Üniversitelerde bilim adamı yetiştirmenin birinci basamağı olan araştırma görevliliğinin özlük haklarının iyileştirilmesi ve böylece araştırma görevliliğinin cazip hale getirilmesi uzun süredir tartışılan bir konu olmakla birlikte, bu güne kadar iyileştirme yönünde hiçbir somut çalışma yapılmamıştır. Bilim ormanının fidanlığı olarak görülmesi gereken Araştırma Görevliliğinin en üst düzeyde teşviki son derece önem taşırken, son yıllarda gerçekleştirilen maaş iyileştirmelerinde, araştırma görevlileri hiç konu edilmemiştir. Kimi zaman iyileştirmeler araştırma görevlilerinin yararlanamadığı ek ders ücretleri üzerinden yapılmış ve bilerek ya da bilmeyerek bilim adamlarının bu iyileştirmelerden yararlanması engellenmiştir. Profesör ve doçentlerin maaşına zam yaparak, üniversitelerden yükselen sesleri kısmen de olsa azaltmak, ana amaç olmamalıdır. Burada amaç, sağlıklı, verimli, üretken ve çağdaş eşdeğerleriyle yarış halinde bir üniversite toplumu yaratmak olmalıdır. Üniversite toplumunda "akademik personel" kimlik kartı verilen araştırma görevlileri ve yardımcı doçentlerin varlığının inkar edilmesi, zımnen bilim adamlarının varlığının inkar edilmesi değil midir?
Ülkemizin, gelecekte bilgi toplumundaki yerini alabilmesi için, en iyi beyinleri üniversitelere ve araştırma kurumlarına taşıması gerekir. Uzun süren mücadele ve kamuoyu baskısı sonucu kabul edilen küçük bir maaş artışı ile bilim adamları memnun edilmiş gibi görülebilir. Ancak üniversitelerin maaş artışı istemesindeki temel amaç, nitelikli bilim adamı bulmak, bir çok yetenekli araştırmacı arasından en iyisini seçmektir. Bir başka ifadeyle, yüksek kapasiteli, çok yönlü eğitilmiş, aktif, dinamik, heyecanlı, motivasyonu yüksek, yabancı dil bilen, girişken, yeni perspektifler geliştirebilen ufku geniş, paylaşımcı kişilerin üniversitede tutulması ancak özlük haklarının iyileştirilmesi ile gerçekleşebilir. Aksi halde, yukarıdaki özelliklere sahip ve bilimsel potansiyeli oldukça yüksek genç beyinlerin özel sektöre gitmeleri kaçınılmazdır. Bunun sonucunda da geriye, sadece hocasının gölgesinde yürüyebilen, en iyi meziyeti söyleneni yapmak olan bilim adamları kalabilmektedir.
Eğitimsiz bir personelden daha düşük maaş alan nitelikli personelin üniversitede tutulması nasıl mümkün olabilir? Bu sorunun cevabı bulunmadıkça, Türkiye üniversitelerinin olması gereken noktaya ulaşması, çağdaş gelişmiş üniversitelerle yarışması söz konusu bile olamaz. Yetkililerimiz, salt pragmatik düşünce ile, biraz zam yaparak bilim adamlarını uyuttuklarını düşünüyorlarsa ne yazık ki yanılıyorlar.
Üniversiteliler olarak, üniversite kalitesinin artırılması için bilim adamları ve diğer araştırıcıların mali durumlarının bir bütünlük içerisinde iyileştirileceğini bekliyorduk. Ancak, şu anda tam bir hayal kırıklığı ve üzüntü içerisindeyiz. Yapılan iyileştirmeye araştırmacıların dahil edilmemesi, neredeyse sınıfsal bir ayrım yapıldığını çağrıştırmakta ve genç araştırıcıların, devletin kendilerini dışlamış olduğunu hissetmelerine neden olmaktadır.
Başarılı insanların teşvik edilmesi ve onurlandırılması, gençlerin küstürülmemesi gerekir. Eminim ki bu ülkenin gelecekte bilgi toplumunun koşullarını yakalamış, medeni, üreten, mutlu bir toplum olmasını isteyen yetkililerimiz iyi fidanlarının bahçelerinde kalmasını isteyeceklerdir.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Ülkemizin, gelecekte bilgi toplumundaki yerini alabilmesi için, en iyi beyinleri üniversitelere ve araştırma kurumlarına taşıması gerekir. Uzun süren mücadele ve kamuoyu baskısı sonucu kabul edilen küçük bir maaş artışı ile bilim adamları memnun edilmiş gibi görülebilir. Ancak üniversitelerin maaş artışı istemesindeki temel amaç, nitelikli bilim adamı bulmak, bir çok yetenekli araştırmacı arasından en iyisini seçmektir. Bir başka ifadeyle, yüksek kapasiteli, çok yönlü eğitilmiş, aktif, dinamik, heyecanlı, motivasyonu yüksek, yabancı dil bilen, girişken, yeni perspektifler geliştirebilen ufku geniş, paylaşımcı kişilerin üniversitede tutulması ancak özlük haklarının iyileştirilmesi ile gerçekleşebilir. Aksi halde, yukarıdaki özelliklere sahip ve bilimsel potansiyeli oldukça yüksek genç beyinlerin özel sektöre gitmeleri kaçınılmazdır. Bunun sonucunda da geriye, sadece hocasının gölgesinde yürüyebilen, en iyi meziyeti söyleneni yapmak olan bilim adamları kalabilmektedir.
Eğitimsiz bir personelden daha düşük maaş alan nitelikli personelin üniversitede tutulması nasıl mümkün olabilir? Bu sorunun cevabı bulunmadıkça, Türkiye üniversitelerinin olması gereken noktaya ulaşması, çağdaş gelişmiş üniversitelerle yarışması söz konusu bile olamaz. Yetkililerimiz, salt pragmatik düşünce ile, biraz zam yaparak bilim adamlarını uyuttuklarını düşünüyorlarsa ne yazık ki yanılıyorlar.
Üniversiteliler olarak, üniversite kalitesinin artırılması için bilim adamları ve diğer araştırıcıların mali durumlarının bir bütünlük içerisinde iyileştirileceğini bekliyorduk. Ancak, şu anda tam bir hayal kırıklığı ve üzüntü içerisindeyiz. Yapılan iyileştirmeye araştırmacıların dahil edilmemesi, neredeyse sınıfsal bir ayrım yapıldığını çağrıştırmakta ve genç araştırıcıların, devletin kendilerini dışlamış olduğunu hissetmelerine neden olmaktadır.
Başarılı insanların teşvik edilmesi ve onurlandırılması, gençlerin küstürülmemesi gerekir. Eminim ki bu ülkenin gelecekte bilgi toplumunun koşullarını yakalamış, medeni, üreten, mutlu bir toplum olmasını isteyen yetkililerimiz iyi fidanlarının bahçelerinde kalmasını isteyeceklerdir.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012