Bu sabah 04.50 'de uyandım. Gecenin sessizliği seher vaktinin sakinliği diyecektim ki mahallemizin boz renkli köpeği havlamaya başladı. Ne gördüğünü bilmiyorum. Daha yukarıda evlerin önünde ormanda da köpekler ara ara havlıyorlar. Bir de bizim eve yakın bir küçük enik daha yeni yeni havlamaya alışıyordu.
Az ileriden horoz sesleri geliyor. Bazen uzun bazen kısa ötüşleri ile sabaha yakın işe gidecekleri, namaza kalkacakları uyandırıyor...
Evden çıkıp sokakta yürümeye başladım. Boz köpek beni görünce havladı. Niye havladığını bilmiyorum. Ama "Yahu sabah oldu. Bir gece daha bitti. Şu ezanı da dinleyelim ve biraz uyuyalım" dercesine bana laf atıyordu herhalde. Biraz sonra Ortaçeşme Camii'nin müezzini, Tokatköy, Yalıköy, İşçi Evleri'nden ezan sesleri gönüllere rahmet olarak inmeye başlamıştı.
Boz köpek şöyle ön ayakları üzerine yay gibi eğildikten sonra başını kaldırıp ezan bitene kadar uludu. Dikkatimi çekti. Müezzin susunca o da susuyordu.
Ezanlar okununca mahalleye baktım.
Namaza kalkanlar ışıklarını yakıyor. Cemaatle namaz kılmak isteyenler camiye gidiyorlardı.
Ağaçlardan bol bol meyve döküldüğü için fareler bayram ediyor, kediler sürekli hareket halinde. Birisi bayağı lezzetli yemiş ki tırnaklarını, ağzını yalayıp duruyor...
Köyde olsaydım tam bu saatlerde nahır çıkardı. İnekler, koyunlar, kuzular kendi tabii seslerini icra-i sanat ederek çıkarırlar.
Bazı öküzlerin sesleri güçlü, kuzuların sesleri titreşimli hızlı, yavaş olarak çeşit çeşit çıkar...
Bizim kümesteki tavuklar daha tam olarak seslerini çıkaramıyorlar. Daha ferik onlar.
Hava aydınlanınca guguk kuşu ötmeye başladı. Belki inanmazsınız ama ben bu sesi İstanbul'un ağaçsız kalabalık semti Şirinevler'de bile duydum.
İşte bu sesler bizim mahallemizin, bizim köyümüzün, bizim şehrimizin sesleri.
Öksüren, aksıran, inleyen sesler benim seslerim. Benim insanımın sesleri...
Türküler, marşlar, şarkılar, maniler benim insanımın sesleri....
Gazeller, uzun havalar, benim gönül telimin nağmeleri...
Memleketimizin her tarafında velevki köyümüzün kurbağası bile olsa "vak vak"ları beni incitmez, beni rahatsız etmez.
Lafı gediğine koyalım şimdi...
Diyanet'ten sorumlu olduğunu söyleyen bir şahıs der ki "Ezan sesini kısın."
- Allah Allah!...
Sizin göreviniz Diyanet'i ıslah edip korumak mı, kollamak mı, ilerletmek mi yoksa içini boşaltmak veya amacından saptırmak, bir takım yerlere peşkeş çekmek mi? Bunu açıkça söyleyin. Saklı gizli iş yapmayın. Dürüst olun.
Sizin göreviniz güzel sesli müezzinleri alıp yetiştirmek, usulüne uygun ezan okumalarını sağlamaktır.
Bir de yıllardan beri ezanla, namazla hiç bir alakası olmayan sadece yerleştirildiği gazete köşesinden her fırsatta müslümana çatmayı bir iş sanan biri de cesarete gelip "Ezan hoparlörden okunmasın" demiş.
Bu ikisine diyorum ki; erkekseniz şunları deyin...
"Beyoğlu başta olmak üzere kiliselerin çanları artık çalmasın."
Bunlar bunu söyleyemez.
Bunlar güçlerini, sevgilerini, vefalarını bu milletten almıyorlar... Bizler çan sesinden de rahatsız değiliz. Onlar da ülkemizde özgürce dinlerini yaşasınlar.
Kimse ezan sesinden rahatsız değil. Biz hastamızın inlemesinden de, mahallemizdeki delinin çıkardığı seslerden de rahatsız değiliz.
Sizin mantığınızla hareket edersek vay geldi bizim kurbağaların başına...
