Soruyla başlayalım; Çöplükler hangi canlıların sevdiği yaşam alanıdır? Çöplükten rızkını temin eden canlıların isimleri nelerdir? Bu ve benzeri soruların cevabı 10 yıl, 20 yıl öncesine kadar hep aynıydı. Çöplüklerde kedi, köpek, fare vb. gibi hayvanlar yaşar ve günlük yemek ihtiyaçlarını bu insan atıklarından karşılarlardı. Hele o eski yıllarda İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlere gidenlerin anlattıkları kadarıyla bu çöplüklerin yanına bile yaklaşılmazmış. (kokudan) Öyle ki bu durum çöp hizmetlerinde çalışan işçilerin maaşlarına kadar bile yansımıştı. Çünkü herkes böyle zor bir işi yapamazdı. Hatta deyim olmuştu bizim oralarda; Artvin’de müdür olacağına, İstanbul’da çöpçü ol, daha çok maaşın olur, diye…
Zaman geçti bu durumda değişti. Artık çöplüklerde hayvanlar az rastlanır cinsten, insanlar çok rastlanır cinsten oldu. Belediyeler de bu konuda vatandaşa yardım etti. Önce hayvan barınakları kuruldu. Toplanan hayvanlar bu barınaklara, sorun çıkaranlar yerin altına yerleştirildi. Kurtulanlar ise iyice ötelere göçtü. (Gerçi bu aralar o hayvanlarda geçim derdine insanlara saldırmaya başladı) Böylece büyük şehirlerin çöplükleri, insanlar için bir iş sahası, bir ekmek kazanma meydanı oldu. Hatta büyükşehirlerdeki bu belediyeler, sırf insanımız aç kalmasın diye (!), ekmeklerini insan artıklarından çıkarsın diye şehir içi çöp toplama hizmetlerini bile düşük vitese aldılar.
Evet, ne acıdır ki, bu yazdıklarım her gün bizzat gördüğüm, tanık olduğum insan manzaralarının hafifçe yazıya dökülmüş halidir. Ya söz ve anlatım ustası Necip Fazıl yaşıyor olsaydı, zamanın iktidarına, belediyesine neler demezdi ki!
İstanbul’da yapılan araştırmalara göre 100 bin kişi çöplüklerden geçim sağlıyormuş. Bence daha fazladır. Hatta şu yazıyı yazarken bile camdan gördüm ki, iki tekerlekli arabasına taktığı çuval aparatıyla bir genç gidiyor. Ama nereye?
Bazen oturduğum yerdeki (sırf vatandaş ekmek çıkarsın diye!) belediyenin zamanında almadığı çöpleri karıştıran, poşetleri parçalayan insanları görürüm. Bu insanlar kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı. Hatta geçenlerde belki daha 15’ine bile girmemiş bir genç, çöp poşetlerini parçalıyor. Bir an boş bulundum; “Ne yapıyorsun, niye ortalığı pisletiyorsun” deyiverdim. Gözlerimin içine bakarak; “Ekmek parası be abi” dedi. Utandım. Ekmeğini taştan çıkaran bir insana dil uzatmıştım. Özür bile dileyemeden gitmişti benim genç kardeşim.
İstanbul’da bu manzaralar çoktur. 8, 10 yaşlarında, kendinden çok büyük çuval arabalarıyla çöpleri karıştıran çocuklar. Hele bu çocuklar, kız çocuğu olursa düşünebilenlerin acısı daha fazla olur. Çünkü onlarında duyguları, hevesleri vardı. Yaşıtları parklarda, AVM’lerde, bilgisayar başında oyunlar oynarken bu çocuklar onların bıraktığı çöplerden ekmek çıkartıyordu. Çöp karıştırmam diyenler ise ya tinerci, ya balici yada… Oluveriyordu.
Bu durumun bir başka vahim boyutu ise sayılarını artık yüz binlerle ifade ettiğimiz bu insan kitlelerinin suça hazır bir bomba haline gelmeleridir. Düşünün bir kere; Ankara’da aç kaldığı için köpekler insana saldırdı, öldürdü. Ya manevi alt yapısı sıfır, maddi olarak çöplere mahkûm edilmiş, aklını aldığı uyuşturucu maddelerle devre dışı bırakmış bu insanlar bir anlık ihtirasları, nefsanî istekleri veya verilebilecek birkaç kuruş için neler yapmaz ki! Hele bu insanların 14, 15 yaşlarında fuhuş sektörüne mecburi istikamet olarak itilmesi, akleden bir topluluk için ibret olmalıdır.
