Pazartesi günü İmam Hüseyin Efendimizin şehadete yürüdüğü gün, İslam âlemi için büyük bir yas günü?Kendisi, halifeliği babadan oğula bir sistemle ele geçiren Yezid'in hilafetini kabul etmemiş; ceddi Hz. Peygamber'in (s.a.a.) onun hakkında buyurduğu hadislere uyarak Kûfe'ye yönelmişti.Kûfe'ye giderken öldürüleceğini biliyordu, bunu da Resûlullah (s.a.a.) defaatle buyurmuştu.Ancak o, İslam çizgisinden sapma gösteren halifeye, hakkı olan imametin gaspına karşı gösterdiği tepki ile hareket etmiştir.İslam ümmetinin tek ayıkma yolu bu olduğu için de bilerek ölüme gitmiş ve kanını esirgememiştir.Onun yüzyıllar evvel kanı ile verdiği büyük İslam müdafaası bugün dahi matem törenlerinde anılmakta, sair hayatta bizlere anlatılmaktadır. İmam Hüseyin çok büyük bir imamdır.Doğduğunda anne sütü içmeyen İmam'ı, Hz. Peygamber, parmağını emzirerek beslemiştir. Öyleyse Hz. Hüseyin'in kanı ve eti, Peygamber'in eti ve kanındandır.Hz. İsa ve Hz. Hüseyin'den başka altı aylık doğduğu halde yaşayan bebek olmamıştır.Hz. Peygamber'in "oğlum" dediği iki evlattan biridir.Cennet gençlerinin efendisidir.Onun izlediği yol, bugün İslam'ı değiştirmeye kalkanlara, Cenab-ı Hakk'ın koyduğu kuralları eğip bükmeye çalışanlara karşı mücadele edenlerin en kutsal örneğidir. Allah şefaatinden ayırmasın.Hüseynî duruşun iyi anlaşılması, Kûfe halkının on beş bine yakın mektubuna İmam'ın verdiği cevaptan başlamak gerekir:"Bismillahirrahmanirrahim? Hüseyin bin Ali'den mü'minlerin ve Müslümanların ileri gelenlerine?(?) Tümünüzün ortak görüşü şudur: Başımızda bir imam yoktur. Gel belki Allah senin aracılığınla bizi hak ve hidayet üzere birleştirir."İmam Hüseyin'in, öleceğini bildiği halde Kûfe'ye yönelme kararı, Allah'ın, kendisi vesilesiyle hakkı yayacağına olan vaadidir.Zira o, babası İmam Ali (a.s.) ile başlayan On iki İmam silsilesinin içinde yer alan üçüncü imamdır. İmameti Allah'ın nasbı iledir. Ve hak imamdır.Yola çıkmadan evvel Ümmü Seleme annemize uğramış, bir kavanoz toprak bırakmış ve, "Eğer bu topraktan kan fışkırırsa bil ki ben şehit edilmişimdir" diyecek kadar bilinçli bir şekilde ama en ufak bir korku yaşamadan ölüme yürümüştür. 72 yâreni ile beraber çıktığı Kûfe yolculuğunda Ubeydullah bin Ziyad'ın 35 bin kişilik ordusu ile karşı karşıya geldiklerinde sadece hakkı hatırlatmış, Ehl-i Beyt'in hakkını gözetmelerini istemişti.Zerre korku yaşamadan kanının son damlasına kadar mücadele etmiştir.Şehit edildiğinde 57 yaşında olan İmam Hüseyin'in mübarek vücudunda otuz dört kılıç yarası, otuz üç ok yarası bulunuyordu.Mübarek başı vücudundan ayrılmış, bedeni atlara çiğnettirilmiştir.Böyle bir vahşeti yapanlar, Ehl-i Beyt soyuna, Hz. Peygamber'in "oğlum" dediği cennet gençlerinin efendisine bu muameleyi reva görenler, onu Allah rızası için öldürdüklerine inanıyorlardı.İmam Hüseyin'in mücadelesine karşılık, Müslüman görülen ve Allah rızasını umarak cinayet işleyenlerin hali bugüne ne kadar da benziyor değil mi?O tarihte bu cinayeti işleyenler İslam halifesine inandılar, daha sonra devreye İngilizler ve Yahudiler girdi.Abdullah bin Sebe uydurması ile Şiiliği Yahudilerin kurduğu bir mezhep gibi gösterenlerden başlayın; Hindistan'da İngiliz etkisinde var edilen sonra Osmanlı'da, Anadolu coğrafyasında yayılan Nakşiliği, Suud krallığında hâkim kılınan Vahhabiliği ele alın, hepsi, adı İslam olan ancak farklı inanışların dinimizi hedef aldığı ciddi tahribatlar değil mi?Bugün birçokları, başında Yahudi bir kişinin bulunduğu Irak Şam İslam Devleti'ni (IŞİD), sırf hilafetini ilan ettiği için Müslüman görmüyor mu?Oysa nasıl Yezid İmam Hüseyin'i katlettiğinde İslam halifesi sıfatıyla, hak İmam'ı öldürdüyse ve ebedi cehennemlik olduysa, bugün İslam hilafetine soyunanların da benzer icraatlarında akıbetleri aynıdır.Olaylar iyi incelendiğinde görülecektir ki, asıl amaç İsrail'e hizmettir.Ben, İmam Hüseyin'i Kûfe'ye davet eden on beş bin mektupla, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e yapılan "siyasete girin" ısrarını birebir aynı görüyorum.Kendilerinin siyasete girmek gibi bir düşünceleri olmamıştır. Halkın arasında iken "siyasete gir, bizi kurtar" temennileri neticesinde siyasete yönelmiş, ancak tıpkı İmam Hüseyin Efendimiz gibi yalnız bırakılmıştır.12 senedir devlet ve millet yararına, değişmeyen, yalnızca doğruların ve çözümün dile getirildiği bir siyaset yaklaşımı ile siyasî, sosyal, ekonomik ve dinî sorunlarımıza çözümler sunan Sayın Baş ne yazık ki, "bizi kurtar" diyenlerin arkadan vurması ile bugün Meclis'te dahi yer alamamıştır.O'na ait Milli Ekonomi Modeli'nin, Rusya'da tamamen uygulandığı düşünüldüğünde Sayın Baş, memleketinde hakikaten İmam Hüseyin'in kaderini yaşamaktadır.Bir On Muharrem'i daha idrak ederken, sizleri, "ne yaptığınızı, kimlere güvendiğinizi, kimin yanında ne için yer aldığınızı" bir kez daha düşünmeye davet ediyorum?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018