Yandaş medyada kalem oynatan, söz söyleyen, yorum yapan bilcümle mürekkep yalamış takımın on beş seneden beri bu millete söylediklerinin özü, özeti bu; neylesin kaptan-ı derya/ deniz bitti vurdu karaya.
Bu takımın yazarı-çizeri, yorumcusu-habercisi bu minval üzere olunca bunları takip eden kitlelerin de bundan farklı olması beklenemez, iktidar partisinin seçmen tabanı da on beş seneden beri aynı şarkıyı aynı makamda söyleyip duruyorlar.
Gemi karaya oturmuşsa, kayalıklara çarpmış parçalanmışsa kaptanın asla suçu yok, deniz bitti böyle oldu!
Ekonomi tepe-taklak, cari açık yüz yılın zirvesinde, gelir dağılımındaki dengesizliği "uçurum" kelimesi dahi anlatmaktan aciz, zengin bir avuç mutlu azınlık iktidar alkışçılığı yapıyor, geniş kitleler sürünüyor, üretim durmuş, ülke ecnebi ülkelerin pazarı haline gelmiş? Uzayıp giden listeyi iktidar yanlısı arkadaşların önüne koyduğunuzda, duyacağınız savunma cümlesi üç aşağı beş yukarı aynıdır; iktidar ne yapsın, dünya gerçekleri böyle, reel politika bunu gerektiriyor ve suç, gemiyi kayalara çarpan kaptanda değil, biten denizdedir.
Oturun selim akılla, mantıklı delillerle dış politikayı konuşun, yapılan yanlışları bir bir listeleyin, İslam ülkelerini talan eden işgalcilere taşeronluk yapıldığına dair bin bir delil sunun, Irak işgalinden başlayarak devam eden gelişmelerdeki bu iktidarın payını masaya yatırın alacağınız cevap yine aynıdır; neylesin kaptan-ı derya/ deniz bitti gemi vurdu karaya.
Otuz seneden beri bu ülkenin baş belası olan PKK terörünü bitmiş vaziyette aldıklarını, yaptıkları yanlışlar sebebi ile yeniden palazlandırdıklarını, derlenip-toparlanmasına sebep olduklarını, son olarak millete "çözüm süreci" diye yutturdukları zaman diliminde de şehirleri cephanelik haline getirmelerine göz yumduklarını belgelerle, delillerle ve en yetkili ağızların beyanları ile ortaya koyun yine savunmalarının aynı tarzda olduğunu göreceksiniz.
Öteden beri hep düşünürüm ve cevabını ararım; bir insan neden hep yanlışı savunur, haksızı ve haksızlığı savunur, yanlış adamların ve atılan yanlış adımların sebep oldukları uçurumları göz göre göre savunur, savunmak ihtiyacı hisseder?
Halbuki bugün savunduğu hataların, yanlışların ve yanlış kararların zararını belki iktidarın yanında olduğu için kendisi görmüyor ama yarın çocuklarının ve torunlarının zarar görecekleri kesin.
Bugün belki millet ve devlet gemisinin kaburgasından açtıkları delik gemiyi hemen batırmaz, bir müddet daha yol alır ama su alan bir geminin daha fazla yol alması mümkün değildir.
Bugün bizler, Çanakkale'de can veren, canlarını feda edip "Çanakkale geçilmez" destanını yazan ecdadımızı hayırla yâd ediyoruz, Milli Mücadele'de, o yokluk içinde her çeşit fedakârlığı göze alıp düşmanı yurttan kovan dedelerimizi ve ninelerimizi hayırla ve minnetle anıyoruz, imparatorluğun enkazından, küllerinden bir devlet kuran ecdadımızı hayırla ve minnetle yâd ediyoruz.
Yarın çocuklarımız ve torunlarımız tarafından nasıl yâd edileceğimizi neden merak etmiyoruz, neden böyle bir muhasebe yapmıyoruz?
Sadece "günü kurtarma" huyumuzu ne zaman terk edeceğiz?
Bu takımın yazarı-çizeri, yorumcusu-habercisi bu minval üzere olunca bunları takip eden kitlelerin de bundan farklı olması beklenemez, iktidar partisinin seçmen tabanı da on beş seneden beri aynı şarkıyı aynı makamda söyleyip duruyorlar.
Gemi karaya oturmuşsa, kayalıklara çarpmış parçalanmışsa kaptanın asla suçu yok, deniz bitti böyle oldu!
Ekonomi tepe-taklak, cari açık yüz yılın zirvesinde, gelir dağılımındaki dengesizliği "uçurum" kelimesi dahi anlatmaktan aciz, zengin bir avuç mutlu azınlık iktidar alkışçılığı yapıyor, geniş kitleler sürünüyor, üretim durmuş, ülke ecnebi ülkelerin pazarı haline gelmiş? Uzayıp giden listeyi iktidar yanlısı arkadaşların önüne koyduğunuzda, duyacağınız savunma cümlesi üç aşağı beş yukarı aynıdır; iktidar ne yapsın, dünya gerçekleri böyle, reel politika bunu gerektiriyor ve suç, gemiyi kayalara çarpan kaptanda değil, biten denizdedir.
Oturun selim akılla, mantıklı delillerle dış politikayı konuşun, yapılan yanlışları bir bir listeleyin, İslam ülkelerini talan eden işgalcilere taşeronluk yapıldığına dair bin bir delil sunun, Irak işgalinden başlayarak devam eden gelişmelerdeki bu iktidarın payını masaya yatırın alacağınız cevap yine aynıdır; neylesin kaptan-ı derya/ deniz bitti gemi vurdu karaya.
Otuz seneden beri bu ülkenin baş belası olan PKK terörünü bitmiş vaziyette aldıklarını, yaptıkları yanlışlar sebebi ile yeniden palazlandırdıklarını, derlenip-toparlanmasına sebep olduklarını, son olarak millete "çözüm süreci" diye yutturdukları zaman diliminde de şehirleri cephanelik haline getirmelerine göz yumduklarını belgelerle, delillerle ve en yetkili ağızların beyanları ile ortaya koyun yine savunmalarının aynı tarzda olduğunu göreceksiniz.
Öteden beri hep düşünürüm ve cevabını ararım; bir insan neden hep yanlışı savunur, haksızı ve haksızlığı savunur, yanlış adamların ve atılan yanlış adımların sebep oldukları uçurumları göz göre göre savunur, savunmak ihtiyacı hisseder?
Halbuki bugün savunduğu hataların, yanlışların ve yanlış kararların zararını belki iktidarın yanında olduğu için kendisi görmüyor ama yarın çocuklarının ve torunlarının zarar görecekleri kesin.
Bugün belki millet ve devlet gemisinin kaburgasından açtıkları delik gemiyi hemen batırmaz, bir müddet daha yol alır ama su alan bir geminin daha fazla yol alması mümkün değildir.
Bugün bizler, Çanakkale'de can veren, canlarını feda edip "Çanakkale geçilmez" destanını yazan ecdadımızı hayırla yâd ediyoruz, Milli Mücadele'de, o yokluk içinde her çeşit fedakârlığı göze alıp düşmanı yurttan kovan dedelerimizi ve ninelerimizi hayırla ve minnetle anıyoruz, imparatorluğun enkazından, küllerinden bir devlet kuran ecdadımızı hayırla ve minnetle yâd ediyoruz.
Yarın çocuklarımız ve torunlarımız tarafından nasıl yâd edileceğimizi neden merak etmiyoruz, neden böyle bir muhasebe yapmıyoruz?
Sadece "günü kurtarma" huyumuzu ne zaman terk edeceğiz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025