Köyün yamacından aşağı beş yaşlarında küçük bir kız çocuğu koşa koşa dedesinin yanına gidiyor.
-Dede, dedeee... Hacı efe...
Hacı efe lakaplı dedesi bostan kenarında kavak ağaçlarının gölgesinde oturmuş avuçları içi ile tuttuğu Kur'an-ı Kerim'i okumakta.
Minik kızın sesi duyulunca dede, müjdeye koşan kıza doğru tebessümle bakıyordu. Dünkü rüyasında bir erkek torunu dünyaya geldiğini görmüştü içinden onu "minik kuşum Veli" diye isimlendirmişti bile.
Minik kız dedesinin yanına gelince:
-Hacı efe müjde bir erkek torununuz dünyaya geldi.
Dede minik torununu bağrına basıp ona cebinden çıkardığı akide şekerini verdi. Bir de bostanda yetiştirdiği salatalıklardan...
Hani her insanın içinde saklı bir kabiliyet var ya Hacı Efe'de de "yetiştirme" sırrı hayatı boyunca tecelli etmiş...
Gençliğinden bu yana başaklar yetiştirmişti. Tohum ekmesi, tarlaya bakımı, biçmesi, toplaması, harmanı yetiştirme serüverinin tabii seyriydi.
Yetiştirme başarısı bir de bostanı ile zuhur ederdi. Köyde bu kadar itina, maharet ve kararlılıkla bahçe yetiştiren başka kimse de yoktu.
Yetiştirme sırrının en can alıcı boyutu ise çocuklara Kelime-i Şahadeti, İslam'ın şartlarını, kısaca 32 farzı binbir usul ve güzellikle öğretmesiydi.
İşte "minik kuşum" dediği torununa "Veli" ismini bunun için koymuştu. O yetişecekti öğle de oldu.
Veli konuşmaya başlayınca dedesinin kucağında "Lailahe illallah" Allah Allah diyordu.
Hasbi Rabb'i Cellallah
Nur Muhammed Sallallah
Cümlelerini öyle ahenkli okuyorlardı ki dinleyenleri, görenleri içten etkiliyordu.
Veli üç yaşına gelince Elemtera keyfe'den Nas suresine dört yaşına gelince de Duha suresine kadar bülbüller gibi okumaya başladı.
Beş yaşında Amme'yi, Yasin'i, Tebareke'yi okuyor, ilahiler söylüyor Kur'an-ı Kerim'i etkili bir seda ile okuyordu.
Bir gün bostan kenarında yine üzerine eski bir aba giymiş, başında takkesi ve kavun içi desenli sarığı ile dede torun Kur'an-ı Kerim okuyorlar.
Veli diz üstü çökmüş, dudaktan dudağa akan şive, gönülden gönüle dökülen feyiz çağlayanı ile, masum yanakları içli sesiyle okuyor, okuyordu.
Köye bir memur gelmiş iki çocuğunu da yanında gezdiriyordu.
Harmandan aşağıya inince dede ve küçük Veli'yi oturur gördüler. Memur, dedenin yanına gelmiş Veli'yi diz üstü okur görünce içinden "benim niye yok" denen kara haset çukuruna düştü. Allah'ın yüce taksimatını unutup şeytanın kem oklarına mağlup olunca "kem nazarla" dedenin torununu gösterip;
-Ya Hacı, benimkiler koca adam oldular da daha besmeleyi bilmiyorlar deyince dede kızardı, bozardı içi daraldı.
Hiç bir cevap da vermedi.
Aradan günler geçmişti ki köye bir feryat düştü:
-Veli göle düşmüş çamura saplanınca da boğulmuştu.
Tefekkür adamı, itikat adamı, alim, kamil dede cenazesinden sonra günlerce ağladı ağladı ve o benim "minik kuşumdu" diyerek aşk serzenişine düştü.
Yakın arkadaşı bir gün tarlada onu sapların diplerinde minik kuşunu arar görünce içerden kavrulmuştu.
Rabb'i onu "cennet kuşu"na çevirmişti. Çok geçmedi dedesi minik kuşuna kavuşmak için ecel elbisesini giymişti.
Ve şu nasihatı bırakmıştı: "Bir şey hoşunuza giderse Maşaallah, Subhanallah deyin Allah'ın taksimatına gözünüz tok baksın. Gönlünüz huzur ile dolsun. Şeytanın aç gözlüğünü takıp gözünüzü gönlünüzü kör etmeyin".
