Saddam’ı hatırlarsınız değil mi? Balkondan tek elle tüfek sıkar, damatlarını asar, iktidarının devamı için her türlü zulme gözü kapalı başvururdu. Amaç o koltukta daimi olmaktı. Birde temsil ettiği, ismiyle beraber anılan bir rejimi vardı. Baas Partisi veya Baas hareketi. Yani ne demek? (Arapların) Yeniden diriliş hareketi anlamına geliyormuş. Bugünkü “Arap Baharı” ile özdeş nerdeyse!
Bu Baas Hareketinin kurucularından biri kim biliyor musunuz? Mişel Eflak isimli bir şahıs. Saddam’ın iktidarı borçlu olduğu şahıs. Saddam’a iktidarın yolunu açan şahıs.
Kim bu Mişel Eflak? Aslen Rum olan, Ortadoks inancına sahip, Baas rejiminin kurucularından Suriyeli bir şahıs. Bir Hıristiyan.
Hala ayakta mı bilmiyorum ama kayıtlara göre (Bağdat’ta) Devrim Komuta Konseyi binasının hemen yanında inşa edilmiş, çini kaplı, kubbesi ayetlerle dolu büyük bir türbe vardır. Kimin mi? Bu Ortodoks Hristiyan’ın. Saddam Hüseyin iktidarını borçlu olduğu bu kişiye vefasından olsa gerek, Mişel’i ölümünden sonra Müslüman yaparak bu türbeye defnetmiş, isminin başına birde “Ahmet” koydurmuş ve böylece vefasını göstermişti. Saddam bir röportajında Eflak’tan; “Benim için yaptıklarını nasıl unutabilirim? O, Irak’a ve Araplara cennetin bir armağanıydı” diye bahsetmişti.
Saddam’a dönersek; O yıllarda malum dünya iki kutupluydu ve sosyalizm bir çıkış yaşıyordu. Bu çıkışın, yükselişin farkında olan kapitalizmin ağa babası ABD, Türkiye’de “yeşil kuşağı” diriltti. Arap coğrafyasında ise Arap sosyalizmi veya BAAS rejimi (Yeniden diriliş) gibi isimlerle ortamı kontrol altında tutmayı başardı. Yani o günlerin en hızlı İslamcıları da Amerikancıydı. En hızlı sosyalistleri de Amerikancıydı. Hani şimdilerde Erdoğan’ın vekillerini taltif etmek için verdiği bir örnek var ya; En az Ezanı aslına çevirenlerin yaptığı kadar büyük bir iş yaptınız, dediği. Ha işte o örnek. Ezan aslına çevrilmişti. Ama sorgulanması gereken; Allah istediği için mi aslına çevrilmişti? Yoksa ABD istediği için mi?
Saddam’da hızlı bir sosyalistmiş. Birçok olaylara karışmış, fakültesinden kovulmuş vs. Hatta gençlik yıllarında örgütlediği “Cihaz Hanin” adlı terör çetesi aracılığıyla Baas karşıtı siyasi grup ve kişilere karşı çeşitli suikastlar düzenlemiş. Baas’ın 1963’teki ilk darbesinden sonra, Saddam’ın yönetiminde bir “sorgu merkezi” kurulmuş ve burada pek çok insana korkunç işkenceler yapılmış.
Saddam’ın hayatındaki bir dikkat çekici noktada 1960’lı yıllarda hapse girmesidir. Darbe yanlıları ile beraber hapse atılmış ve kayıtlara göre güvenliğin en üst derecede olduğu bu hapishaneden kaçırılmıştı.
Hani futbolda “kopma anı” derler ya, zannımca Saddam içinde kopma anı bu kaçış olmuş olabilir. Hapisten önce Suriye’ye, daha sonra Mısır’a kaçan iyi bir sosyalist (!) Saddam, CIA ile görüşüyor. Hem de CIA başkanı ile. O yılların CIA başkanı kim biliyor musunuz? George Bush.
Sonrasında 1979’da Saddamlı iktidarlar. Başlatılan İran savaşı, katledilen Türk’ler derken Kuveyt’in işgali. Ve artık “En Büyük Benim” diyen Saddam. Sonuç; ABD’nin kurduğu darağacı.
Kısaca özetlersek; Irak coğrafyasında Müslüman Arap kimliğiyle taa gençliğinden itibaren “Arapların Yeniden Dirilişi (BAAS)” hareketinin içinde olan, tutukluluk günlerinde bile Kur’an’ı elinden bırakmayan, yani bir anlamda Kur’an’dan ilham alan ama ne hikmetse hayatını, fikirlerini sosyalizm ve kapitalizmin emrine adamış bir insan. Müslüman kimliğiyle Müslüman katleden bir kişi. Müslüman kimliğiyle haçlıları bu coğrafyaya davet eden kişi. Dünyalık makam ve mevki için inancını ve milletini satan adam. Bir taşeron. Bir emir eri. Sahi Saddam Kuveyt’e neden girdi? Kuveyt, Irak için bir tehlike miydi?
