Radikal'den Neşe Düzel'e konuşan 28 Şubat sürecinin İçişleri Bakanı Genelkurmay'ın izlenmesinden, dönemin karakteristiğine kadar pek çok önemli hususa parmak bastı. Vatan gazetesindeki 28 Şubat dizisinde Çevik Bir'e atfen yayınlanan "O kadını bakanlığının önünde yağlı kazığa oturturum" lafınının Çevik Bir değil, başka bir general tarafından söylendiğine işaret eden Akşener, "Ama tuhaf, Çevik Bir tekzip etmedi" yorumunu yapıyor.
Meral Akşener'den 28 Şubat'a dair önemli tespitler...
Batı Çalışma Grubu'ndan Genelkurmay Başkanı'nın haberi yoktu
"SORU: 28 Şubat sürecinde siz içişleribakanlığı koltuğundaydınız.Askeri bir darbe hazırlığı olduğunadair ilk bilgi size ne zaman geldi?
AKŞENER: Askeri bir darbe şekliyle değil de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bir grup tarafından rutin dışı, kanundışı bir örgütlenme çalışması yapıldığına dair bir belge geldi bana. Yani ordunun içinde kanuni dayanağı olmayan bir birim kurulmuş ve bu birim faaliyette bulunuyor. Batı Çalışma Grubu'nun varlığını ortaya koyuyordu bu belge. Elimize 28 Şubat MGK toplantısından sonra nisan ayı sonlarında geçti. Genelkurmay'ın bünyesinde yapılan bu örgütlenme çalışmasından, zannediyorum o dönemde Genelkurmay Başkanlığı'nın bile haberi yoktu.
SORU: Hangi kanaldan geldi bilgi size?
AKŞENER: Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan tamamen yasal bir sistem içinde geldi.
SORU: Peki ordu bütünüyle mi darbeye hazırlanıyordu? Yoksa darbeyi isteyen bir grup general miydi?
Darbe girişimini İstanbul sermayesi destekledi
AKŞENER: Bana göre küçük bir gruptu ama o dönemde bu grubun sesi daha çok çıkıyordu. Niye sesi daha çok çıkıyordu derseniz, cevabı İstanbul'dur. 28 Şubat sadece Silahlı Kuvvetler'in bir hareketi değil. İş daha komplike. TSK'nın bünyesinde kişisel hesabı olan insanlar vardı ama TSK'nın bir kurum olarak rejime ilişkin samimi endişelerini tetikleyen kesimler de vardı. Bu işin içinde, sistemden beslenen ve bu sistemin elinden kayacağından endişe eden İstanbul'daki sermaye sahipleri, medya ve sivil toplum örgütleri vardı.
SORU: Niye?
AKŞENER: Çünkü o dönemde hem dünyadaki globalleşme hem de AB ile ilişkilerdeki gelişme, İstanbul'daki sermayeyi uluslararası rekabet ortamına itiyordu. O günlerde bana gelen bir teknik bilgiye göre, birçok sanayimizin fabrika başına 350 milyon dolarlık bir yatırıma ihtiyacı vardı. Yıllarca ithal ikamesi mantığıyla korunmuş olan sermaye eski güzel günlerini özlüyordu.
SORU: Vatan gazetesinde Bilal Çetin'in hazırladığı 28 Şubat'la ilgili yazı dizisinde, darbeyi isteyenlerin orgeneral Çevik Bir ile oramiral Güven Erkaya'nın başını çektiği bir grup general olduğu, zamanın Genelkurmay Başkanı'nın buna karşı çıktığı yazıldı. Size gelen bilgiler de bu doğrultuda mıydı?
AKŞENER: Batı Çalışma Grubu'na sahip çıkan o dönemin komutanlarına baktığınızda, bu birimin Deniz Kuvvetleri bünyesinde kurulduğunu görüyorsunuz. Ama kavganın sosyolojik temelleri aslında çok daha derinde. Seçkinci bir ruh hali bu. Şerif Mardin, 'Cumhuriyet trenine mütegallibe (zorba takımı) bindi. Bürokrat bindi. Halk binemedi' diyor. Halkın o trene bildirilebilmesi meselesi bu. Demokratik bir ülkede halkın hür iradesiyle verdiği oyu yok sayamazsınız. Eğer Refah Partisi geleneğinden rahatsızlık var idiyse, onu geriye çekmenin, iktidarı değiştirmenin yolu sandıktır. Bunu da rakip siyasi partiler yapar. 28 Şubat sürecinde ise sakat bir mantık söz konusu. Ama bu, sadece Çevik Bir, rahmetli Güven Erkaya ve arkadaşlarıyla ilgili değil. Aynı seçkinci ruh hali sivil toplum örgütlerinde de vardı. Biz bunu da sorgulamalıyız.
