Kültürümüzde mükemmel insanı tarif eden birçok öğeler vardır. Ahlak, onur, haysiyet, şeref gibi. Aslında bu kavramların kelime ve kavram olarak hepsinin çok güzel anlamları olsa da bir insanın şahsında toplandığı zaman tek bir anlam ifade ederler. “Kul” olmuş insan. Evet, bu ve benzeri güzel ahlakları şahsında nakşeden ve sergileyen insan kemale ermiş ve “kul” olmuştur. Biliyorsunuz, bir insan için en büyük makam kulluk makamıdır.
Mükemmel olamayan veya mükemmel olma gayretinde olmayan bir insan yukarıda bahsettiğimiz değerlerin tam aksi istikametinden bir seyir izliyor ve kendisinde “ahlaksız” şerefsiz” “onursuz” vs. gibi kötü sıfatlar barındırıyorsa, bu insanda, Allah-u Teâlâ’nın tanımlamasıyla “esfele safilin” yani aşağıların aşağısına düşmüş, kendini düşürmüş oluyor.
Gerek bireysel olarak veya toplumsal olarak artı topluma yön veren insanların olumlu ve olumsuz anlamda sıkça kullandığı kelimelerden biri de “şereftir”. Ama şeref, nedir diye pek merak etmeyiz. Karşımızdakine ya “çok şerefli” diye onure eder veya “şerefsiz” diyerek rencide etmeye çalışırız. Nedir bu şeref?
Kelime anlamı olarak, başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur, erdem, gözü peklik, yetenekle kazanılmış iyi şöhret, büyüklük, ululuk, insan olma erdemlerinin tümüne sahip olmak gibi çok güzel anlamlar ifade eden bir kelime. Tabi bu kadar güzel anlamlar ifade eden bir kelimenin zıddı da aynı büyüklükte kötü anlamlar ifade eder.
Şeref kavramının dinimizde özel bir önemi vardır ve bu kavram Allah-u Teâlâ’nın kullarına verdiği özel nimetlerdendir.
“Kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, şeref mi arıyorlar? Bilsinler ki, bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa 139)
“İzzet ve şeref isteyen, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.” (Fatır 10)
“Allah indinde en üstününüz, en şerefliniz takvada en ileri olandır.” (Hucurat 13)
“Kur’an-ı Kerim, şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.” (Hakka 40)
“De ki, mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini aziz, şerefli; dilediğini de zelil edersin.” (Al-i İmran 26)
Sevgili Peygamberimiz (sav) buyurdu ki; “Kişinin şerefi dinidir, kişiliği aklıdır, soyu ise ahlakıdır.” (Ramuz’ül Ehadis Hadis no: 4197)
Anlaşılacağı üzere bir Müslüman için “şeref” Allah’ın büyük bir lütfudur ve şeref kişinin dininin (İslam’ın) belirtisidir. Yani bir Müslüman’da “şerefsizlik” olamaz, olmaması lazım…
Ee ama bugün birçok Müslümanım diyen insanlarda bu (şerefsizlik) hali var veya bu sıfatla adlandırılıyorlar veya itham ediliyorlar. Ne yapacağız o zaman?
En kısa zamanda kendimizi bu vb. hallerden temizleyeceğiz. Tövbeye, affa koşacağız. Bir insanı kâmilin terbiyesine gireceğiz. Kendimizi hesaba çekeceğiz.
“Fıtratın derinliklerinden gelip, selim aklı muhatap alan, şu suallerden hiçbir fıtrat sahibi insan kurtulamaz; “Ben neyim? Nereden geliyorum? Niçin geliyorum? Nereye gidiyorum? Ne olacağım?” Bu suallere muhatap olmak bir zaruret, bir mecburiyettir. Bunlar insanın mesuliyet ve mükellefiyetinin temelini oluşturur. Âlemi ve âlemdeki gayeyi, hikmeti anlamaya insanı sevk eden de bu suallerdir.” (Prof. Dr. Haydar Baş İslam’da Zikir sh:4)
Şerefli ile şerefsizi nasıl ayırt edeceğiz? Her konuda olduğu gibi bu konuda da Müslüman’ın terazisi bellidir.
“Kalbinde bir kimseye karşı kin yahut sevgi beslersen, onun amellerini kitap ve sünnete vur. Eğer bu ikisi tarafından nefret ediliyorsa, sende Allah ve Resulüne muvafakat etmekle sevin. Eğer onun amelleri, kitap ve sünnet tarafından seviliyor, sen de, ondan nefret ediyorsan bil ki, sen hevana tabi oluyorsun. Ondan keyfi olarak nefret ediyorsun. Ondan nefret etmekle, ona haksızlık ediyorsun. Allah ve Resulüne asîsin, onlara muhalifsin. Nefretinden ötürü Allah’a tövbe et…” (Abdülkadir Geylani Tasavvuf yolu sh:92)
Sonuca gelirsek; Hakkında bir iddia ortaya atılıyor. Celalleniyorsun ve iddia sahiplerini “şerefsizlik” ile itham ediyorsun. Sonra kalkıp bu iddiaları kabul ediyor ve haklılığını iddia ediyorsun. Yanlış yoldasın. Ölçü belli, Müslümanın duruşu belli. Eğer hala aksi istikamette seyrediyorsan bil ki, büyük bir TIR’ın altında kalıp, tarumar olman yakındır.
