Cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa, saltanat ile cumhuriyetin kavgasını dindarlar ile dinsizlerin kavgası imiş gibi gösterildi. Cumhuriyeti kuran Atatürk ve Atatürk’ün mensup olduğu ve cumhuriyeti kollama ve koruma görevi verdiği ordu “dinsiz” gösterildi. Dindar insanlar ise, devlete, Atatürk’e karşı, cumhuriyete karşı gösterildi. Özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra, bir taraftan devlet gücünü kullanarak dinsizlik yapanlar ve özelikle cumhuriyeti dine karşı bir rejim olarak göstermeye çalışanlar olduğu gibi diğer yandan da din kisvesi altında devlet, cumhuriyet, asker, Atatürk düşmanlığı yapanlar oldu.
Mevcut iktidarın beslenip büyüdüğü bahçe olan milli görüş fikrinin temel sloganları “Bir insan hem laik hem Müslüman olmaz”, “dinsiz devlet yıkılacak elbet” idi. Dinsiz olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılıp yeniden Osmanlı’nın kurulması fikri bu akımın temelini oluşturuyordu.
Diyebiliriz ki, Atatürk’ün ölümünden sonra devlet adına söz söyleyen hemen herkes din düşmanlığı yaptı, din adına söz söyleyen hemen herkes ise devlet düşmanlığı yaptı. İki taraf da kendi yanlış tezini desteklemek için, devleti kurucusu Atatürk’ü dinsiz gösterdi. Başka bir deyişle, devlet gücünü kullanarak kendi dinsizliğini ve din düşmanlığını ortaya koyanlar, kendi kafalarında oluşturdukları Atatürk’ün arkasına saklandılar. Devlet ile problemi olan ekalliyet ruhlu bazı kişilerde dindarlık kisvesi arkasına saklanmış, kendi kafalarında oluşturdukları dinsiz Atatürk’ü hedef göstererek rahatça devlet düşmanlığı yaptılar.
Gelinen son noktada, yıllardır devlet düşmanlığı yapan dinciler devletin başına geçti, her alanda söz sahibi oldu ve dinsiz devletin yıkılma, Osmanlı’nın kurulma zamanı geldi. Yıllardır “Lozan başarı mı hezimet mi?” sorularıyla milleti bugüne hazırlayanlar sahnenin ön tarafına geçti. Lozan’da alınamayan Musul ve Kerkük’ü alacak, Türkiye’nin sınırlarını genişletecek Yeni Osmanlı’nın kuruluşunu sağlayacak BOP’u, Allah’ın büyük nimeti olarak millete anlatmaya başladılar. Yıllardır Atatürk’ü dinsiz olarak tanıyan, Atatürk ismi ve kurduğu cumhuriyet kullanılarak dindar olduğu için ezilen, baskı altında tutulan millet, dinini daha iyi yaşayacağını sanarak bilinç altında çoktan yeni Osmanlı’yı kabul etmiş durumda.
Osmanlı’nın din kaynaklı bir devlet olduğu, Atatürk’ün gelip dindar Osmanlı’yı yıkıp yerine kendisi gibi dinsiz Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduğu, dinsizlik olan laikliği getirdiği düşüncesi ve duygusu yaklaşık 100 yıl süren uğraş ile milletin bilinç altına işlendi.
“Türkiye’nin üniter yapısı bozuluyor, Türkiye bölünüyor, federasyon oluyor” diyorsunuz. Millet, “Osmanlı da federasyon ile yönetiliyordu. Hem federasyon olursak, Kuzey Irak, Kuzey Suriye de bize bağlanacak, Osmanlı’nın hakim olduğu alana hakim olacağız, sınırlarımız genişleyecek” bilinç altı ile bakıyor.
“Başkanlık sistemi ve yargı paketi düzenlemeleri ile kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkıyor, krallık benzeri bir yönetim şekli getiriliyor” diyorsunuz. “Osmanlı’da da saltanat vardı. Padişah vardı, bu pek de kötü bir şey değil” bilinç altı ile bakıyor.
