Yaz aylarının gelişiyle birlikte bir zayıflama furyası da devreye girer. Diyet listeleri havalarda uçuşur, her kafadan bir ses çıkar. Çaresiz, bu diyetlerden bir veya birkaçı uygulanır, sonuç sağlığını kaybeden insanlar ya da fazlasıyla alınan kilolar? Tüm diyetler ve diyetisyenlere rağmen her geçen gün kilolu insan sayısının artması akla şu soruyu getiriyor; temelde bir yanlışlık mı yapılıyor?1980'li yıllarda ABD'de yapılan beslenme piramidine göre yağlar piramidin en üstünde yer alıyor, iyice kısıtlanıyor, karbonhidratlar ise piramidin en altında yer almak suretiyle temel besin öğesi olarak belirleniyor. Bazı bilim adamları bu piramidin sağlıksız olduğunu en başından beri söylediler. Ben de bu fikre katılıyorum. Asıl tehlike diyetteki yağ fazlalığı değil karbonhidrat fazlalığıdır. Toplumdaki bu artan şişmanlığın sebebi; hatta şeker hastalığı, tansiyon, kalp ve damar hastalıkları, damar tıkanıklığı gibi birçok kronik hastalığın da artışındaki temel sebep, beslenmemizdeki bu temel yanlışlıktır.Son bir-iki yüzyıldan beri beyaz un ve şekerli gıdaları aşırı tüketiyoruz. Bu besinler bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Bu da yeniden yemek yeme ihtiyacına sebep oluyor, derken insülin seviyesi kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla insülin birçok doku için toksik. Bu nedenle önce karaciğer sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor yani bu dokularda insülin direnci oluşuyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz un ve şekerleri hızla yağa çeviren bir makine gibi çalışıyor. Üstelik depolanan yağın kullanılmasına da izin vermiyor.Karbonhidrat ağırlıklı beslenenlerde sürekli salgılanan insülin sebebiyle yemek arasında da yağlardan enerji sağlamak yeterince gerçekleşemediği için kan şekeri yemek sonrasında da düşerek, reaktif hipoglisemi (tepkisel şeker düşüklüğü) denilen durum ortaya çıkıyor. Yemek sonrası halsizlik, kronik yorgunluk, huzursuzluk, baş ağrısı gibi durumlar ortaya çıkıyor. Yemek yememize rağmen hala canımızın tatlı istemesinin sebebi budur işte. Bir şeker bağımlısı haline dönüşüyoruz ve bir kısır döngü oluşuyor; yedikçe acıkan, acıktıkça yiyen ve yağlanan ama mutsuz, huzursuz, sağlıksız insanlar? Bu durum bizi kronik hastalıkların da pençesine sürüklüyor. Bu yaşanan süreç "Metabolik sendrom/İnsülin direnci" diye adlandırılan durumdur.Günümüzde fast food kültürü, beslenme şeklimize hakim olduğu müddetçe metabolik sendrom ve kilolu insan sayısı gitgide artacaktır. Bunun bir şekilde önüne geçemez isek Amerika'da olduğu gibi sokaklarda obez insanları daha sık görmeye alışmamız gerekecek ve belki biz de onlardan biri olacağız. Obezite bence günümüzün en sinsi sağlık sorunlarından biri. Tüm kronik hastalıklara davetiye çıkarıyor. Tombul ve hantal çocukları gitgide daha sık görmeye başladık. Tehlike sinyalleri çalıyor. Annelerin bilinçlenmesi çok çok önemli. