Bir ülkenin ekonomik , sosyal, siyasal ve dini birikiminin o ülke insanları arasındaki ilişkiler yumağına kültür diyebiliriz.
Ülkelerin birbirilerini etkileme adına tutuştukları güç mücadelesinde kültürün önemli bir etkisi vardır. Büyük ve güçlü devletleri incelediğinizde onların kültürlerinin çok sağlam olduğunu, ülke içinde yaptırım gücünün bulunduğunu görürsünüz.
Yazılı ya da yazısız şekilde insan hayatına yön veren kültürün bağlayıcılığı önemli bir unsurdur.
Bir ülkenin kültürü ne kadar sağlamsa ordusu da halkı da o derece sağlamdır. Halkları birada tutan kültür bilinci ne kadar sağlam olursa o ülke içte olduğu kadar dışta da sözü geçen bir ülke konumunda olmaktadır.
Ne zaman ki o ülkenin kültüründe kopmalar olmuş, halkı da birbirine girmiştir. Bizans'ın, Osmanlı'nın yıkılışında olduğu gibi.
Birleştirici olarak da tanımladığımız kültürü devletler sadece kendi halklarının barış ve huzuru için mi kullanmaktalar?
Hayır. Kültür Emperyalizmi olarak tanımlanan faaliyetlerle ülkeler birbirlerinin altlarını oymaya çalışmaktalar.
Tanklarla toplarla dize getirilemeyen milletlerin kültürlerine oynanarak onların çökertilmesi planlanmakta. Karşıdaki ülkelerin ekonomisine döşenen dinamitler, dinine yapılan saldırılar, sosyal yaşamına sokulan fitneler ülkeleri içten içe kemirerek çöküşün eşiğine getirebilmekte. Osmanlı'nın kendi içinde patlak veren sosyal olaylar ve çatışmalar kadar dışarıdan Osmanlıya yönelik yapılan kültürel anlamda baskılar da onun gerileyerek çöküşe geçmesine neden olmuştur.
Osmanlı'nın devamı niteliğinde 1920'lerin ortasında şekillenen Türkiye Cumhuriyeti de aynı baskılara maruz kaldı.
Kurtuluş mücadelesi yıllarında içeriden devreye sokulan bağımsızlık karşıtı fitneler ve devrimler sırasında atılan nefret tohumlarını hatırlayın. Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı halkla hükümetin karşı karşıya getirilmesi, sonraki elli yılda da böyle sürdü. Bu zaman dilimine kadar Avrupa'da İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya'nın kültürel baskılarına maruz kalınıldı. 1950'lere kadar devam eden bu süreçten sonra kültürel baskıların şiddeti ve merkezi de değişti. Türkiye'ye ideolojik anlamda yaklaşan Rusya ve Amerika kendi kültürlerini aşılamaya başladılar. Türkiye her iki ülkenin Kapitalist ve Komünist mantığına kendini bağıtlamayarak akıllı adımlar attı ama atılan bu adımlar muhatapları farklı arayışlara itti. Rusya ve Amerika'nın gizli planları Türkiye'deki yerli işbirlikçilerle devreye sokulmaya çalışıldı.
Ülkelerin birbirilerini etkileme adına tutuştukları güç mücadelesinde kültürün önemli bir etkisi vardır. Büyük ve güçlü devletleri incelediğinizde onların kültürlerinin çok sağlam olduğunu, ülke içinde yaptırım gücünün bulunduğunu görürsünüz.
Yazılı ya da yazısız şekilde insan hayatına yön veren kültürün bağlayıcılığı önemli bir unsurdur.
Bir ülkenin kültürü ne kadar sağlamsa ordusu da halkı da o derece sağlamdır. Halkları birada tutan kültür bilinci ne kadar sağlam olursa o ülke içte olduğu kadar dışta da sözü geçen bir ülke konumunda olmaktadır.
Ne zaman ki o ülkenin kültüründe kopmalar olmuş, halkı da birbirine girmiştir. Bizans'ın, Osmanlı'nın yıkılışında olduğu gibi.
Birleştirici olarak da tanımladığımız kültürü devletler sadece kendi halklarının barış ve huzuru için mi kullanmaktalar?
Hayır. Kültür Emperyalizmi olarak tanımlanan faaliyetlerle ülkeler birbirlerinin altlarını oymaya çalışmaktalar.
Tanklarla toplarla dize getirilemeyen milletlerin kültürlerine oynanarak onların çökertilmesi planlanmakta. Karşıdaki ülkelerin ekonomisine döşenen dinamitler, dinine yapılan saldırılar, sosyal yaşamına sokulan fitneler ülkeleri içten içe kemirerek çöküşün eşiğine getirebilmekte. Osmanlı'nın kendi içinde patlak veren sosyal olaylar ve çatışmalar kadar dışarıdan Osmanlıya yönelik yapılan kültürel anlamda baskılar da onun gerileyerek çöküşe geçmesine neden olmuştur.
Osmanlı'nın devamı niteliğinde 1920'lerin ortasında şekillenen Türkiye Cumhuriyeti de aynı baskılara maruz kaldı.
Kurtuluş mücadelesi yıllarında içeriden devreye sokulan bağımsızlık karşıtı fitneler ve devrimler sırasında atılan nefret tohumlarını hatırlayın. Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı halkla hükümetin karşı karşıya getirilmesi, sonraki elli yılda da böyle sürdü. Bu zaman dilimine kadar Avrupa'da İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya'nın kültürel baskılarına maruz kalınıldı. 1950'lere kadar devam eden bu süreçten sonra kültürel baskıların şiddeti ve merkezi de değişti. Türkiye'ye ideolojik anlamda yaklaşan Rusya ve Amerika kendi kültürlerini aşılamaya başladılar. Türkiye her iki ülkenin Kapitalist ve Komünist mantığına kendini bağıtlamayarak akıllı adımlar attı ama atılan bu adımlar muhatapları farklı arayışlara itti. Rusya ve Amerika'nın gizli planları Türkiye'deki yerli işbirlikçilerle devreye sokulmaya çalışıldı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005