Millete, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti tasfiye ediliyor, devlet yıkılıyor” diyorsunuz. Millet, “Atatürk’ün dinsiz devleti yıkılacak yerine dindar Yeni Osmanlı devleti kurulacak” bilinç altı ile olaya bakıyor.
Dindar olan milletin ve dinsizlik yapan bir kısım cumhuriyetçilerin bilinç altı bu şekilde programlanmış. Saflar net bir şekilde oluşmuş, herkes bu tanımlama ve sınıflama içinde kendine yer bulmuştur.
Bu sınıflama ve tanımlamanın dışında kalan bir tek istisna var: Prof. Dr. Haydar Baş. Hem sonuna kadar dindar, hem de Atatürkçü, cumhuriyetçi, devletçi. Önceleri iki taraf da Haydar Hoca’nın rol yaptığını düşündüler. Baktılar rol değil. Bu insan fikirlerinde samimi ve ısrarlı. Bu sefer “karşı taraf adına bu fikirleri söylüyor” dediler. Karşı tarafı, o tarafı, bu tarafı, her tarafı alt üst ettiler. Baktılar Haydar Hoca’nın bu kavgada mensup olduğu bir taraf yok. Hard diskler bozulmaya, bilinç altındaki programlar bir bir çökmeye başladı.
Şimdi de Milli Kahramanlar Programları ile Haydar hoca, her gittiği yerde Atatürk’ün dindar kimliğini ortaya koyuyor. Çünkü devleti tavsiye etmek isteyenlerin insanların bilinç altına yerleştirdikleri programın şifresini çözdü: “Dinsiz Atatürk.” Milletin beynindeki bu virüsü yok etmenin şifresini de buldu: “Dindar Atatürk.”
Onlar “dinsiz Atatürk’ün devletini yıkacağız” deyip milleti Yeni Osmanlı fikri etrafında toplamaya çalışırken, Haydar Hoca da, “dindar Atatürk’ün devletine sahip çıkacağız” diyerek milleti devletin etrafında topluyor.
Çoğunluk o tarafta, güç o tarafta, ancak kazanan bu taraf olacak.
Göreceksiniz.
Bu kadar emin nasıl mı konuşuyorum?
Ateşi su, suyu ateş gösterenlerin ateşinden kim korkar ve gücüne kim inanır!
Ve Mutlak Güç Sahibini arkasına alandan daha güçlü kim olabilir!
Mevcut iktidarın beslenip büyüdüğü bahçe olan milli görüş fikrinin temel sloganları “Bir insan hem laik hem Müslüman olmaz”, “dinsiz devlet yıkılacak elbet” idi. Dinsiz olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılıp yeniden Osmanlı’nın kurulması fikri bu akımın temelini oluşturuyordu.
Diyebiliriz ki, Atatürk’ün ölümünden sonra devlet adına söz söyleyen hemen herkes din düşmanlığı yaptı, din adına söz söyleyen hemen herkes ise devlet düşmanlığı yaptı. İki taraf da kendi yanlış tezini desteklemek için, devleti kurucusu Atatürk’ü dinsiz gösterdi. Başka bir deyişle, devlet gücünü kullanarak kendi dinsizliğini ve din düşmanlığını ortaya koyanlar, kendi kafalarında oluşturdukları Atatürk’ün arkasına saklandılar. Devlet ile problemi olan ekalliyet ruhlu bazı kişilerde dindarlık kisvesi arkasına saklanmış, kendi kafalarında oluşturdukları dinsiz Atatürk’ü hedef göstererek rahatça devlet düşmanlığı yaptılar.
Gelinen son noktada, yıllardır devlet düşmanlığı yapan dinciler devletin başına geçti, her alanda söz sahibi oldu ve dinsiz devletin yıkılma, Osmanlı’nın kurulma zamanı geldi. Yıllardır “Lozan başarı mı hezimet mi?” sorularıyla milleti bugüne hazırlayanlar sahnenin ön tarafına geçti. Lozan’da alınamayan Musul ve Kerkük’ü alacak, Türkiye’nin sınırlarını genişletecek Yeni Osmanlı’nın kuruluşunu sağlayacak BOP’u, Allah’ın büyük nimeti olarak millete anlatmaya başladılar. Yıllardır Atatürk’ü dinsiz olarak tanıyan, Atatürk ismi ve kurduğu cumhuriyet kullanılarak dindar olduğu için ezilen, baskı altında tutulan millet, dinini daha iyi yaşayacağını sanarak bilinç altında çoktan yeni Osmanlı’yı kabul etmiş durumda.