Türkiye’ye dönersek;
Siyasi geçmişini İsrail ve ABD karşıtlığı üzerine artı dinden deliller getirerek kurmuş bir Erdoğan ve gömlekli haliyle “Milli Görüş” gömleksiz haliyle “Adalet ve Kalkınma” adıyla anılan bir yapılanma.
Erdoğan’da hapse girdi. Ama kaçmadı. Kendi seçtirdiği vekil arkadaşları tarafından yazılan “Bir liderin doğuşu” adlı kitaptan öğrendiğimize göre paşa, paşa yatmış. Yüzlerce ziyaretçi yine yüzlerce çeşit yemek ve hediye ikramı vs. Dedik ya; paşa paşa cezasını çekmiş. Çıkmış, ABD’ye gitmiş, gelmiş ve bir parti kurulmuş. Daha yaşına basmamış bu parti, tak iktidara gelmiş. 3 dönemdir iktidardalar. Bu üç dönemde ABD ziyaretleri artarak devam etmiş. Hatta bırakın medyayı yabancı devlet adamları, başkanları bile Türkiye’yi ABD sözcülüğü yapmakla, emir eri olmakla suçlamışlar.
Türkiye; Libya’da ne işin vardı? Afganistan’da ne işin vardı? gibi soruların cevabını bulamadığı için komşu ve kardeş İslam ülkelerini de tek tek kaybetmiş. Ve yarın olası “Ne işiniz vardı Suriye’de” sorusuna asla haklı bir cevap veremeyeceği için hem Suriye’yi, hem Irak’ı ve hem de en önemli ve en kuvvetli sınır kardeş komşumuz İran’ın dostluğunu kaybetmiştir. Artı mezhep farklarından ötürü düşman gösterilmeye bile kalkışılmıştır. Sahi Türkiye’nin Suriye ile ne derdi var? Ya İran ile kimin adına, kimin rızası için kapışıyoruz?
İşte bu noktadan baktığımda Saddam ile Erdoğan arasındaki benzerlik beni şaşırtıyor. Hık, demiş, burnundan düşmüş, derler ya, o misal. Bu kadar mı hayat ve izlenen siyasette benzerlik olur!
İnşallah Erdoğan, Saddam’ın hatasına düşmez. Saddam Müslüman kanı dökmüştü. Umarım Erdoğan Suriye’ye girip, Müslüman kanı akıtmaz. Tarih şahit olmuştur ki; Müslüman kanının bedeli insanı her iki dünyada da bitirir.
Bu Baas Hareketinin kurucularından biri kim biliyor musunuz? Mişel Eflak isimli bir şahıs. Saddam’ın iktidarı borçlu olduğu şahıs. Saddam’a iktidarın yolunu açan şahıs.
Kim bu Mişel Eflak? Aslen Rum olan, Ortadoks inancına sahip, Baas rejiminin kurucularından Suriyeli bir şahıs. Bir Hıristiyan.
Hala ayakta mı bilmiyorum ama kayıtlara göre (Bağdat’ta) Devrim Komuta Konseyi binasının hemen yanında inşa edilmiş, çini kaplı, kubbesi ayetlerle dolu büyük bir türbe vardır. Kimin mi? Bu Ortodoks Hristiyan’ın. Saddam Hüseyin iktidarını borçlu olduğu bu kişiye vefasından olsa gerek, Mişel’i ölümünden sonra Müslüman yaparak bu türbeye defnetmiş, isminin başına birde “Ahmet” koydurmuş ve böylece vefasını göstermişti. Saddam bir röportajında Eflak’tan; “Benim için yaptıklarını nasıl unutabilirim? O, Irak’a ve Araplara cennetin bir armağanıydı” diye bahsetmişti.
Saddam’a dönersek; O yıllarda malum dünya iki kutupluydu ve sosyalizm bir çıkış yaşıyordu. Bu çıkışın, yükselişin farkında olan kapitalizmin ağa babası ABD, Türkiye’de “yeşil kuşağı” diriltti. Arap coğrafyasında ise Arap sosyalizmi veya BAAS rejimi (Yeniden diriliş) gibi isimlerle ortamı kontrol altında tutmayı başardı. Yani o günlerin en hızlı İslamcıları da Amerikancıydı. En hızlı sosyalistleri de Amerikancıydı. Hani şimdilerde Erdoğan’ın vekillerini taltif etmek için verdiği bir örnek var ya; En az Ezanı aslına çevirenlerin yaptığı kadar büyük bir iş yaptınız, dediği. Ha işte o örnek. Ezan aslına çevrilmişti. Ama sorgulanması gereken; Allah istediği için mi aslına çevrilmişti? Yoksa ABD istediği için mi?
