Baştan aşağı mizansenABD adına bir zamanlar cellatlık yapan, işbirliği sona erince boş kola kutusu gibi kenara itilen "diktatörlerin" sonu hep hazin oluyor. Saddam sadece bu silsilenin sonuncu elemanı... Liste uzun. Kamboçya'da 3 milyon kişiyi katleden Pol Pot, Şili'de CIA destekli askeri darbeyle işbaşına gelen General Pinochet, Panama eski Devlet Başkanı Noriega...
Pinochet halen ülkesi Şili'de yargılanıyor. Noriega, CIA gözetiminde ABD'din Florida eyaletinde bir cezaevinde bulunuyor. Pol Pot, bir kaç yıl önce Kamboçya'da derbeder bir halde öldü. Bakalım ABD eski hizmetkarı Saddam'a nasıl muamele edecek?
Bu girişten sonra, gelelim Saddam'ın ABD işgal güçlerinin eline geçiş biçimine. İlk görüntülerde her türlü aşağılama var... ABD, bu görüntülerle bir zamanlar güya "kendisine kafa tutan bir diktatörü ne hale getirebileceği" mesajını veriyor.
Peki Saddam tutsak mıydı yoksa direnişi yöneten kişi mi?
Saçı başı dağılmış bir Saddam'ın böylesine mezbelelik bir yerde direnişi yönettiğine, biraz 'fikretme gücü' olan kimse inanmaz.
Burada iki senaryo bahsedebiliriz:
Sığınak özel olarak donatıldı mı?
SENARYO 1) Dünyanın en etkili propaganda tekniklerini geliştiren Amerikalılar, Saddam'ı ve kaldığı sığınağı tepeden tırnağa tezyin (!) etmiş olabilirler. Amerikalılar, sığınağa Nuh'un Gemisi'nin yanı sıra Hz. İsa ile Meryem Ana'yı tasvir eden resimler bile yerleştirmiş olabilir. Ya da Saddam bir Hıristiyandı!!! Bu biraz uzak ihtimal. Sığınakta Coni'lerin de aşırı ölçüde tükettiği Amerikan çikolataları ile Coca Cola'nın bir ürünü olan "7 UP" gazozunun bulunması da dikkat çekiyor. Burası filmlerdeki gizli reklamları andırıyor!
Sığınakta banyo yok. Ortalık mezbelelik. Kirli çamaşırlar ortada. "Ne olursa olsun" ömrünü lüks saraylarda geçiren bir Saddam böyle bir ortamda yaşamaz. Burada bir bit yeniği var...
İkincisi güçlü günlerinde kılık kıyafetine son derece özen gösteren bir Saddam, sığınakta da olsa saçı sakalı karışmış bir halde yaşamaz. Mutlaka saçına tarak vurur. Burada becerikli bir "makyajcı" tarafından Saddam'ın "benzetildiğini" düşünüyorum. Malum aktörlerin bin bir kılığa girdiği Hollywood, ABD'de bulunuyor. Levent Kırca bile yarım saatte kendisini Saddam'ın görüntülerindeki kılığına sokar. Nitekim Saddam'ın ele geçirildiği vakit ile haberin dünya medyasına iletildiği zaman arasında tam 14 saat bulunuyor. Bu süre içinde neler yapılmaz ki?
Saddam tutsak mıydı?
SENARYO 2) Burada MOSSAD'la işbirliği kurduğu iddia edilen DebkaFile isimli internet sitesinde zikredilen ihtimallere yer vereceğiz. İhtimaller şöyle:
1. Saçlarının uzunluğu ve durumu birkaç haftadır berbere uğramadığına ve şampuan yüzü görmediğine işaret ediyor.
2. Sakalları ise aynı süre içerisinde traş olmadığının işareti.
3. Tikrit yakınlarındaki çiftlik evinin bodrumundaki delik, onun vaktiyle oturduğu saraylardan çok farklı ve ilkel.
4. Saddam dayak yemiş ve aç gibiydi.
5. Kaçmaya çalışan iki kişi de yakalanmış. Kullanmadığı iki AK-47 makinalı ve bir de tabanca bulunmuş.
6. Deliğin sadece bir çıkışı varmış; çıkış sadece çamur ve tuğlalarla saklanmamış, tıkanmış da... Dışarıdan birisi kapağı kaldırmadan yukarıya çıkması mümkün değilmiş...
