Mahlûkatın lisân-ı hâli
İnsan dışında da mahlûkatın bir lisân-ı hâli vardır. Fakat insanoğlu kulağı her sesi algılayacak durumda yaratılmamıştır
22.11.2024 18:51:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İnsan dışında da mahlûkatın bir lisân-ı hâli vardır. Fakat insanoğlu kulağı her sesi algılayacak durumda yaratılmamıştır.
Örneğin, saniyede 20 dalga boyunun altındaki sesleri kulak algılayamıyor. Ama 20'nin altında ve 20 binin üstünde öyle sesler vardır ki, bunları algılayamayan insan bunları yok zannediyor.
Cenâb-ı Hakk'ın âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, Halîmdir, bağışlayıcıdır."
Peygamber Efendimiz ve sahabesi mahlûkatın bu lisân-ı hâline şahit olmuştur. Hadis kitaplarında bu konuda rivâyetler oldukça fazladır. Bu hadislerden bazılarını aktaralım:
"Bir kurt, koyunlara saldırıp içinden bir tanesini kaptı. Çoban kovalayıp onu elinden kurtardı. Bunun üzerine kurt kuyruğu üzerine oturup şöyle konuştu:
'Allah'tan korkmuyor musun? Allah'ın bana verdiği rızkı elimden alıp kapıyorsun?'
Çoban kendini şöyle demekten alamadı: 'Hayret! Benimle insan gibi konuşan bir kurt!'
Bunun üzerine kurt, 'Sana bundan daha şaşılacak bir haber vereyim mi? Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi) Yesrib'de (Medine'de) insanlara geçmiş haberleri bildiriyor' deyince; çoban, hemen koyunlarını önüne katıp Medine'ye vardı.
Koyunları bir kenarda bırakıp doğru Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) gitti ve durumu bildirdi.
Peygamber, (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'Namaz toplayıcıdır!' diye nida edilmesini emretti.
Sonra çıkıp çobana, 'Haydi onlara (o hadiseyi) anlat!' buyurdu. O da olan biteni anlattı."
Ömer'den, "Süleymoğullarından bir bedevî (iri) bir keler avlayıp yenine koyarak Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) geldi ve şöyle dedi:
'Ey Muhammed! Hiçbir kadın Senden daha yalancı ve kusurlu bir çocuk doğurmamıştır. Eğer Arapların benim için amma da aceleciymiş demesinden çekinmeseydim, Seni öldürürdüm. Hem de hemen.'
Ömer dayanamadı ve şöyle dedi: 'Ey Allah Resûlü! Bırak da şunun boynunu vurayım.'
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurdu: 'Yumuşak huylu insanın nerdeyse peygamber olmaya aday olduğunu bilmiyor musun?'
Sonra adama sordu: 'Ey bedevî! Meclisimde saygısızlık edip bu asılsız sözü neden söyledin?'
'Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki, şu keler Sana iman etmedikçe ben de Sana iman etmem.'
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) kelere sordu: 'Ey keler! Kime tapıyorsun?' Keler fasih bir Arapçayla: 'Lebbeyk ve sa'deyk yâ Resûlallah! Ben, semâda Arş'ı, yerde saltanatı, denizde yolu, Cennet'te rahmeti, Cehennem'de azabı bulunan Allah'a ibâdet ederim.'
'Peki, Ben kimim?'
'Sen, Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın Resulüsün. Peygamberlerin sonuncususun. Seni doğrulayan kurtulur; Seni yalanlayan mahvolur' diye cevap verdi.
Bunun üzerine bedevî büyük bir aşk ve heyecanla; 'Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Sen Allah'ın hak peygamberisin. Vallahi Sana geldiğimde yeryüzünde en nefret ettiğim kimse Sen idin. Ama şimdi Seni, kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Kıllarımla, derimle, içimle, dışımla, gizlim ve açığımla Sana inandım' dedi."
Diğer bir rivâyette şöyle geçmektedir: "O, bunu kendi kavminden bin kişiye anlattı, hepsi de gelip Müslüman oldular."
Ümmü Seleme'den (radiyallahu anhâ); "Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) sahradaydı. 'Ey Allah Resûlü!' diye çağıran bir ses duydu. Döndü kimseyi göremedi. Sonra bir daha bakındı, bağlı bir geyik gördü.
Geyik şöyle konuştu: 'Şu dağda iki yavrum var, beni çöz de gidip onları emzireyim. Sonra dönüp gelirim.'
Hemen onu çözdü. Geyik de gitti yavrularını emzirdi, sonra dönüp geldi. Ve Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu bağladı.
Derken bedevî gelerek sordu: 'Ey Allah Resûlü, bir isteğin var mıdır?'
'Evet, o hayvanı serbest bırakmanı istiyorum' deyince, bedevî hemen onu çözüp serbest bıraktı, geyik de şöyle diyerek yürüyüp gitti:
'Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Sen de Allah Resûlü'sün.'"
Câbir'den (radiyallahu anh); "Hayber'de bir Yahudi kadın kızartılmış koyuna zehir kattı. Sonra getirip onu Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) ikrâm etti. Onun budunu alıp yedi, ashâbı da ondan yediler.
Sonra (âniden) şöyle buyurdu: 'Ellerinizi çekin (yemeyin)!'
Ardından (Yahudi) kadını çağırttı, kadın geldi; ona sordu: 'Bu koyunu zehirledin değil mi?'
'Sana bunu kim söyledi?'
'Elimdeki but söyledi.'
'Evet zehirledim.'
'Peki seni buna iten nedir?'