Saddam’da hızlı bir sosyalistmiş. Birçok olaylara karışmış, fakültesinden kovulmuş vs. Hatta gençlik yıllarında örgütlediği “Cihaz Hanin” adlı terör çetesi aracılığıyla Baas karşıtı siyasi grup ve kişilere karşı çeşitli suikastlar düzenlemiş. Baas’ın 1963’teki ilk darbesinden sonra, Saddam’ın yönetiminde bir “sorgu merkezi” kurulmuş ve burada pek çok insana korkunç işkenceler yapılmış.
Saddam’ın hayatındaki bir dikkat çekici noktada 1960’lı yıllarda hapse girmesidir. Darbe yanlıları ile beraber hapse atılmış ve kayıtlara göre güvenliğin en üst derecede olduğu bu hapishaneden kaçırılmıştı.
Hani futbolda “kopma anı” derler ya, zannımca Saddam içinde kopma anı bu kaçış olmuş olabilir. Hapisten önce Suriye’ye, daha sonra Mısır’a kaçan iyi bir sosyalist (!) Saddam, CIA ile görüşüyor. Hem de CIA başkanı ile. O yılların CIA başkanı kim biliyor musunuz? George Bush.
Sonrasında 1979’da Saddamlı iktidarlar. Başlatılan İran savaşı, katledilen Türk’ler derken Kuveyt’in işgali. Ve artık “En Büyük Benim” diyen Saddam. Sonuç; ABD’nin kurduğu darağacı.
Kısaca özetlersek; Irak coğrafyasında Müslüman Arap kimliğiyle taa gençliğinden itibaren “Arapların Yeniden Dirilişi (BAAS)” hareketinin içinde olan, tutukluluk günlerinde bile Kur’an’ı elinden bırakmayan, yani bir anlamda Kur’an’dan ilham alan ama ne hikmetse hayatını, fikirlerini sosyalizm ve kapitalizmin emrine adamış bir insan. Müslüman kimliğiyle Müslüman katleden bir kişi. Müslüman kimliğiyle haçlıları bu coğrafyaya davet eden kişi. Dünyalık makam ve mevki için inancını ve milletini satan adam. Bir taşeron. Bir emir eri. Sahi Saddam Kuveyt’e neden girdi? Kuveyt, Irak için bir tehlike miydi?
Türkiye’ye dönersek;
Siyasi geçmişini İsrail ve ABD karşıtlığı üzerine artı dinden deliller getirerek kurmuş bir Erdoğan ve gömlekli haliyle “Milli Görüş” gömleksiz haliyle “Adalet ve Kalkınma” adıyla anılan bir yapılanma.
Erdoğan’da hapse girdi. Ama kaçmadı. Kendi seçtirdiği vekil arkadaşları tarafından yazılan “Bir liderin doğuşu” adlı kitaptan öğrendiğimize göre paşa, paşa yatmış. Yüzlerce ziyaretçi yine yüzlerce çeşit yemek ve hediye ikramı vs. Dedik ya; paşa paşa cezasını çekmiş. Çıkmış, ABD’ye gitmiş, gelmiş ve bir parti kurulmuş. Daha yaşına basmamış bu parti, tak iktidara gelmiş. 3 dönemdir iktidardalar. Bu üç dönemde ABD ziyaretleri artarak devam etmiş. Hatta bırakın medyayı yabancı devlet adamları, başkanları bile Türkiye’yi ABD sözcülüğü yapmakla, emir eri olmakla suçlamışlar.
Türkiye; Libya’da ne işin vardı? Afganistan’da ne işin vardı? gibi soruların cevabını bulamadığı için komşu ve kardeş İslam ülkelerini de tek tek kaybetmiş. Ve yarın olası “Ne işiniz vardı Suriye’de” sorusuna asla haklı bir cevap veremeyeceği için hem Suriye’yi, hem Irak’ı ve hem de en önemli ve en kuvvetli sınır kardeş komşumuz İran’ın dostluğunu kaybetmiştir. Artı mezhep farklarından ötürü düşman gösterilmeye bile kalkışılmıştır. Sahi Türkiye’nin Suriye ile ne derdi var? Ya İran ile kimin adına, kimin rızası için kapışıyoruz?
İşte bu noktadan baktığımda Saddam ile Erdoğan arasındaki benzerlik beni şaşırtıyor. Hık, demiş, burnundan düşmüş, derler ya, o misal. Bu kadar mı hayat ve izlenen siyasette benzerlik olur!
İnşallah Erdoğan, Saddam’ın hatasına düşmez. Saddam Müslüman kanı dökmüştü. Umarım Erdoğan Suriye’ye girip, Müslüman kanı akıtmaz. Tarih şahit olmuştur ki; Müslüman kanının bedeli insanı her iki dünyada da bitirir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025