7. Ve en önemlisi, yanında 100'er dolarlık banknotlar halinde 750 bin dolar varmış (yakalanmasına yardım edeceklere verilecek 25 milyon dolar yanında çerez gibi kalır), ama hiçbir iletişim aracı (ne cep telefonu ne de posta güvercini) yokmuş...
DebkaFile, "Bu yedi anormal noktaya bakılınca söylenebilecek olan şu" deyip sonucu kaydediyor: "Saddam Hüseyin ele geçirildiği delikte saklanmıyordu, orada tutsaktı o..." Ramazan vesilesiyle 16 Kasım pazar günü al-Arabiyya televizyonunda görünmesinden hemen sonra Saddam'ın kendi adamları tarafından Edvar'daki o deliğe kapatıldığını düşünüyor Debka'cılar. Kötü görüntüsünü de aradan geçen üç haftalık süreye bağlıyorlar. Kanaatlerine göre, Celal Talabani grubu aracılığıyla 25 milyon doların pazarlığını yürütmüş kendisini deliğe tıkanlar.
Başta El-Hayat olmak üzere bir çok Arap gazetesinde de benzer bakış açıları var.
Saddam uyuşturuldu mu?
Bu da mümkün... ABD'nin elinde beyin yıkamaya yönelik bin bir çeşitk yöntem var, insanı uyuşturmak sıradan bir anestezi uzmanının yapacağı bir iş. Basarsın iğneyi, insanı "gassalın elindeki ölüye" çevirirsin.
Nitekim, Londra'da yayımlanan El Kudüs El Arabi gazetesine konuşan Saddam Hüseyin'in kız kardeşi Nevval İbrahim El Hasan, Saddam'ın asla bu şekilde teslim olamayacağını, Amerikan komandolarınca kendisine mutlaka uyuşturucu iğne saplandığını veya tutuklama operasyonunda uyuşturucu gaz püskürtüldüğünü söyledi.
Nevval Hassan, "Ona yapılan muamele tüm Arapları ve Müslümanları küçük düşürmeye yönelik'' dedi.
Aktardığımız gibi, ortada bir tiyatro oynanmış... Herşey baştan aşağı mizansen... Tıbkı Saddam'ın 24 yıllık iktidarı gibi...
Sıra Bush'a geldiMilliyet'ten Can Dündar, Saddam'ın ortaya çıkarılışı ile ilgili güzel bir yazı kaleme almış. Dündar, artık sıranın Bush'a gelmesi gerektiğini söylüyor. Yazıdan kesitler: "Kırmızı şapkalı kız"ı, "kız tarafı" değil de "kurt tarafı" yazsaydı, bugün bambaşka bir masal dinliyor olacaktık.
Ne kurttan "zalim" diye, ne de kızdan "masum" diye söz edilecekti.
Öyledir bu işler; tarihi, kazananlar yazar.
Ve aciz çoğunluk da buna alkış tutar.
Yine de azınlıkta kalmayı göze alıp masala dipnot düşmek şart.
Bugün, baskında öldürülmeyip, küçük düşürülmek üzere halkının karşısına "bitlenmiş diktatör" olarak çıkarılan adam, (tıpkı Bin Ladin ve Ortadoğu'daki pek çok emir gibi), çeyrek asır boyunca ABD ve müttefiklerince beslenmiş, desteklenmiş ve silahlandırılmış bir liderdir.
Zalim bir tiran olması, ülkesinde en ufak bir açılıma şans tanımaması, Halepçe'de 5 bin Kürt'e karşı kimyasal silah kullanması, ABD'yi zerrece ilgilendirmemiş, Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, onunla kol kola pozlar vermekte beis görmemiştir. Batı, savaş öncesi Irak'ta köşe bucak aradığı kitle imha silahlarını Bağdat'a bizzat satmış ve Saddam'ın gücüne güç katmıştır.
Ta ki bölgesel çıkarları değişene kadar...
Çıkarlar değişince gösterişli bir halkla ilişkiler kampanyasıyla masal yeniden yazılmış, "sadık müttefik", bir anda "korkak meczup" rolüne sokulmuştur.
Ne çok yalan var hayranlıkla dinlediğimiz bu masalın içinde...
Savaşın gerekçesi olan ve Irak'ın "Yok ettik" dediği kitle imha silahlarının hâlâ bulunamadığını bugün kimse hatırlamıyor bile...
Dünyanın en hukuk tanımaz iki liderinin, Bush ve Şaron'un, en büyük kitle imha silahına sahip olduğunu da...
