Hayırsız evlatlar gibiyiz. Acaba genlerimizde mi var? Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor, sanki her anda farklı hayatlar yaşıyoruz. Düşmüşüz bir para derdine, yaşamak için debelenmekten başka bir şey düşünemez olmuşuz.
Neden mi söyleniyorum?
Uzun yıllardır İstanbul'dayım. Fakat fırsat bulup, bu güzel şehri doğru düzgün gezememiştim. Geçen gün Beyoğlu, Taksim biraz dolaştım. Sokaklarda dikkatimi çeken, çoğu 20. yüzyılın başlarında yapılmış bazıları restore edilmiş, bazıları yılların yorgunluğu ve hatıralarını çentik çentik üzerinde taşıyan evler. Sokağa başını uzatmış komşusuyla muhabbet eden mahcup bir kadın edasıyla birbirlerine bakıyorlar sanki. Hayran hayran izlerken etrafımı, inanılmaz bir görüntü ile bu tablo mahvoluverdi.
Dönemin estetik mimarisini izleyebildiğiniz yapıların bazılarının üstüne, kat atılmış, günümüz tarzında. Günümüz tarzı dediysem, anlatmaya kelime bulamadığım için; tarihi binanın üstüne kondurulmuş bir gecekondu adeta.
Herhalde tarihi yapılara dokunmak yasak diye üstüne kat atılmış. Tabii hayat pahalı parasız yaşamak mümkün değil, böyle bir çözüm bulmuş vatandaşımız kendine. Aşağıdan yukarı doğru bakıyorsunuz, altı tarihi eser üstü, betonarme.
Bir de o canım eserlerin yanına yapılmış, hiçbir karakteri olmayan çirkin binalar yok mu? Bari dış görünüşü uyumlu olsaydı sokağa diyor, başımı çeviriyorum.
Bizler kötü mirasyediler gibiyiz, içim sıkılıyor. Yine bir iç çekip diyorum ki eğer şu ülkede herkesin insanca yaşamak için geliri olsa, mirasına emanetine böyle kıyar mı?
Ve ülkemde sosyal devlet ilkesi benimsenmiş olsa, değişmeyen devlet politikalarımız olsa, böyle bir talan yapılabilir mi?
Değişmeyen tek şey var maalesef; seçimler, seçim yatırımları ve insani ihtiyaçları sosyal devlet bünyesinde karşılanamayan insanımın oyunu alabilmek için seçim göz yummaları…
Nasıl bir ülke istiyorum, biliyor musunuz? Yazıyı sabredip sonuna kadar okursanız, lütfen gözlerinizi kapatıp siz de hayal edin; Milli Ekonomi Modeli uygulanmaya başlamış, her vatandaş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu için vatandaşlık maaşı alıyor, ev hanımları maaş alıyor, esnaf dükkânını keyifle açıyor, çünkü vatandaşın cebinde para var, dükkân evi geçindiriyor. İşçinin yüzü gülüyor, çünkü asgari ücret yoksulluk sınırından yüksek.
İnsanım kafasını kaldırıp, etrafına bakıyor artık. Güzellikleri fark edebiliyor. Yaşamak için kaçak yollara başvurması ya da gözünü kör edecek kadar çok çalışması gerekmiyor.
Dünden kalan güzellikleri koruyor, bugün düşünebiliyor insan gibi yaşıyor ve yarını ile ilgili basit endişelerle kafası meşgul değil. Ne dersiniz dünyada insan olmanın bu kadarcık farkını yaşamayı hak etmiyor muyuz?
Ve dönüp diyorum ki, ah Hocam, güzeli fark etmek, onu korumak ve sürdürmek için bile size ne kadar ihtiyacımız var?
- Kurban Bayramı notları / 18.06.2024
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022