Dünya bir imtihan ve iptilalar mekanıdır. İlk nazarda rayihası, hoş ve tatlı gelir. Nefse tazelik ve canlılık verir. Lakin bir tuzaktır ki, nefs engelini aşamayanların girdabıdır. Su gibi görünen aldatıcı bir serap veya, çocukların heves ettiği bir elma şekeridir ki, dışı rengarenk boyalar ve renkler cümbüşü, içi ise harabat ve ekşidir. Aşıkını büyüleyerek sefih eder. Zahirine aldananlar, ebedi alemlerini ziyana uğratır. Neticesi, sonsuzluğa dek nedamettir.İnsan da büyük bir alemin küçük bir modelidir. Onun bu basit görünen yapısına Allah'ın (c.c.) halifesi olmak şerefi ikram edilmiştir. Lakin insan, ruhani ve manevi gıdalarla beslendiği takdirde mahlukatın en şereflisi olur. Aksi halde nefsani yapısının esiri olursa, iflasların en acısı olan ebediyet bedbahtlığına düçar olur. Mevlana (k.s) bu hususu "Efendi nefsinin emiri, köle ise esiri olandır" diyerek ne güzel ifade etmiştir.İnsanda bir iman şuuru teşekkül etmeden, onun ciddi bir hayat yolculuğuna hazırlanıp insanlık haysiyetini koruyarak yaşaması imkansızdır. Gafletle çiğnediğimiz toprakta işlediğimiz masiyetlere, kıyamet ekranında seyirci olacağımız muhakkaktır. Sabahı mahşere dayanan ölüm gecesi, herkesin müstakbel akıbetidir, ibret olarak Dünya sahnesinde gösteriliyor ki, cesede, ten planına ait her şey pörsümeğe mahkumdur. Mazide kalan günler, Ahiret hesabına kaydedilmektedir."Dünya'ya geliş ve Dünya'dan gidiş" gibi iki muazzam meçhulün arasına sıkışan idrak, Dünya'ya aid gerçek bir değer hükmüne ulaşıp hal ve hareketler buna göre tanzim edilmedikçe, izafi gölgeler aleminden gerçekler yurduna doğru manevi bir yolculuğa gidilemez..Kazanca medar olan amel işleme zaman ve mekanı bu alemdedir. Bu tahdidli zamanı, amellerin en faziletlilerine harcama zarureti aşikardır. Zaman ıslak bir sabuna benzer. Onu elde muhafaza zordur. Daima kayar. Ve mekanı da kayganlaştırır. Zaman, keskin bir kılıç gibidir. Ona hakimiyet, maharet ister. Onu iyi kullanmak, hayırları tercih ile önemliyi öne almak, önemsizi sonraya atmak gerektir. Bu ise gerçeğe ulaşmış her aklın icabı ve muktezasıdır.Nitekim Allah Rasûlü (s.a.):"Yarın yaparım diyenler helak oldu!" buyurur.İnsan ne tuhaftır ki, bir-iki günlük misafir olarak bulunduğu bu Dünya'da kendini aldatır. Her gün cenaze sahnelerini seyrettiği halde, ölümü kendine uzak görür. Kendisini, kaybetmesi her an muhtemel olan fani emanetlerin daimi sahibi sanır. Halbuki insan, ruhuna ceset giydirilerek bir kapıdan Dünya'ya dahil edildiğinde, artık bir ölüm yolcusu demektir. O yolun bir hazırlık mekanına girmiştir de bunu hiç hatırına getirmez. Bir gün gelir, ruh, cesetten soyundurulur. Ahiret kapısı olan kabirde diğer bir büyük yolculuğa uğurlanır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.