Yeni diktatör Bush
Bunları hatırlamak istemiyoruz. Dünyanın yeni diktatörü kaba kuvvetle bölgeye yerleşirken ve dağıtacağı ganimetten bize de pay düşecekken, anlattığı masala inanmak zorundaydık çünkü...
Umarım Bush'tan kurtulmaları da Saddam'dan kurtuldukları kadar kolay olur."
Aliyev'in cenazesiAzerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in cenazesine katılan Akşam gazetesi yazarı İsmail Küçükkaya, şunları yazıyor: "Aliyev'in ölümüne çokları ihtiyatlı yaklaşsa ve 'Oğlu iktidara geçti' yorumunda bulunsa da Azerbaycan artık asla eski Azerbaycan olmayacaktır. Kafkaslar'da bir dönem kapanmaktadır. Demokrasi rüzgarları Bakü üzerinde de çok güçlü bir şekilde esecektir, estirilecektir. Bir kere Haydar Aliyev'in sahip olduğu güce ve karizmaya başka bir liderin o topraklarda tekrar sahip olması mümkün gözükmemektedir. Koltukta Aliyev'in kanından bir kişi otursa bile...
Cenaze töreni görkemliydi; ama aklımda hep şu vardı Aliya İzzet Begoviç ve Özal'ın cenazelerindeki gibi halkın katılımını göremedim. Evlerinden ve işyerlerinden insanlar cenazenin üzerine karanfiller atmadılar ama beş kilometrelik güzergah boyunca devlet milyonlarca karanfili özenle yollara sermişti."
Bush'un CIA ile dansıdırSabah'tan Umur Talu, Bush'un CIA adına hangi operasyonlara katıldığını yazıyor. Kesitler: "7 Ekim 1959'da Devlet Başkanı Kasım'a suikast düzenleyen 6 kişilik Baas timinde yer aldım. 22 yaşındaydım. Galiba erken ateş açtık, Kasım'ın şoförünü öldürdüm ama kendisi omuzundan ve kolundan yaralanıp kurtuldu. Suikastten sonra memleketim Tikrit'e kaçtım. CIA ve Mısır gizli servisi organize etmişti. Sonra Suriye'ye geçirildim. Suriye o sırada Mısır'la Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturmuştu. Sonra Beyrut'ta Mısır gizli servisine teslim edildim. Kahire'ye gittim. Kahire'nin zengin semti Dukki'de daire tutuldu bana. Kahire'de görüştüklerimden biri CIA İstasyon Şefi Jim Eichelberger'di.
Kasım iyileşmişti. Komünistlerin hükümette etkisi de artmıştı. ABD Irak'ı Türkiye'yle birlikte işgal planlarını Sovyetler yüzünden rafa kaldırmıştı. Baba Barzani liderliğindeki Kürtler'i kışkırtıyordu. Kasım, petrol üreten ülkeleri bir araya getirme girişimiyle ve milli petrol şirketi kurarak ABD'nin tepkisini çekiyordu. Kuveyt'te de hak talep ediyordu. 1963 şubatında ABD'den tehdit aldığını açıkladı. Birkaç gün sonra Baas darbesinde öldürüldü. Bu darbeyi CIA'nın örgütleyip örgütlemediği konusunda emin değilim. Ama Baas komünist temizliğine başlayacağını belli edince CIA kanalıyla bize silahlar geldi. Ayrıca yine CIA bize komünist Iraklıların listelerini, isim isim ve adresleriyle teslim ediyordu. Biz de onları öldürüyorduk tek tek. Kasr el Nihayet'teki infazları bizzat yönetiyordum. Baas'ın gizli servisi Cihaz el Kas'ın başındaydım. Akrabam el Bekir derdi ki, "İktidara ABD lokomotifiyle geldik." Sonradan Ürdün Kralı Hüseyin de açıklamıştı zaten. Kuveyt topraklarında CIA ile düzenli toplantılar yapmıştık, Kasım'a darbe için. Darbeden sonra Abdüsselam Arif Devlet Başkanı, akrabam Hasan el Bekir Askeri Komite Başkanı oldu. Ben parti genel sekreterliğini de üstlendim. Sonra El Bekir'le iktidarı tamamen ele geçirme planları da yapıyorduk. Arif 1965'te helikopter kazasında öldü. Kaza işte. 1968'te El Bekir başa geçti. Bu arada Sovyetler'le yakınlaştık. İran Şahı, İranlı Kürtler'i satan Irak Kürtleri'ni Bağdat'a karşı kışkırttı. Asıl planlayan ABD, Nixon ile Kissinger'di. Zorlanıyorduk. Cezayir'de Şah temsilcileriyle görüştüm. ABD'nin onayıyla 1975'te İran'la anlaştık. ABD Kürtler'i sattı, biz de ezdik. Kissinger, "Örtülü operasyon misyonerlik değildir" demişti."
