeyeceğiz / 17.03.2025
- 27 Şubat 2013 / 02.03.2025
- Bizim durumumuz Fransa’ya benzemez / 21.02.2025
- Sizler hangi kitabın Müslümanısınız / 20.02.2025
- İktidarın muhalefete ihtiyacı var / 24.01.2025
- Aydınlığa nasıl çıkacağız? / 23.01.2025
- Bir kongreden fazlası / 19.01.2025
- Cumhuriyetten rahatsız olanlar / 16.01.2025