(Cenâb-ı Hakk'ın nazargahı ve O'nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a) makamı ve beldesi olan bu yerde edebe riayetsizlikten sakın!.) "Murâât-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergaha, Metâf-ı kudsiyândır, büsegâh-ı enbiyâdır bu."(Ey Nâbî, bu dergâha edep kaidelerine uyarak gir! Burası, meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin (eşiğini) öptüğü mübarek bir makamdır.)Bu durum karşısında çok heyecanlanan Nâbî, müezzini bulur :"- Bu na'tı kimden ve nasıl öğrendiniz ?" diye sorar Müezzin : "- Bu gece Allah Rasûlü (s.a) rü'yâmızda bize,"Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Bu zat bana son derece aşk ve muhabbetle doludur. Bu aşkı sebebi ile onu Medîne minarelerinden kendi na'tı ile karşılayın!.." buyurdu.Biz de bu emr-i nebeviyyeyi yerine getirdik " der.Nabî, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Hem ağlar, hem de şunları söyler :"- Demek ki bana Allah'ın Rasûlü (s.a.) "ümmetim" dedi.Demek ki, iki cihan güneşi beni ümmetliğe kabul buyurdu!..Mevlid yazan Süleyman Çelebi :"Bir aceb nur kim güneş pervanesi..." mısraı ile güneşin Allah Rasûlü (s.a.) ne pervane olup etrafında döndüğünü yani, cemadatın dahi O na aşık olduğunu ne güzel ifade eder.Bu ince ruhlu zarif mü'minler, Rasûlüllah (s.a)'ın hakîkatine yaklaşabilmek için O'nun rühaniyeti etrafında pervane olup yolunda fanî olmayı, dünyanın büyük nimeti sayarak ilahî lezzetlere gark olmuşlardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.