TSK içinde darbeye karşı çıkanlar vardı
SORU: Polis istihbaratın başında o zamanlar Bülent Orakoğlu vardı. Polis istihbaratı, generalleri izlemekten çekinmedi mi?
AKŞENER: General izlenmesi diye bir şey yok. Çevik Bir'in peşine adam takılmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde böyle bir hareketi hoş görmeyen, kurumun kimliğini düşünen insanların da aldığı tedbirler var. Bence, bu rutin dışı yapıyla ilgili TSK'nın içinde bir rahatsızlık oldu ki, böyle bir dosya hazırlanabildi. Zaten teknik anlamda baktığınızda, içeriden destek olmadan bu bilgileri toplamanız mümkün görünmüyor. Ama o zamanlar benim Genelkurmay'ı, Cumhurbaşkanlığı'nı dinlettiğim gibi saçma sapan iddialar ortaya atılmıştı, insanlar da buna inanmıştı. Böyle bir şey söz konusu değildi. Çünkü Cumhurbaşkanlığı'nın ve Genelkurmay'ın telefon sistemi çok farklıdır, teknik olarak dinlenemez.
Size gelen bilgiler nelerdi?
Bana gelen, TSK içindeki Batı Çalışma Grubu'na ait bir dosyaydı ve fişleme konusuna ilişkin bir belgeydi. Valilerden, siyasi parti yöneticilerine, gazetecilere, işadamlarına herkesin fişlenebildiği, hakkında bilgi toplandığı bir sistemden bahsediyoruz burada. Bu çalışmanın yasal dayanağı yoktu.
Sonuçta 28 Şubat'a karşı çıkan herkes bir bedel ödedi. Kimi işsiz kaldı, kimi hapis yattı.
O sözü Çevik Bir söylemedi
SORU: Vatan gazetesi, Çevik Bir'in size müsteşarınız aracılığıyla, "O kadını bakanlığının önünde yağlı kazığa oturturum" diye haber yolladığını yazdı. Böyle bir mesaj getirdi mi size müsteşarınız?
AKŞENER: Evet getirdi. 'Bu lafı bir üst düzey general söyledi' dedi. Bana ilk başta bir isim verilmedi. Ben daha sonra öğrendim, bu lafı söyleyen Çevik Bir değil. Şimdi isimler üzerinde konuşmak istemiyorum ama bana bu çirkin lafı bir başka üst düzey general söyledi.
Ama bugün 'Çevik Bir söyledi' diye yazılıyor ve kendisinin de herhangi bir tekzibi çıkmıyor. Bu da çok ilginç tabii.
SORU: Bu tehdidi duyduğunuzda ne hissettiniz?
AKŞENER: Çok öfkelendim. Hayatımda böylesine şiddetli öfkelendiğim çok nadir anlardan biri bu. Ben bir kadınım. Bir erkek çocuğu annesiyim. Aileler bu tip konulardan çok yaralanıyor. Beni mesajın ölüm tehdidi kısmı yaralamadı. Ecele inanan biriyim, ecel hoş gele, sefa gele. Mesajın beni yaralayan kısmı, erkek egemen bakışlı olması. Eğer ben kadın değil, erkek olsaydım, 'Onu ipin ucunda sallandırırız ya da kurşun sıkarız' diye bana mesaj gönderirlerdi. Ben bu lafı kamuoyuna açıklamayı düşünmüştüm. Doğrusu oydu. Ama hem Demirel'de hem de hükümette, kurumların yıpranmaması gibi bir tutum ortaya çıktı.
Demirel'in tavrı
SORU: Cumhurbaşkanı'na darbe hazırlıklarıyla ilgili bilgi verdiniz mi?
AKŞENER: 28 Şubat sürecinde benim Cumhurbaşkanı'yla görüşmelerim oldu. Demirel'in askerlerle ilişkilerini bilmiyorum ama bize hep daha mutedil, daha tansiyonu düşürücü olmamızı telkin etti.