-Dede, dedeee... Hacı efe...
Hacı efe lakaplı dedesi bostan kenarında kavak ağaçlarının gölgesinde oturmuş avuçları içi ile tuttuğu Kur'an-ı Kerim'i okumakta.
Minik kızın sesi duyulunca dede, müjdeye koşan kıza doğru tebessümle bakıyordu. Dünkü rüyasında bir erkek torunu dünyaya geldiğini görmüştü içinden onu "minik kuşum Veli" diye isimlendirmişti bile.
Minik kız dedesinin yanına gelince:
-Hacı efe müjde bir erkek torununuz dünyaya geldi.
Dede minik torununu bağrına basıp ona cebinden çıkardığı akide şekerini verdi. Bir de bostanda yetiştirdiği salatalıklardan...
Hani her insanın içinde saklı bir kabiliyet var ya Hacı Efe'de de "yetiştirme" sırrı hayatı boyunca tecelli etmiş...
Gençliğinden bu yana başaklar yetiştirmişti. Tohum ekmesi, tarlaya bakımı, biçmesi, toplaması, harmanı yetiştirme serüverinin tabii seyriydi.
Yetiştirme başarısı bir de bostanı ile zuhur ederdi. Köyde bu kadar itina, maharet ve kararlılıkla bahçe yetiştiren başka kimse de yoktu.
Yetiştirme sırrının en can alıcı boyutu ise çocuklara Kelime-i Şahadeti, İslam'ın şartlarını, kısaca 32 farzı binbir usul ve güzellikle öğretmesiydi.
İşte "minik kuşum" dediği torununa "Veli" ismini bunun için koymuştu. O yetişecekti öğle de oldu.
Veli konuşmaya başlayınca dedesinin kucağında "Lailahe illallah" Allah Allah diyordu.
Hasbi Rabb'i Cellallah
Nur Muhammed Sallallah
Cümlelerini öyle ahenkli okuyorlardı ki dinleyenleri, görenleri içten etkiliyordu.
Veli üç yaşına gelince Elemtera keyfe'den Nas suresine dört yaşına gelince de Duha suresine kadar bülbüller gibi okumaya başladı.
Beş yaşında Amme'yi, Yasin'i, Tebareke'yi okuyor, ilahiler söylüyor Kur'an-ı Kerim'i etkili bir seda ile okuyordu.
Bir gün bostan kenarında yine üzerine eski bir aba giymiş, başında takkesi ve kavun içi desenli sarığı ile dede torun Kur'an-ı Kerim okuyorlar.
Veli diz üstü çökmüş, dudaktan dudağa akan şive, gönülden gönüle dökülen feyiz çağlayanı ile, masum yanakları içli sesiyle okuyor, okuyordu.
Köye bir memur gelmiş iki çocuğunu da yanında gezdiriyordu.
Harmandan aşağıya inince dede ve küçük Veli'yi oturur gördüler. Memur, dedenin yanına gelmiş Veli'yi diz üstü okur görünce içinden "benim niye yok" denen kara haset çukuruna düştü. Allah'ın yüce taksimatını unutup şeytanın kem oklarına mağlup olunca "kem nazarla" dedenin torununu gösterip;
-Ya Hacı, benimkiler koca adam oldular da daha besmeleyi bilmiyorlar deyince dede kızardı, bozardı içi daraldı.
Hiç bir cevap da vermedi.
Aradan günler geçmişti ki köye bir feryat düştü:
-Veli göle düşmüş çamura saplanınca da boğulmuştu.
Tefekkür adamı, itikat adamı, alim, kamil dede cenazesinden sonra günlerce ağladı ağladı ve o benim "minik kuşumdu" diyerek aşk serzenişine düştü.
Yakın arkadaşı bir gün tarlada onu sapların diplerinde minik kuşunu arar görünce içerden kavrulmuştu.
Rabb'i onu "cennet kuşu"na çevirmişti. Çok geçmedi dedesi minik kuşuna kavuşmak için ecel elbisesini giymişti.
Ve şu nasihatı bırakmıştı: "Bir şey hoşunuza giderse Maşaallah, Subhanallah deyin Allah'ın taksimatına gözünüz tok baksın. Gönlünüz huzur ile dolsun. Şeytanın aç gözlüğünü takıp gözünüzü gönlünüzü kör etmeyin".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021