Aylardır konuşulan Rıza Sarraf dosyasının adı; dava başladığında "ABD, Atilla'ya karşı" olarak yön değiştirdi. ABD'de görülmekte olan Rıza Sarraf davası Türkiye'yi, Uluslararası Adalet Divanı'na çekmek için öncü bir dava, uygulamadaki adı ile pilot bir dava olabilir. Jüri seçildi, jüriye şu soru soruldu, jüri şurada şu kadar gün kalacak, Atilla'ya takım elbise geldi, Sarraf'a gelmedi, Sarraf tanıktı şüpheli işbirlikçi oldu... gibi detay haberlerin içinde boğulurken asıl genel fotoğrafı kaçırıyor olabiliriz. Sarraf davası aslında ilerde Uluslararası Adalet Divanı'nında Türkiye aleyhinde açılması planlanan ve Türkiye aleyhinde ambargo ile sonuçlanabilecek bir davanın deyim yerindeyse delil tespit davası niteliğindedir diyebiliriz. Neden mi?
1. New York Güney Bölgesi savcılığının hazırladığı 52 sayfalık iddianamede sık sık Birleşmiş Milletler'e, ikili anlaşmalara uyulmadığına, bunun da BM anlaşmasına aykırı olduğuna atıf yapılıyor. Yani Uluslararası suç da olsa yerel bir mahkemenin BM hükümlerine sık sık atıf yapması kamuoyu oluşturma ve davaya bir uluslararası nitelik kazandırma amacını gütmektedir. Bu yönüyle iddianame, sanki Uluslararası Adalet Divanı için hazırlanmış bir dava dilekçesine benziyor.
2. Sarraf davasının Yargıcı Berman'ın jüri üyelerine de özellikle vurguladığı üzere bu davanın tek sanığı; isnat edilen suçlama tarihinde kamu görevi yapan Mehmet Hakan Atilla'dır. Suçlamalar Atilla'nın kişisel suçları için değil kamu görevi yaptığı dönemde kamu görevinden dolayı yaptığı işlemlere yöneliktir. Zira Atilla hakkında Türkiye'de kamu görevini ihlal ettiğine ilişkin yargı kararı veya idari bir disiplin işlemi yoktur. Atilla, kanuna uydum diyor. İktidar da, kanun dışı iş yapmadı diyor. İdarenin bütünlüğü ilkesine göre Atilla'nın şahsında ABD'de dolaylı da olsa sanık sandalyesine oturtulan Türkiye'dir.
3. Hükümet üyesi bir bakan olan Zafer Çağlayan'ın isminin dosyada sanık olarak yer alması, ABD'nin Uluslararası Adalet Divanı'na giden yolda elini daha da güçlendirmektedir. Zira hükümet üyesi bir bakan hakkındaki yüce divan önergesi iktidar partisinin oyları ile red edilmişti. Bu da ABD'nin şimdilik uluslararası hukuki engellerden dolayı dillendiremediği, bakan üzerinden hükümeti suçlamasının ve bunu Uluslararası Adalet Divanı'na taşımasının ipuçlarını vermektedir.
4. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada; İran ile Türkiye'nin ikili ilişkileri olduğunu, ABD'nin tek taraflı olarak aldığı ambargo için ABD'ye bir taahhütte bulunmadıklarını ifade etmiştir. İddianamede ise Türkiye'nin ikili anlaşmalara uygun davranmadığını dolayısıyla BM anlaşmasını da ihlal ettiği tezi işlenmektedir. Sarraf davasındaki iddialara karşı Türkiye'nin savunma yapar duruma sokulması ABD'nin, Türkiye'yi davanın içeriğine çekme planının bir parçasıdır. Ki, bu durum ileride Uluslararası Adalet Divanı için kullanılacak bir argüman olabilir.
5. Yine Türkiye'nin Sarraf'la ilgili ABD'ye 2 kez nota vermesi ABD'nin işine gelmiştir. Bu olayın Sarraf davasının devletler düzeyine çıkarma planın bir parçasıdır. İki devlet arasında ne kadar nota olursa uluslararası adalet divanına gidecek bir ihtilafa da o kadar yaklaştınız demektir. Bu notalar ABD için ilerde Uluslararası Adalet Divanı'na gidecek bir devletlerarası sorunun delili olacaktır.
Türkiye, BM anlaşmasına taraftır. Uluslararası Adalet Divanı ise BM anlaşmasına göre kurulmuş sivil bir mahkemedir. BM'ye üye her ülke de anlaşmanın 93. maddesine göre uluslararası adalet statüsüne taraftır. Bu mahkemeden çıkan kararları uygulamayan ülke 94. maddeye göre BM güvenlik konseyinin alacağı yaptırımlar ile karşı karşıyadır. Bunun anlamı ise ağır ekonomik ambargo demektir. ABD bizi adım adım bu ambargoya yani Uluslararası Adalet Divanı tuzağına çekmektedir.
