Kaynak israfının da bir haddi hududu olmaz mı?
Zaman israfının da bir sınırı, bir durma noktası olmaz mı?
Memleketi bir baştan bir başa kasıp kavuran, atıp savuran hırsın ve ihtirasın bir doyum noktası, bir sınırı olmaz mı?
Geçen gün ömürdendir, geçen yıl ömürdendir, iyi değerlendirildiği zaman bir güne ne başarıların sığdırıldığını biliyoruz, bir yıla ülke çapında nice başarıların ve kazançların sığdırıldığına hep beraber şahidiz.
Bu ülkenin geride kalan yılları nelere ve nerelere harcanmış, millete ait olan altın değerindeki zamanı kimler har vurup harman savurmuşlar?
Ülkenin ve milletin gelişip ilerlemesi için harcanması gereken kaynakları, kimler ve hangi hakla kendi zimmetlerine geçirmişler ki halk yoksulluklar pençesinde kıvranıp duruyor?
Bir avuç açgözlü, doymak bilmez hırs ve ihtiras sahibi insanlar yüzünden koskoca ülke, koskoca seksen beş milyon inim inim inliyor.
En düşük emekli maaşının üç bin beş yüz, asgari ücretin beş bin beş yüz olduğu bir ülkede, yönetici katında, bürokratik kesimde üç yüz binlik, dört yüz binlik maaşlar ne demek?
Bu ülkede ar damarları bu kadar mı çatlamış?
Bazı insanlarda utanma hissi bu kadar mı sil-süpür olmuş?
Bazı aile içi kavgalar vesilesi ile ancak açığa çıkabilen, ancak toplumun haberdar olduğu dudak uçuklatan servetler, katlar, yatlar ve araziler, kaç milyon yoksulun sofrasından çalınarak bir araya getirilmiştir?
Bu nasıl doyumsuz bir hırs, bu nasıl bir aç gözlülüktür?
Halktan oy toplama sürecinde tepe tepe kullandıkları kutsal kavramlar, kutsal değerler, köprüyü geçtikten sonra hiç mi akıllarına gelmez bu insanların?
Ülkenin kaynaklarını, milletin zaman sermayesini çar-çur edenler, fildişi kulelerde yaşadıkları için, halktan uzak, halkın her türlü dert ve sıkıntısından uzak yaşadıkları için, zaman zaman arşa yükselen feryatları duymuyorlar, derin sızlanmaları ve kıvranmaları görmüyorlar.
Yukarılarda, yönetim katında organize edilen bin bir çeşit yolsuzluklar sebebi ile, yoksul düşen, bitap ve çaresiz düşen halk, içine düşürüldüğü bu dertler yetmezmiş gibi, kendisini bu çıkmaza ve çaresizliğe sürükleyen yöneticilere perişan hallerini anlatmaya uğraşıyor.
Âşık Reyhani'ye rahmetler olsun, ne demişti:
'Dertli isen derdini dertsize açma
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar?'
Aylık gelirleri yüz binlerle ifade edilen, üç maaşlı, beş maaşlı yönetici takımı, ucuz ekmek kuyruklarında, ucuz yağ ve şeker kuyruklarında ömür tüketenlerin halinden anlar mı, feryatlarını duyar mı?
Yeni eğitim-öğretim sezonunda çocuklarına defter-kalem alamayan, çanta-çorap alamayan ebeveynlerin sancılarını hissedebilirler mi?
Geniş halk kitlelerinin, dar gelirli milyonların, iş arayan yüz binlerin gözlerinde ışık ve dizlerinde fer tükendi ama, köşe başlarını tutmuş olan aç gözlülerin hırs ve ihtirasları bir türlü bitip tükenmedi, bütün hızıyla yağmalar devam ediyor ve her gün yeni yağma haberleri ile uyanıyoruz.
Millet, heba edilen koskoca yirmi yıla mı yansın, çar-çur edilen sınırsız kaynaklara mı?
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025
- Ağır misafir ağır ağır teşrif etti / 28.02.2025
- Gör / 25.02.2025
- Yaman yemişler / 24.02.2025