Düşünürün birinden okumuştum; “İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin. Ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin.”
Mükemmel olamayan veya mükemmel olma gayretinde olmayan bir insan yukarıda bahsettiğimiz değerlerin tam aksi istikametinden bir seyir izliyor ve kendisinde “ahlaksız” şerefsiz” “onursuz” vs. gibi kötü sıfatlar barındırıyorsa, bu insanda, Allah-u Teâlâ’nın tanımlamasıyla “esfele safilin” yani aşağıların aşağısına düşmüş, kendini düşürmüş oluyor.
Gerek bireysel olarak veya toplumsal olarak artı topluma yön veren insanların olumlu ve olumsuz anlamda sıkça kullandığı kelimelerden biri de “şereftir”. Ama şeref, nedir diye pek merak etmeyiz. Karşımızdakine ya “çok şerefli” diye onure eder veya “şerefsiz” diyerek rencide etmeye çalışırız. Nedir bu şeref?
Kelime anlamı olarak, başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur, erdem, gözü peklik, yetenekle kazanılmış iyi şöhret, büyüklük, ululuk, insan olma erdemlerinin tümüne sahip olmak gibi çok güzel anlamlar ifade eden bir kelime. Tabi bu kadar güzel anlamlar ifade eden bir kelimenin zıddı da aynı büyüklükte kötü anlamlar ifade eder.
Şeref kavramının dinimizde özel bir önemi vardır ve bu kavram Allah-u Teâlâ’nın kullarına verdiği özel nimetlerdendir.
“Kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, şeref mi arıyorlar? Bilsinler ki, bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa 139)
“İzzet ve şeref isteyen, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.” (Fatır 10)
“Allah indinde en üstününüz, en şerefliniz takvada en ileri olandır.” (Hucurat 13)
“Kur’an-ı Kerim, şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.” (Hakka 40)
“De ki, mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini aziz, şerefli; dilediğini de zelil edersin.” (Al-i İmran 26)
Sevgili Peygamberimiz (sav) buyurdu ki; “Kişinin şerefi dinidir, kişiliği aklıdır, soyu ise ahlakıdır.” (Ramuz’ül Ehadis Hadis no: 4197)
Anlaşılacağı üzere bir Müslüman için “şeref” Allah’ın büyük bir lütfudur ve şeref kişinin dininin (İslam’ın) belirtisidir. Yani bir Müslüman’da “şerefsizlik” olamaz, olmaması lazım…
Ee ama bugün birçok Müslümanım diyen insanlarda bu (şerefsizlik) hali var veya bu sıfatla adlandırılıyorlar veya itham ediliyorlar. Ne yapacağız o zaman?
En kısa zamanda kendimizi bu vb. hallerden temizleyeceğiz. Tövbeye, affa koşacağız. Bir insanı kâmilin terbiyesine gireceğiz. Kendimizi hesaba çekeceğiz.
“Fıtratın derinliklerinden gelip, selim aklı muhatap alan, şu suallerden hiçbir fıtrat sahibi insan kurtulamaz; “Ben neyim? Nereden geliyorum? Niçin geliyorum? Nereye gidiyorum? Ne olacağım?” Bu suallere muhatap olmak bir zaruret, bir mecburiyettir. Bunlar insanın mesuliyet ve mükellefiyetinin temelini oluşturur. Âlemi ve âlemdeki gayeyi, hikmeti anlamaya insanı sevk eden de bu suallerdir.” (Prof. Dr. Haydar Baş İslam’da Zikir sh:4)
Şerefli ile şerefsizi nasıl ayırt edeceğiz? Her konuda olduğu gibi bu konuda da Müslüman’ın terazisi bellidir.
“Kalbinde bir kimseye karşı kin yahut sevgi beslersen, onun amellerini kitap ve sünnete vur. Eğer bu ikisi tarafından nefret ediliyorsa, sende Allah ve Resulüne muvafakat etmekle sevin. Eğer onun amelleri, kitap ve sünnet tarafından seviliyor, sen de, ondan nefret ediyorsan bil ki, sen hevana tabi oluyorsun. Ondan keyfi olarak nefret ediyorsun. Ondan nefret etmekle, ona haksızlık ediyorsun. Allah ve Resulüne asîsin, onlara muhalifsin. Nefretinden ötürü Allah’a tövbe et…” (Abdülkadir Geylani Tasavvuf yolu sh:92)
Sonuca gelirsek; Hakkında bir iddia ortaya atılıyor. Celalleniyorsun ve iddia sahiplerini “şerefsizlik” ile itham ediyorsun. Sonra kalkıp bu iddiaları kabul ediyor ve haklılığını iddia ediyorsun. Yanlış yoldasın. Ölçü belli, Müslümanın duruşu belli. Eğer hala aksi istikamette seyrediyorsan bil ki, büyük bir TIR’ın altında kalıp, tarumar olman yakındır.
Düşünürün birinden okumuştum; “İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin. Ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin.”
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025