SORU: Sizce hükümetiniz o durumda ne yapmalıydı, gerekli hamlelerin yapıldığına inanıyor musunuz?
Çiller ve Erbakan'ın yanlışları
AKŞENER: Eğer biz 28 Şubat kararlarını yerine getirmeyeceksek niye imzaladık? Eğer bu kararlara karşı direnemiyorsak ve bu kararları da onaylamıyorsak istifa etmeliydik ve demokratik mücadele için halkın içine dönmeliydik. Ama o dönemde Çiller'in önceliği, bir an evvel Erbakan'ın yerine başbakan olmaktı. Erbakan'ın önceliği de 'Bize iktidarı vermezler' kanaatini ortadan kaldırmak ve partisinin meşruiyet sorununu çözmek için iktidarda kalmaktı. Nitekim Refahyol düştükten sonra yaptığımız demokratik mücadele halk tarafından hiç samimi bulunmadı.
Hortumcular körükledi
Ülkede rejimin değişmesi konusunda askerin samimi kurumsal endişesi bu süreçte tetiklendi, ortam bulanık hale getirildi ve Türkiye bu süreçte soyuldu. 28 Şubat'ı sadece askerlerin üzerine yıkmak doğru değil. Böyle yaparsak 28 Şubat'ın tekrarlanmasını önleyemeyiz. 28 Şubat'ın başka sorumluları, işbirlikçileri var. O dönemde siyasi işbirlikçileri, medya işbirlikçileri, sermaye, sivil toplum ve sivil bürokrasi işbirlikçileri var. 'Mürteci kovalayalım' denirken, bir iktidar yıkıldı, yerine başka bir iktidar kuruldu ve Türkiye'nin bu arada soyulduğu ortaya çıktı. Birileri durumdan vazife çıkardı, birileri de durumdan soygun çıkardı. Bankalar gitti, hortumlamalar oldu. 28 Şubat'ın özeti budur. Oysa 28 Şubat mantığının iki hedefi vardı.
SORU: Neydi bu hedefler?
AKŞENER: Yakın hedef Refahyol'u düşürmekti. Başarılı oldu. Psikolojik harp yöntemleriyle hükümet yıkıldı. 28 Şubat'ın orta vadeli hedefi ise irticai kabul edilen çevrelerin iradesini kırmaktı. Başarılı olmadı. Erbakan'ın yol arkadaşları büyük çoğunlukla iktidarda bugün..."
Meral Akşener'den 28 Şubat'a dair önemli tespitler...
Batı Çalışma Grubu'ndan Genelkurmay Başkanı'nın haberi yoktu
"SORU: 28 Şubat sürecinde siz içişleribakanlığı koltuğundaydınız.Askeri bir darbe hazırlığı olduğunadair ilk bilgi size ne zaman geldi?
AKŞENER: Askeri bir darbe şekliyle değil de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bir grup tarafından rutin dışı, kanundışı bir örgütlenme çalışması yapıldığına dair bir belge geldi bana. Yani ordunun içinde kanuni dayanağı olmayan bir birim kurulmuş ve bu birim faaliyette bulunuyor. Batı Çalışma Grubu'nun varlığını ortaya koyuyordu bu belge. Elimize 28 Şubat MGK toplantısından sonra nisan ayı sonlarında geçti. Genelkurmay'ın bünyesinde yapılan bu örgütlenme çalışmasından, zannediyorum o dönemde Genelkurmay Başkanlığı'nın bile haberi yoktu.
SORU: Hangi kanaldan geldi bilgi size?
AKŞENER: Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan tamamen yasal bir sistem içinde geldi.
SORU: Peki ordu bütünüyle mi darbeye hazırlanıyordu? Yoksa darbeyi isteyen bir grup general miydi?
Darbe girişimini İstanbul sermayesi destekledi
AKŞENER: Bana göre küçük bir gruptu ama o dönemde bu grubun sesi daha çok çıkıyordu. Niye sesi daha çok çıkıyordu derseniz, cevabı İstanbul'dur. 28 Şubat sadece Silahlı Kuvvetler'in bir hareketi değil. İş daha komplike. TSK'nın bünyesinde kişisel hesabı olan insanlar vardı ama TSK'nın bir kurum olarak rejime ilişkin samimi endişelerini tetikleyen kesimler de vardı. Bu işin içinde, sistemden beslenen ve bu sistemin elinden kayacağından endişe eden İstanbul'daki sermaye sahipleri, medya ve sivil toplum örgütleri vardı.