'İçimden dedim ki: Eğer bu gerçek bir peygamber ise zâten O'na bu (zehirli) et zarar vermez; değilse O'ndan kurtulmuş oluruz' diyerek suçunu itiraf etti.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu affedip cezalandırmadı. Buna karşılık O'nunla beraber etten yiyen sahabîler derhal öldüler. Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) de yediği etten dolayı omuzundan kan aldırdı." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Örneğin, saniyede 20 dalga boyunun altındaki sesleri kulak algılayamıyor. Ama 20'nin altında ve 20 binin üstünde öyle sesler vardır ki, bunları algılayamayan insan bunları yok zannediyor.
Cenâb-ı Hakk'ın âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, Halîmdir, bağışlayıcıdır."
Peygamber Efendimiz ve sahabesi mahlûkatın bu lisân-ı hâline şahit olmuştur. Hadis kitaplarında bu konuda rivâyetler oldukça fazladır. Bu hadislerden bazılarını aktaralım:
"Bir kurt, koyunlara saldırıp içinden bir tanesini kaptı. Çoban kovalayıp onu elinden kurtardı. Bunun üzerine kurt kuyruğu üzerine oturup şöyle konuştu:
'Allah'tan korkmuyor musun? Allah'ın bana verdiği rızkı elimden alıp kapıyorsun?'
Çoban kendini şöyle demekten alamadı: 'Hayret! Benimle insan gibi konuşan bir kurt!'
Bunun üzerine kurt, 'Sana bundan daha şaşılacak bir haber vereyim mi? Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi) Yesrib'de (Medine'de) insanlara geçmiş haberleri bildiriyor' deyince; çoban, hemen koyunlarını önüne katıp Medine'ye vardı.
Koyunları bir kenarda bırakıp doğru Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) gitti ve durumu bildirdi.
Peygamber, (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'Namaz toplayıcıdır!' diye nida edilmesini emretti.
Sonra çıkıp çobana, 'Haydi onlara (o hadiseyi) anlat!' buyurdu. O da olan biteni anlattı."
Ömer'den, "Süleymoğullarından bir bedevî (iri) bir keler avlayıp yenine koyarak Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) geldi ve şöyle dedi:
'Ey Muhammed! Hiçbir kadın Senden daha yalancı ve kusurlu bir çocuk doğurmamıştır. Eğer Arapların benim için amma da aceleciymiş demesinden çekinmeseydim, Seni öldürürdüm. Hem de hemen.'
Ömer dayanamadı ve şöyle dedi: 'Ey Allah Resûlü! Bırak da şunun boynunu vurayım.'
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurdu: 'Yumuşak huylu insanın nerdeyse peygamber olmaya aday olduğunu bilmiyor musun?'
Sonra adama sordu: 'Ey bedevî! Meclisimde saygısızlık edip bu asılsız sözü neden söyledin?'
'Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki, şu keler Sana iman etmedikçe ben de Sana iman etmem.'
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) kelere sordu: 'Ey keler! Kime tapıyorsun?' Keler fasih bir Arapçayla: 'Lebbeyk ve sa'deyk yâ Resûlallah! Ben, semâda Arş'ı, yerde saltanatı, denizde yolu, Cennet'te rahmeti, Cehennem'de azabı bulunan Allah'a ibâdet ederim.'
'Peki, Ben kimim?'
'Sen, Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın Resulüsün. Peygamberlerin sonuncususun. Seni doğrulayan kurtulur; Seni yalanlayan mahvolur' diye cevap verdi.
Bunun üzerine bedevî büyük bir aşk ve heyecanla; 'Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Sen Allah'ın hak peygamberisin. Vallahi Sana geldiğimde yeryüzünde en nefret ettiğim kimse Sen idin. Ama şimdi Seni, kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Kıllarımla, derimle, içimle, dışımla, gizlim ve açığımla Sana inandım' dedi."
Diğer bir rivâyette şöyle geçmektedir: "O, bunu kendi kavminden bin kişiye anlattı, hepsi de gelip Müslüman oldular."
Ümmü Seleme'den (radiyallahu anhâ); "Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) sahradaydı. 'Ey Allah Resûlü!' diye çağıran bir ses duydu. Döndü kimseyi göremedi. Sonra bir daha bakındı, bağlı bir geyik gördü.
Geyik şöyle konuştu: 'Şu dağda iki yavrum var, beni çöz de gidip onları emzireyim. Sonra dönüp gelirim.'
Hemen onu çözdü. Geyik de gitti yavrularını emzirdi, sonra dönüp geldi. Ve Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu bağladı.
Derken bedevî gelerek sordu: 'Ey Allah Resûlü, bir isteğin var mıdır?'
'Evet, o hayvanı serbest bırakmanı istiyorum' deyince, bedevî hemen onu çözüp serbest bıraktı, geyik de şöyle diyerek yürüyüp gitti:
'Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Sen de Allah Resûlü'sün.'"
Câbir'den (radiyallahu anh); "Hayber'de bir Yahudi kadın kızartılmış koyuna zehir kattı. Sonra getirip onu Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) ikrâm etti. Onun budunu alıp yedi, ashâbı da ondan yediler.
Sonra (âniden) şöyle buyurdu: 'Ellerinizi çekin (yemeyin)!'
Ardından (Yahudi) kadını çağırttı, kadın geldi; ona sordu: 'Bu koyunu zehirledin değil mi?'
'Sana bunu kim söyledi?'
'Elimdeki but söyledi.'
'Evet zehirledim.'
'Peki seni buna iten nedir?'
'İçimden dedim ki: Eğer bu gerçek bir peygamber ise zâten O'na bu (zehirli) et zarar vermez; değilse O'ndan kurtulmuş oluruz' diyerek suçunu itiraf etti.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu affedip cezalandırmadı. Buna karşılık O'nunla beraber etten yiyen sahabîler derhal öldüler. Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) de yediği etten dolayı omuzundan kan aldırdı." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)