1. New York Güney Bölgesi savcılığının hazırladığı 52 sayfalık iddianamede sık sık Birleşmiş Milletler'e, ikili anlaşmalara uyulmadığına, bunun da BM anlaşmasına aykırı olduğuna atıf yapılıyor. Yani Uluslararası suç da olsa yerel bir mahkemenin BM hükümlerine sık sık atıf yapması kamuoyu oluşturma ve davaya bir uluslararası nitelik kazandırma amacını gütmektedir. Bu yönüyle iddianame, sanki Uluslararası Adalet Divanı için hazırlanmış bir dava dilekçesine benziyor.
2. Sarraf davasının Yargıcı Berman'ın jüri üyelerine de özellikle vurguladığı üzere bu davanın tek sanığı; isnat edilen suçlama tarihinde kamu görevi yapan Mehmet Hakan Atilla'dır. Suçlamalar Atilla'nın kişisel suçları için değil kamu görevi yaptığı dönemde kamu görevinden dolayı yaptığı işlemlere yöneliktir. Zira Atilla hakkında Türkiye'de kamu görevini ihlal ettiğine ilişkin yargı kararı veya idari bir disiplin işlemi yoktur. Atilla, kanuna uydum diyor. İktidar da, kanun dışı iş yapmadı diyor. İdarenin bütünlüğü ilkesine göre Atilla'nın şahsında ABD'de dolaylı da olsa sanık sandalyesine oturtulan Türkiye'dir.
3. Hükümet üyesi bir bakan olan Zafer Çağlayan'ın isminin dosyada sanık olarak yer alması, ABD'nin Uluslararası Adalet Divanı'na giden yolda elini daha da güçlendirmektedir. Zira hükümet üyesi bir bakan hakkındaki yüce divan önergesi iktidar partisinin oyları ile red edilmişti. Bu da ABD'nin şimdilik uluslararası hukuki engellerden dolayı dillendiremediği, bakan üzerinden hükümeti suçlamasının ve bunu Uluslararası Adalet Divanı'na taşımasının ipuçlarını vermektedir.
4. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada; İran ile Türkiye'nin ikili ilişkileri olduğunu, ABD'nin tek taraflı olarak aldığı ambargo için ABD'ye bir taahhütte bulunmadıklarını ifade etmiştir. İddianamede ise Türkiye'nin ikili anlaşmalara uygun davranmadığını dolayısıyla BM anlaşmasını da ihlal ettiği tezi işlenmektedir. Sarraf davasındaki iddialara karşı Türkiye'nin savunma yapar duruma sokulması ABD'nin, Türkiye'yi davanın içeriğine çekme planının bir parçasıdır. Ki, bu durum ileride Uluslararası Adalet Divanı için kullanılacak bir argüman olabilir.
5. Yine Türkiye'nin Sarraf'la ilgili ABD'ye 2 kez nota vermesi ABD'nin işine gelmiştir. Bu olayın Sarraf davasının devletler düzeyine çıkarma planın bir parçasıdır. İki devlet arasında ne kadar nota olursa uluslararası adalet divanına gidecek bir ihtilafa da o kadar yaklaştınız demektir. Bu notalar ABD için ilerde Uluslararası Adalet Divanı'na gidecek bir devletlerarası sorunun delili olacaktır.
Türkiye, BM anlaşmasına taraftır. Uluslararası Adalet Divanı ise BM anlaşmasına göre kurulmuş sivil bir mahkemedir. BM'ye üye her ülke de anlaşmanın 93. maddesine göre uluslararası adalet statüsüne taraftır. Bu mahkemeden çıkan kararları uygulamayan ülke 94. maddeye göre BM güvenlik konseyinin alacağı yaptırımlar ile karşı karşıyadır. Bunun anlamı ise ağır ekonomik ambargo demektir. ABD bizi adım adım bu ambargoya yani Uluslararası Adalet Divanı tuzağına çekmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Kazım Üstün / diğer yazıları
- İklim krizinin çözümü Z kuşağına kaldı / 17.12.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -2- / 10.07.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -1- / 09.07.2021
- Aşı emperyalizmi savaşları / 11.06.2021
- Atatürk’ün harp sanatının sırrı / 25.05.2021
- Dijital Ramazan Bayramı / 13.05.2021
- İsrail’in saldırısına hangi dizi ile karşılık vereceğiz! / 09.05.2021
- Çin Ortadoğu’da ABD’ye ‘şah’ dedi / 02.04.2021
- İnsanın sayısallaşması / 25.03.2021
- ABD, Kuzey Kore’ye neden demokrasi getiremiyor? / 18.03.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -2- / 10.07.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -1- / 09.07.2021
- Aşı emperyalizmi savaşları / 11.06.2021
- Atatürk’ün harp sanatının sırrı / 25.05.2021
- Dijital Ramazan Bayramı / 13.05.2021
- İsrail’in saldırısına hangi dizi ile karşılık vereceğiz! / 09.05.2021
- Çin Ortadoğu’da ABD’ye ‘şah’ dedi / 02.04.2021
- İnsanın sayısallaşması / 25.03.2021
- ABD, Kuzey Kore’ye neden demokrasi getiremiyor? / 18.03.2021