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bol karbonhidratlı beslenme bir nevi bağımlılık yapıyor ve bunun önüne geçmek bilinçli ve iradeli bir beslenme şeklini benimsememizi gerektiriyor.Doğru beslenme çocukluktan başlar. Eğer çocuklarımıza ödül olarak şeker, pasta, asitli içecekler, cipsler gibi şeker oranı yüksek fabrikasyon ürünlerini verirsek veya bebekliklerinde bisküviler ve hazır mamalarla beslersek şişmanlığa ve tüm hastalıklara zemin hazırlamış oluruz. Hatırlarsanız anne sütüyle ilgili yazımda bu mükemmel gıdanın nasıl bir nimet olduğunu uzun uzun anlatmıştım. Bebeklerimizi obeziteden korumanın ilk adımı onları ilk 2 sene anne sütüyle beslemek olmalıdır.Beslenmemizde asıl olan kalori hesabı yapmak değildir. Ama maalesef birçok diyetisyen hala tamamen kalori hesabına göre danışmanlık yapmaktadır. Kalorisi düşük diyetlerin başarıya ulaşma olasılığı oldukça düşüktür. Çünkü şişmanların vücut yağlarını yakmaları için insülinlerinin düşük olması gerekiyor. Yani hızlı emilen şekerleri (un, şeker, meşrubat?) diyetlerinden çıkarmazlarsa zayıflayamazlar. Meseleyi yeniden şöyle özetleyebiliriz; yağı depolayan hormon insülin, insülini artıran faktör de şekerdir. Diyetteki yağ ise insülini artırmaz. Oysa bu zayıflama diyetlerinin özelliği diyetteki yağ miktarının azaltılmasıdır. Bu mantıkla hareket edildiğinde yağ yakımı istenildiği şekilde olmayacağı gibi çok düşük kaloriler sebebiyle metabolizma da yavaşlamaktadır. Bu diyetlerle zayıflansa bile, normal kalorilere dönüldüğünde, hızla verilen kilolar geri alınmaktadır. Ve sonuç hüsran olmaktadır. Vücudumuzun yaratılışına ve işleyişine uygun bir beslenme tarzı benimsenirse fazla kalori alınsa dahi zayıflanabilir. Önemli olan yediklerimizi yakmamızdır, aldığımız biraz fazla kalorinin önemi yoktur. Zaten kalori hesabına göre yapılan diyetler ömür boyu uygulanması imkansız olan diyetlerdir. İnsülin direncini düzeltmeye yönelik uygulanacak beslenme şeklinde, doyana kadar yiyebildiğimiz halde fazla yağlarımızdan da kurtulabiliriz. Bu beslenme tarzı vücudumuzla çatışmaz. Uzun lafın kısası, beslenmemizde karbonhidratları ilk sıradan çıkarmamız, yüksek glisemik indeksli yiyecekler konusunda bilgilenip bunların tüketimini azaltmamız gerekiyor.Şişmanlık; estetik bir sorun olmanın ötesinde insanı ölüme yaklaştırmaktadır. Daha önce değindiğimiz "metabolik sendrom" veya "insülin direnci" kronik mikropsuz bir iltihabi süreç oluşmasına yol açmaktadır. Yağ miktarı artmakta ama kas ve kemikler erimeye başlamaktadır. Organlarımız, damarlarımız tahrip olmakta; başta koroner kalphastalığı, diyabet, ateroskleroz, astım, hipertansiyon, kanserler, osteoporoz, depresyon, hiperaktivite olmak üzere birçok hastalığa neden olmaktadır. Bizi kronik hastalıkların pençesinden kurtaracak olan bu beslenme biçimi nedir? Neleri yemeli, neleri yememeli? Metabolik sendromdan nasıl kurtulabiliriz? Detaylarını, sonraki yazımda sizinle paylaşmak üzere hepinize sağlıklı bir hafta diliyorum. Hepimiz fazla kilolarımızdan ve yağlarımızdan kurtulmak isteriz, değil mi?
Dr. Işıl Özdemir / diğer yazıları
- Nasıl zayıflarız? / 13.06.2014
- Neden şişmanlıyoruz? / 02.05.2014
- Seçim bitti ama kavga bitti mi? / 12.04.2014
- Erdemli, tarımın merkezi olabilir / 14.03.2014
- Unutulan sünnet: Hacamat / 07.02.2014
- Neden şişmanlıyoruz? / 02.05.2014
- Seçim bitti ama kavga bitti mi? / 12.04.2014
- Erdemli, tarımın merkezi olabilir / 14.03.2014
- Unutulan sünnet: Hacamat / 07.02.2014