Pinochet halen ülkesi Şili'de yargılanıyor. Noriega, CIA gözetiminde ABD'din Florida eyaletinde bir cezaevinde bulunuyor. Pol Pot, bir kaç yıl önce Kamboçya'da derbeder bir halde öldü. Bakalım ABD eski hizmetkarı Saddam'a nasıl muamele edecek?
Bu girişten sonra, gelelim Saddam'ın ABD işgal güçlerinin eline geçiş biçimine. İlk görüntülerde her türlü aşağılama var... ABD, bu görüntülerle bir zamanlar güya "kendisine kafa tutan bir diktatörü ne hale getirebileceği" mesajını veriyor.
Peki Saddam tutsak mıydı yoksa direnişi yöneten kişi mi?
Saçı başı dağılmış bir Saddam'ın böylesine mezbelelik bir yerde direnişi yönettiğine, biraz 'fikretme gücü' olan kimse inanmaz.
Burada iki senaryo bahsedebiliriz:
Sığınak özel olarak donatıldı mı?
SENARYO 1) Dünyanın en etkili propaganda tekniklerini geliştiren Amerikalılar, Saddam'ı ve kaldığı sığınağı tepeden tırnağa tezyin (!) etmiş olabilirler. Amerikalılar, sığınağa Nuh'un Gemisi'nin yanı sıra Hz. İsa ile Meryem Ana'yı tasvir eden resimler bile yerleştirmiş olabilir. Ya da Saddam bir Hıristiyandı!!! Bu biraz uzak ihtimal. Sığınakta Coni'lerin de aşırı ölçüde tükettiği Amerikan çikolataları ile Coca Cola'nın bir ürünü olan "7 UP" gazozunun bulunması da dikkat çekiyor. Burası filmlerdeki gizli reklamları andırıyor!
Sığınakta banyo yok. Ortalık mezbelelik. Kirli çamaşırlar ortada. "Ne olursa olsun" ömrünü lüks saraylarda geçiren bir Saddam böyle bir ortamda yaşamaz. Burada bir bit yeniği var...
İkincisi güçlü günlerinde kılık kıyafetine son derece özen gösteren bir Saddam, sığınakta da olsa saçı sakalı karışmış bir halde yaşamaz. Mutlaka saçına tarak vurur. Burada becerikli bir "makyajcı" tarafından Saddam'ın "benzetildiğini" düşünüyorum. Malum aktörlerin bin bir kılığa girdiği Hollywood, ABD'de bulunuyor. Levent Kırca bile yarım saatte kendisini Saddam'ın görüntülerindeki kılığına sokar. Nitekim Saddam'ın ele geçirildiği vakit ile haberin dünya medyasına iletildiği zaman arasında tam 14 saat bulunuyor. Bu süre içinde neler yapılmaz ki?
Saddam tutsak mıydı?
SENARYO 2) Burada MOSSAD'la işbirliği kurduğu iddia edilen DebkaFile isimli internet sitesinde zikredilen ihtimallere yer vereceğiz. İhtimaller şöyle:
1. Saçlarının uzunluğu ve durumu birkaç haftadır berbere uğramadığına ve şampuan yüzü görmediğine işaret ediyor.
2. Sakalları ise aynı süre içerisinde traş olmadığının işareti.
3. Tikrit yakınlarındaki çiftlik evinin bodrumundaki delik, onun vaktiyle oturduğu saraylardan çok farklı ve ilkel.
4. Saddam dayak yemiş ve aç gibiydi.
5. Kaçmaya çalışan iki kişi de yakalanmış. Kullanmadığı iki AK-47 makinalı ve bir de tabanca bulunmuş.
6. Deliğin sadece bir çıkışı varmış; çıkış sadece çamur ve tuğlalarla saklanmamış, tıkanmış da... Dışarıdan birisi kapağı kaldırmadan yukarıya çıkması mümkün değilmiş...
7. Ve en önemlisi, yanında 100'er dolarlık banknotlar halinde 750 bin dolar varmış (yakalanmasına yardım edeceklere verilecek 25 milyon dolar yanında çerez gibi kalır), ama hiçbir iletişim aracı (ne cep telefonu ne de posta güvercini) yokmuş...