Bunlar, "ABD ve İsrail'in masum insanlar üzerine attığı binlerce bombanın dehşetinden yaşlıların, hastaların, sabilerin yürekleri parçalanıyor. Bütün dünyanın gözü önünde bunu kınıyorum" deseler bile inanmayın.
Diyemezler de zaten...
Az ileriden horoz sesleri geliyor. Bazen uzun bazen kısa ötüşleri ile sabaha yakın işe gidecekleri, namaza kalkacakları uyandırıyor...
Evden çıkıp sokakta yürümeye başladım. Boz köpek beni görünce havladı. Niye havladığını bilmiyorum. Ama "Yahu sabah oldu. Bir gece daha bitti. Şu ezanı da dinleyelim ve biraz uyuyalım" dercesine bana laf atıyordu herhalde. Biraz sonra Ortaçeşme Camii'nin müezzini, Tokatköy, Yalıköy, İşçi Evleri'nden ezan sesleri gönüllere rahmet olarak inmeye başlamıştı.
Boz köpek şöyle ön ayakları üzerine yay gibi eğildikten sonra başını kaldırıp ezan bitene kadar uludu. Dikkatimi çekti. Müezzin susunca o da susuyordu.
Ezanlar okununca mahalleye baktım.
Namaza kalkanlar ışıklarını yakıyor. Cemaatle namaz kılmak isteyenler camiye gidiyorlardı.
Ağaçlardan bol bol meyve döküldüğü için fareler bayram ediyor, kediler sürekli hareket halinde. Birisi bayağı lezzetli yemiş ki tırnaklarını, ağzını yalayıp duruyor...
Köyde olsaydım tam bu saatlerde nahır çıkardı. İnekler, koyunlar, kuzular kendi tabii seslerini icra-i sanat ederek çıkarırlar.
Bazı öküzlerin sesleri güçlü, kuzuların sesleri titreşimli hızlı, yavaş olarak çeşit çeşit çıkar...
Bizim kümesteki tavuklar daha tam olarak seslerini çıkaramıyorlar. Daha ferik onlar.
Hava aydınlanınca guguk kuşu ötmeye başladı. Belki inanmazsınız ama ben bu sesi İstanbul'un ağaçsız kalabalık semti Şirinevler'de bile duydum.
İşte bu sesler bizim mahallemizin, bizim köyümüzün, bizim şehrimizin sesleri.
Öksüren, aksıran, inleyen sesler benim seslerim. Benim insanımın sesleri...
Türküler, marşlar, şarkılar, maniler benim insanımın sesleri....
Gazeller, uzun havalar, benim gönül telimin nağmeleri...
Memleketimizin her tarafında velevki köyümüzün kurbağası bile olsa "vak vak"ları beni incitmez, beni rahatsız etmez.
Lafı gediğine koyalım şimdi...
Diyanet'ten sorumlu olduğunu söyleyen bir şahıs der ki "Ezan sesini kısın."
- Allah Allah!...
Sizin göreviniz Diyanet'i ıslah edip korumak mı, kollamak mı, ilerletmek mi yoksa içini boşaltmak veya amacından saptırmak, bir takım yerlere peşkeş çekmek mi? Bunu açıkça söyleyin. Saklı gizli iş yapmayın. Dürüst olun.
Sizin göreviniz güzel sesli müezzinleri alıp yetiştirmek, usulüne uygun ezan okumalarını sağlamaktır.
Bir de yıllardan beri ezanla, namazla hiç bir alakası olmayan sadece yerleştirildiği gazete köşesinden her fırsatta müslümana çatmayı bir iş sanan biri de cesarete gelip "Ezan hoparlörden okunmasın" demiş.
Bu ikisine diyorum ki; erkekseniz şunları deyin...
"Beyoğlu başta olmak üzere kiliselerin çanları artık çalmasın."
Bunlar bunu söyleyemez.
Bunlar güçlerini, sevgilerini, vefalarını bu milletten almıyorlar... Bizler çan sesinden de rahatsız değiliz. Onlar da ülkemizde özgürce dinlerini yaşasınlar.
Kimse ezan sesinden rahatsız değil. Biz hastamızın inlemesinden de, mahallemizdeki delinin çıkardığı seslerden de rahatsız değiliz.
Sizin mantığınızla hareket edersek vay geldi bizim kurbağaların başına...
Bunlar, "ABD ve İsrail'in masum insanlar üzerine attığı binlerce bombanın dehşetinden yaşlıların, hastaların, sabilerin yürekleri parçalanıyor. Bütün dünyanın gözü önünde bunu kınıyorum" deseler bile inanmayın.
Diyemezler de zaten...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021