Tüm inananlar; "Müslüman Müslümanın kardeşidir. O'na zulmetmez ve onu düşmanına teslim etmez" prensibinden yola çıkarak hayatını devam ettirir ve hayatını ona göre tanzim eder. Aksi davranışta bulunan biri çıkacak olursa onun karşısına tüm güçleriyle çıkar, onu uyarır, ona nasihat eder ve onu yanlışından vazgeçirene kadar onunla mücadele eder.Müslüman hiçbir zaman gördüğü yanlış karşısında susmaz, boyun eğmez ve ona teslim olmaz. Gördüğü yanlışı eliyle, gücü yetmezse diliyle düzeltmeye çalışır. Buna da gücü yetmezse kalben buğzeder. Bunun da imanın en zayıf noktası olduğunu bilir. Müslümanın bu davranışı hem kendisi hem de yanlışı yapan için bir nimettir. Böylece kendisini "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" tehdidinden; yanlış yapan kişiyi ise zulüm yaparak zalim olmasından kurtarır.Üzülerek ifade edelim ki, günümüz Müslümanı az bir menfaat gördüğünde yanlışı düzeltmek, onun karşısında durmak şöyle dursun, yanlışın yanında yer alıyor ve yanlışı savunma pozisyonuna geçiyor. Bunu yaparken de buna bir kılıf bularak o yanlışa hem kendi inanıyor, hem de başkalarının inanması için mücadele vermeye başlıyor. Kendi yanlışına kafasına göre yorumlar yapabiliyor, onlara deliller bulabiliyor ve zamanla en doğru görüşün kendi görüşü olduğuna inanabiliyor. Bu çeşit yanıltmalar genelde "ehven-i şer"(daha hafif kötülük) mantığı ile yapılmakta ya da yaptırılmaktadır. Unutmamak lazım ki, haramın hafifi olmaz. Haram haramdır, helal de helaldir. İslam'da emir ve yasaklar herkes için aynıdır. Kişiden kişiye farklılık arz etmez. Yanlışı kim yaparsa yapsın yanlış, doğruyu kim yaparsa yapsın doğrudur. Ancak, doğruyu yapan Müslümansa mükâfat alır Müslüman değilse mükâfat alamaz. Bu da Müslümanlara Allah'ın verdiği bir lutuftur.Bundan da anlaşılıyor ki, yapılan yanlış bilerek ve kasıtlı yapılmışsa gerekçesi ne olursa olsun haramdır ve bâtıldır. Siyaseten yapılmış, uluslararası antlaşmalar var, prosedür onu gerektiriyor gibi mazeretlerin hiçbir değeri yoktur. Ya Allah'ın haram kıldığını haram, helal kıldığını da helal kabul eder, ona göre davranır, ona göre hareket eder ve ona göre inanırsın ya da tersini yaparak dinden uzaklaşmış olursun.Allah, insanları kul olsun, O'na ibadet etsin, emir ve yasaklarını tanısın ve bilsin diye yarattı. Kimseyi belediye başkanı, kaymakam, vali veya başbakan olsun diye yaratmadı. İnsanlardan bu göreve talipli olanlar olabilir. Talipli olanlar; hem emir ve yasakları yerine getirmek, hem insanları âdil yönetmek, hem de insanların karnını doyurmak ve sırtını giydirmekle mükelleftirler. Bu mükellefiyeti yerine getiremeyecek olan kişilerin bu göreve talipli olmaları yanlıştır. Çünkü bu, sorumluluk ve vebal gerektirir. Neticesi de ya ebedi mutluluk, ya da ebedi sefalettir. Bu hakikatlere inanmayan ve gereğini yapmayanın Müslümanım iddiası iddiadan öteye geçemez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Aydın / diğer yazıları
- Gazi Mustafa Kemal farkı / 10.10.2023
- Sadece namaz Cennet’e götürür mü? / 06.10.2023
- Ücreti alınanın ecri olur mu? / 30.09.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ırkçılık mı? / 28.09.2023
- Peygamberimiz kavmini Allah'a şikâyet etti mi? / 22.09.2023
- Cami yaptırmak israf olur mu? / 18.09.2023
- Şikâyet yerine şükretmek / 15.09.2023
- Çoğunluk hak değildir / 11.09.2023
- İslâm'ın ilk emri oku! / 07.09.2023
- Cahillerden olma! / 04.09.2023
- Sadece namaz Cennet’e götürür mü? / 06.10.2023
- Ücreti alınanın ecri olur mu? / 30.09.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ırkçılık mı? / 28.09.2023
- Peygamberimiz kavmini Allah'a şikâyet etti mi? / 22.09.2023
- Cami yaptırmak israf olur mu? / 18.09.2023
- Şikâyet yerine şükretmek / 15.09.2023
- Çoğunluk hak değildir / 11.09.2023
- İslâm'ın ilk emri oku! / 07.09.2023
- Cahillerden olma! / 04.09.2023