SORU: Niye?
AKŞENER: Çünkü o dönemde hem dünyadaki globalleşme hem de AB ile ilişkilerdeki gelişme, İstanbul'daki sermayeyi uluslararası rekabet ortamına itiyordu. O günlerde bana gelen bir teknik bilgiye göre, birçok sanayimizin fabrika başına 350 milyon dolarlık bir yatırıma ihtiyacı vardı. Yıllarca ithal ikamesi mantığıyla korunmuş olan sermaye eski güzel günlerini özlüyordu.
SORU: Vatan gazetesinde Bilal Çetin'in hazırladığı 28 Şubat'la ilgili yazı dizisinde, darbeyi isteyenlerin orgeneral Çevik Bir ile oramiral Güven Erkaya'nın başını çektiği bir grup general olduğu, zamanın Genelkurmay Başkanı'nın buna karşı çıktığı yazıldı. Size gelen bilgiler de bu doğrultuda mıydı?
AKŞENER: Batı Çalışma Grubu'na sahip çıkan o dönemin komutanlarına baktığınızda, bu birimin Deniz Kuvvetleri bünyesinde kurulduğunu görüyorsunuz. Ama kavganın sosyolojik temelleri aslında çok daha derinde. Seçkinci bir ruh hali bu. Şerif Mardin, 'Cumhuriyet trenine mütegallibe (zorba takımı) bindi. Bürokrat bindi. Halk binemedi' diyor. Halkın o trene bildirilebilmesi meselesi bu. Demokratik bir ülkede halkın hür iradesiyle verdiği oyu yok sayamazsınız. Eğer Refah Partisi geleneğinden rahatsızlık var idiyse, onu geriye çekmenin, iktidarı değiştirmenin yolu sandıktır. Bunu da rakip siyasi partiler yapar. 28 Şubat sürecinde ise sakat bir mantık söz konusu. Ama bu, sadece Çevik Bir, rahmetli Güven Erkaya ve arkadaşlarıyla ilgili değil. Aynı seçkinci ruh hali sivil toplum örgütlerinde de vardı. Biz bunu da sorgulamalıyız.
TSK içinde darbeye karşı çıkanlar vardı
SORU: Polis istihbaratın başında o zamanlar Bülent Orakoğlu vardı. Polis istihbaratı, generalleri izlemekten çekinmedi mi?
AKŞENER: General izlenmesi diye bir şey yok. Çevik Bir'in peşine adam takılmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde böyle bir hareketi hoş görmeyen, kurumun kimliğini düşünen insanların da aldığı tedbirler var. Bence, bu rutin dışı yapıyla ilgili TSK'nın içinde bir rahatsızlık oldu ki, böyle bir dosya hazırlanabildi. Zaten teknik anlamda baktığınızda, içeriden destek olmadan bu bilgileri toplamanız mümkün görünmüyor. Ama o zamanlar benim Genelkurmay'ı, Cumhurbaşkanlığı'nı dinlettiğim gibi saçma sapan iddialar ortaya atılmıştı, insanlar da buna inanmıştı. Böyle bir şey söz konusu değildi. Çünkü Cumhurbaşkanlığı'nın ve Genelkurmay'ın telefon sistemi çok farklıdır, teknik olarak dinlenemez.
Size gelen bilgiler nelerdi?
Bana gelen, TSK içindeki Batı Çalışma Grubu'na ait bir dosyaydı ve fişleme konusuna ilişkin bir belgeydi. Valilerden, siyasi parti yöneticilerine, gazetecilere, işadamlarına herkesin fişlenebildiği, hakkında bilgi toplandığı bir sistemden bahsediyoruz burada. Bu çalışmanın yasal dayanağı yoktu.
Sonuçta 28 Şubat'a karşı çıkan herkes bir bedel ödedi. Kimi işsiz kaldı, kimi hapis yattı.
O sözü Çevik Bir söylemedi
SORU: Vatan gazetesi, Çevik Bir'in size müsteşarınız aracılığıyla, "O kadını bakanlığının önünde yağlı kazığa oturturum" diye haber yolladığını yazdı. Böyle bir mesaj getirdi mi size müsteşarınız?