DebkaFile, "Bu yedi anormal noktaya bakılınca söylenebilecek olan şu" deyip sonucu kaydediyor: "Saddam Hüseyin ele geçirildiği delikte saklanmıyordu, orada tutsaktı o..." Ramazan vesilesiyle 16 Kasım pazar günü al-Arabiyya televizyonunda görünmesinden hemen sonra Saddam'ın kendi adamları tarafından Edvar'daki o deliğe kapatıldığını düşünüyor Debka'cılar. Kötü görüntüsünü de aradan geçen üç haftalık süreye bağlıyorlar. Kanaatlerine göre, Celal Talabani grubu aracılığıyla 25 milyon doların pazarlığını yürütmüş kendisini deliğe tıkanlar.
Başta El-Hayat olmak üzere bir çok Arap gazetesinde de benzer bakış açıları var.
Saddam uyuşturuldu mu?
Bu da mümkün... ABD'nin elinde beyin yıkamaya yönelik bin bir çeşitk yöntem var, insanı uyuşturmak sıradan bir anestezi uzmanının yapacağı bir iş. Basarsın iğneyi, insanı "gassalın elindeki ölüye" çevirirsin.
Nitekim, Londra'da yayımlanan El Kudüs El Arabi gazetesine konuşan Saddam Hüseyin'in kız kardeşi Nevval İbrahim El Hasan, Saddam'ın asla bu şekilde teslim olamayacağını, Amerikan komandolarınca kendisine mutlaka uyuşturucu iğne saplandığını veya tutuklama operasyonunda uyuşturucu gaz püskürtüldüğünü söyledi.
Nevval Hassan, "Ona yapılan muamele tüm Arapları ve Müslümanları küçük düşürmeye yönelik'' dedi.
Aktardığımız gibi, ortada bir tiyatro oynanmış... Herşey baştan aşağı mizansen... Tıbkı Saddam'ın 24 yıllık iktidarı gibi...
Sıra Bush'a geldiMilliyet'ten Can Dündar, Saddam'ın ortaya çıkarılışı ile ilgili güzel bir yazı kaleme almış. Dündar, artık sıranın Bush'a gelmesi gerektiğini söylüyor. Yazıdan kesitler: "Kırmızı şapkalı kız"ı, "kız tarafı" değil de "kurt tarafı" yazsaydı, bugün bambaşka bir masal dinliyor olacaktık.
Ne kurttan "zalim" diye, ne de kızdan "masum" diye söz edilecekti.
Öyledir bu işler; tarihi, kazananlar yazar.
Ve aciz çoğunluk da buna alkış tutar.
Yine de azınlıkta kalmayı göze alıp masala dipnot düşmek şart.
Bugün, baskında öldürülmeyip, küçük düşürülmek üzere halkının karşısına "bitlenmiş diktatör" olarak çıkarılan adam, (tıpkı Bin Ladin ve Ortadoğu'daki pek çok emir gibi), çeyrek asır boyunca ABD ve müttefiklerince beslenmiş, desteklenmiş ve silahlandırılmış bir liderdir.
Zalim bir tiran olması, ülkesinde en ufak bir açılıma şans tanımaması, Halepçe'de 5 bin Kürt'e karşı kimyasal silah kullanması, ABD'yi zerrece ilgilendirmemiş, Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, onunla kol kola pozlar vermekte beis görmemiştir. Batı, savaş öncesi Irak'ta köşe bucak aradığı kitle imha silahlarını Bağdat'a bizzat satmış ve Saddam'ın gücüne güç katmıştır.
Ta ki bölgesel çıkarları değişene kadar...
Çıkarlar değişince gösterişli bir halkla ilişkiler kampanyasıyla masal yeniden yazılmış, "sadık müttefik", bir anda "korkak meczup" rolüne sokulmuştur.
Ne çok yalan var hayranlıkla dinlediğimiz bu masalın içinde...
Savaşın gerekçesi olan ve Irak'ın "Yok ettik" dediği kitle imha silahlarının hâlâ bulunamadığını bugün kimse hatırlamıyor bile...
Dünyanın en hukuk tanımaz iki liderinin, Bush ve Şaron'un, en büyük kitle imha silahına sahip olduğunu da...
Yeni diktatör Bush
Bunları hatırlamak istemiyoruz. Dünyanın yeni diktatörü kaba kuvvetle bölgeye yerleşirken ve dağıtacağı ganimetten bize de pay düşecekken, anlattığı masala inanmak zorundaydık çünkü...
Umarım Bush'tan kurtulmaları da Saddam'dan kurtuldukları kadar kolay olur."