Biraz düşündükçe “kinime” daha da sahipleniyorum. Öfkem artıyor. Neden mi? Çünkü benim ülkemi yönetenler hâlâ; komşumuz açken tok yatmayız, ninnisiyle halkımı uyutuyor. Senin çocuklarının gemiciklerinin sayısı on, on ikilere ulaştığı iddia ediliyor, unakıtanlar milletin değirmeninde rekolte üzerine rekolte kırıyor. Milletin çocukları ise ya terörden, ya iş kazasından, ya hayatın yükünden kaçmak için ölüyor. Ya da çöplüklere mahkûmiyeti sürdürüyor. Birileri de “aksırınca da” yemeye devam ediyor. “Tıksırınca da” yemeye devam ediyor. Yiyin beyler yiyin. Hesap gününe şunun şurası ne kaldı ki!
Zaman geçti bu durumda değişti. Artık çöplüklerde hayvanlar az rastlanır cinsten, insanlar çok rastlanır cinsten oldu. Belediyeler de bu konuda vatandaşa yardım etti. Önce hayvan barınakları kuruldu. Toplanan hayvanlar bu barınaklara, sorun çıkaranlar yerin altına yerleştirildi. Kurtulanlar ise iyice ötelere göçtü. (Gerçi bu aralar o hayvanlarda geçim derdine insanlara saldırmaya başladı) Böylece büyük şehirlerin çöplükleri, insanlar için bir iş sahası, bir ekmek kazanma meydanı oldu. Hatta büyükşehirlerdeki bu belediyeler, sırf insanımız aç kalmasın diye (!), ekmeklerini insan artıklarından çıkarsın diye şehir içi çöp toplama hizmetlerini bile düşük vitese aldılar.
Evet, ne acıdır ki, bu yazdıklarım her gün bizzat gördüğüm, tanık olduğum insan manzaralarının hafifçe yazıya dökülmüş halidir. Ya söz ve anlatım ustası Necip Fazıl yaşıyor olsaydı, zamanın iktidarına, belediyesine neler demezdi ki!
İstanbul’da yapılan araştırmalara göre 100 bin kişi çöplüklerden geçim sağlıyormuş. Bence daha fazladır. Hatta şu yazıyı yazarken bile camdan gördüm ki, iki tekerlekli arabasına taktığı çuval aparatıyla bir genç gidiyor. Ama nereye?
Bazen oturduğum yerdeki (sırf vatandaş ekmek çıkarsın diye!) belediyenin zamanında almadığı çöpleri karıştıran, poşetleri parçalayan insanları görürüm. Bu insanlar kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı. Hatta geçenlerde belki daha 15’ine bile girmemiş bir genç, çöp poşetlerini parçalıyor. Bir an boş bulundum; “Ne yapıyorsun, niye ortalığı pisletiyorsun” deyiverdim. Gözlerimin içine bakarak; “Ekmek parası be abi” dedi. Utandım. Ekmeğini taştan çıkaran bir insana dil uzatmıştım. Özür bile dileyemeden gitmişti benim genç kardeşim.
İstanbul’da bu manzaralar çoktur. 8, 10 yaşlarında, kendinden çok büyük çuval arabalarıyla çöpleri karıştıran çocuklar. Hele bu çocuklar, kız çocuğu olursa düşünebilenlerin acısı daha fazla olur. Çünkü onlarında duyguları, hevesleri vardı. Yaşıtları parklarda, AVM’lerde, bilgisayar başında oyunlar oynarken bu çocuklar onların bıraktığı çöplerden ekmek çıkartıyordu. Çöp karıştırmam diyenler ise ya tinerci, ya balici yada… Oluveriyordu.
Bu durumun bir başka vahim boyutu ise sayılarını artık yüz binlerle ifade ettiğimiz bu insan kitlelerinin suça hazır bir bomba haline gelmeleridir. Düşünün bir kere; Ankara’da aç kaldığı için köpekler insana saldırdı, öldürdü. Ya manevi alt yapısı sıfır, maddi olarak çöplere mahkûm edilmiş, aklını aldığı uyuşturucu maddelerle devre dışı bırakmış bu insanlar bir anlık ihtirasları, nefsanî istekleri veya verilebilecek birkaç kuruş için neler yapmaz ki! Hele bu insanların 14, 15 yaşlarında fuhuş sektörüne mecburi istikamet olarak itilmesi, akleden bir topluluk için ibret olmalıdır.
Biraz düşündükçe “kinime” daha da sahipleniyorum. Öfkem artıyor. Neden mi? Çünkü benim ülkemi yönetenler hâlâ; komşumuz açken tok yatmayız, ninnisiyle halkımı uyutuyor. Senin çocuklarının gemiciklerinin sayısı on, on ikilere ulaştığı iddia ediliyor, unakıtanlar milletin değirmeninde rekolte üzerine rekolte kırıyor. Milletin çocukları ise ya terörden, ya iş kazasından, ya hayatın yükünden kaçmak için ölüyor. Ya da çöplüklere mahkûmiyeti sürdürüyor. Birileri de “aksırınca da” yemeye devam ediyor. “Tıksırınca da” yemeye devam ediyor. Yiyin beyler yiyin. Hesap gününe şunun şurası ne kaldı ki!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025