Osmanlı’nın din kaynaklı bir devlet olduğu, Atatürk’ün gelip dindar Osmanlı’yı yıkıp yerine kendisi gibi dinsiz Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduğu, dinsizlik olan laikliği getirdiği düşüncesi ve duygusu yaklaşık 100 yıl süren uğraş ile milletin bilinç altına işlendi.
“Türkiye’nin üniter yapısı bozuluyor, Türkiye bölünüyor, federasyon oluyor” diyorsunuz. Millet, “Osmanlı da federasyon ile yönetiliyordu. Hem federasyon olursak, Kuzey Irak, Kuzey Suriye de bize bağlanacak, Osmanlı’nın hakim olduğu alana hakim olacağız, sınırlarımız genişleyecek” bilinç altı ile bakıyor.
“Başkanlık sistemi ve yargı paketi düzenlemeleri ile kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkıyor, krallık benzeri bir yönetim şekli getiriliyor” diyorsunuz. “Osmanlı’da da saltanat vardı. Padişah vardı, bu pek de kötü bir şey değil” bilinç altı ile bakıyor.
Millete, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti tasfiye ediliyor, devlet yıkılıyor” diyorsunuz. Millet, “Atatürk’ün dinsiz devleti yıkılacak yerine dindar Yeni Osmanlı devleti kurulacak” bilinç altı ile olaya bakıyor.
Dindar olan milletin ve dinsizlik yapan bir kısım cumhuriyetçilerin bilinç altı bu şekilde programlanmış. Saflar net bir şekilde oluşmuş, herkes bu tanımlama ve sınıflama içinde kendine yer bulmuştur.
Bu sınıflama ve tanımlamanın dışında kalan bir tek istisna var: Prof. Dr. Haydar Baş. Hem sonuna kadar dindar, hem de Atatürkçü, cumhuriyetçi, devletçi. Önceleri iki taraf da Haydar Hoca’nın rol yaptığını düşündüler. Baktılar rol değil. Bu insan fikirlerinde samimi ve ısrarlı. Bu sefer “karşı taraf adına bu fikirleri söylüyor” dediler. Karşı tarafı, o tarafı, bu tarafı, her tarafı alt üst ettiler. Baktılar Haydar Hoca’nın bu kavgada mensup olduğu bir taraf yok. Hard diskler bozulmaya, bilinç altındaki programlar bir bir çökmeye başladı.
Şimdi de Milli Kahramanlar Programları ile Haydar hoca, her gittiği yerde Atatürk’ün dindar kimliğini ortaya koyuyor. Çünkü devleti tavsiye etmek isteyenlerin insanların bilinç altına yerleştirdikleri programın şifresini çözdü: “Dinsiz Atatürk.” Milletin beynindeki bu virüsü yok etmenin şifresini de buldu: “Dindar Atatürk.”
Onlar “dinsiz Atatürk’ün devletini yıkacağız” deyip milleti Yeni Osmanlı fikri etrafında toplamaya çalışırken, Haydar Hoca da, “dindar Atatürk’ün devletine sahip çıkacağız” diyerek milleti devletin etrafında topluyor.
Çoğunluk o tarafta, güç o tarafta, ancak kazanan bu taraf olacak.
Göreceksiniz.
Bu kadar emin nasıl mı konuşuyorum?
Ateşi su, suyu ateş gösterenlerin ateşinden kim korkar ve gücüne kim inanır!
Ve Mutlak Güç Sahibini arkasına alandan daha güçlü kim olabilir!
Lütfullah Önder / diğer yazıları
- Sararan sendikalar / 23.03.2023
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021