Aliyev'in cenazesiAzerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in cenazesine katılan Akşam gazetesi yazarı İsmail Küçükkaya, şunları yazıyor: "Aliyev'in ölümüne çokları ihtiyatlı yaklaşsa ve 'Oğlu iktidara geçti' yorumunda bulunsa da Azerbaycan artık asla eski Azerbaycan olmayacaktır. Kafkaslar'da bir dönem kapanmaktadır. Demokrasi rüzgarları Bakü üzerinde de çok güçlü bir şekilde esecektir, estirilecektir. Bir kere Haydar Aliyev'in sahip olduğu güce ve karizmaya başka bir liderin o topraklarda tekrar sahip olması mümkün gözükmemektedir. Koltukta Aliyev'in kanından bir kişi otursa bile...
Cenaze töreni görkemliydi; ama aklımda hep şu vardı Aliya İzzet Begoviç ve Özal'ın cenazelerindeki gibi halkın katılımını göremedim. Evlerinden ve işyerlerinden insanlar cenazenin üzerine karanfiller atmadılar ama beş kilometrelik güzergah boyunca devlet milyonlarca karanfili özenle yollara sermişti."
Bush'un CIA ile dansıdırSabah'tan Umur Talu, Bush'un CIA adına hangi operasyonlara katıldığını yazıyor. Kesitler: "7 Ekim 1959'da Devlet Başkanı Kasım'a suikast düzenleyen 6 kişilik Baas timinde yer aldım. 22 yaşındaydım. Galiba erken ateş açtık, Kasım'ın şoförünü öldürdüm ama kendisi omuzundan ve kolundan yaralanıp kurtuldu. Suikastten sonra memleketim Tikrit'e kaçtım. CIA ve Mısır gizli servisi organize etmişti. Sonra Suriye'ye geçirildim. Suriye o sırada Mısır'la Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturmuştu. Sonra Beyrut'ta Mısır gizli servisine teslim edildim. Kahire'ye gittim. Kahire'nin zengin semti Dukki'de daire tutuldu bana. Kahire'de görüştüklerimden biri CIA İstasyon Şefi Jim Eichelberger'di.
Kasım iyileşmişti. Komünistlerin hükümette etkisi de artmıştı. ABD Irak'ı Türkiye'yle birlikte işgal planlarını Sovyetler yüzünden rafa kaldırmıştı. Baba Barzani liderliğindeki Kürtler'i kışkırtıyordu. Kasım, petrol üreten ülkeleri bir araya getirme girişimiyle ve milli petrol şirketi kurarak ABD'nin tepkisini çekiyordu. Kuveyt'te de hak talep ediyordu. 1963 şubatında ABD'den tehdit aldığını açıkladı. Birkaç gün sonra Baas darbesinde öldürüldü. Bu darbeyi CIA'nın örgütleyip örgütlemediği konusunda emin değilim. Ama Baas komünist temizliğine başlayacağını belli edince CIA kanalıyla bize silahlar geldi. Ayrıca yine CIA bize komünist Iraklıların listelerini, isim isim ve adresleriyle teslim ediyordu. Biz de onları öldürüyorduk tek tek. Kasr el Nihayet'teki infazları bizzat yönetiyordum. Baas'ın gizli servisi Cihaz el Kas'ın başındaydım. Akrabam el Bekir derdi ki, "İktidara ABD lokomotifiyle geldik." Sonradan Ürdün Kralı Hüseyin de açıklamıştı zaten. Kuveyt topraklarında CIA ile düzenli toplantılar yapmıştık, Kasım'a darbe için. Darbeden sonra Abdüsselam Arif Devlet Başkanı, akrabam Hasan el Bekir Askeri Komite Başkanı oldu. Ben parti genel sekreterliğini de üstlendim. Sonra El Bekir'le iktidarı tamamen ele geçirme planları da yapıyorduk. Arif 1965'te helikopter kazasında öldü. Kaza işte. 1968'te El Bekir başa geçti. Bu arada Sovyetler'le yakınlaştık. İran Şahı, İranlı Kürtler'i satan Irak Kürtleri'ni Bağdat'a karşı kışkırttı. Asıl planlayan ABD, Nixon ile Kissinger'di. Zorlanıyorduk. Cezayir'de Şah temsilcileriyle görüştüm. ABD'nin onayıyla 1975'te İran'la anlaştık. ABD Kürtler'i sattı, biz de ezdik. Kissinger, "Örtülü operasyon misyonerlik değildir" demişti."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.