AKŞENER: Evet getirdi. 'Bu lafı bir üst düzey general söyledi' dedi. Bana ilk başta bir isim verilmedi. Ben daha sonra öğrendim, bu lafı söyleyen Çevik Bir değil. Şimdi isimler üzerinde konuşmak istemiyorum ama bana bu çirkin lafı bir başka üst düzey general söyledi.
Ama bugün 'Çevik Bir söyledi' diye yazılıyor ve kendisinin de herhangi bir tekzibi çıkmıyor. Bu da çok ilginç tabii.
SORU: Bu tehdidi duyduğunuzda ne hissettiniz?
AKŞENER: Çok öfkelendim. Hayatımda böylesine şiddetli öfkelendiğim çok nadir anlardan biri bu. Ben bir kadınım. Bir erkek çocuğu annesiyim. Aileler bu tip konulardan çok yaralanıyor. Beni mesajın ölüm tehdidi kısmı yaralamadı. Ecele inanan biriyim, ecel hoş gele, sefa gele. Mesajın beni yaralayan kısmı, erkek egemen bakışlı olması. Eğer ben kadın değil, erkek olsaydım, 'Onu ipin ucunda sallandırırız ya da kurşun sıkarız' diye bana mesaj gönderirlerdi. Ben bu lafı kamuoyuna açıklamayı düşünmüştüm. Doğrusu oydu. Ama hem Demirel'de hem de hükümette, kurumların yıpranmaması gibi bir tutum ortaya çıktı.
Demirel'in tavrı
SORU: Cumhurbaşkanı'na darbe hazırlıklarıyla ilgili bilgi verdiniz mi?
AKŞENER: 28 Şubat sürecinde benim Cumhurbaşkanı'yla görüşmelerim oldu. Demirel'in askerlerle ilişkilerini bilmiyorum ama bize hep daha mutedil, daha tansiyonu düşürücü olmamızı telkin etti.
SORU: Sizce hükümetiniz o durumda ne yapmalıydı, gerekli hamlelerin yapıldığına inanıyor musunuz?
Çiller ve Erbakan'ın yanlışları
AKŞENER: Eğer biz 28 Şubat kararlarını yerine getirmeyeceksek niye imzaladık? Eğer bu kararlara karşı direnemiyorsak ve bu kararları da onaylamıyorsak istifa etmeliydik ve demokratik mücadele için halkın içine dönmeliydik. Ama o dönemde Çiller'in önceliği, bir an evvel Erbakan'ın yerine başbakan olmaktı. Erbakan'ın önceliği de 'Bize iktidarı vermezler' kanaatini ortadan kaldırmak ve partisinin meşruiyet sorununu çözmek için iktidarda kalmaktı. Nitekim Refahyol düştükten sonra yaptığımız demokratik mücadele halk tarafından hiç samimi bulunmadı.
Hortumcular körükledi
Ülkede rejimin değişmesi konusunda askerin samimi kurumsal endişesi bu süreçte tetiklendi, ortam bulanık hale getirildi ve Türkiye bu süreçte soyuldu. 28 Şubat'ı sadece askerlerin üzerine yıkmak doğru değil. Böyle yaparsak 28 Şubat'ın tekrarlanmasını önleyemeyiz. 28 Şubat'ın başka sorumluları, işbirlikçileri var. O dönemde siyasi işbirlikçileri, medya işbirlikçileri, sermaye, sivil toplum ve sivil bürokrasi işbirlikçileri var. 'Mürteci kovalayalım' denirken, bir iktidar yıkıldı, yerine başka bir iktidar kuruldu ve Türkiye'nin bu arada soyulduğu ortaya çıktı. Birileri durumdan vazife çıkardı, birileri de durumdan soygun çıkardı. Bankalar gitti, hortumlamalar oldu. 28 Şubat'ın özeti budur. Oysa 28 Şubat mantığının iki hedefi vardı.
SORU: Neydi bu hedefler?
AKŞENER: Yakın hedef Refahyol'u düşürmekti. Başarılı oldu. Psikolojik harp yöntemleriyle hükümet yıkıldı. 28 Şubat'ın orta vadeli hedefi ise irticai kabul edilen çevrelerin iradesini kırmaktı. Başarılı olmadı. Erbakan'ın yol arkadaşları büyük çoğunlukla iktidarda bugün..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.