İncil ve Tevrat'ın tahrif edildiğini belirten âyetler pek çoktur:
"Artık vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra da az bir pahaya satmak için; 'bu, Allah katındandır' derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay onlara, kazandıkları şeyden dolayı vay onlara."
"Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları (İsrailoğullarını) lanetledik. Kalplerini de kaskatı yaptık. Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri konulan yerlerinden alıp tahrif ederler (değiştirirler). Onlar, öğütlendirildikleri hususlardan büyük bir nasibi unuttular."
"Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri asıl yerlerine konulmuşken ondan sonra tahrif ederler (değiştirirler)."
Tevrat'ın ve İncil'in tahrife uğradığını beyan eden sayısız örnek ve delil mevcut iken, hâlâ bunların aslı bozulmamış kitaplar olduğunu iddia etmek; ya büyük bir gafletin, ya da apaçık bir sapıklığın belirtisi değil de nedir? Öte yandan şunu da belirtmek gerekir ki; bu, kitaplar tamamen tahrife uğramış ve içlerinde Allah kelâmından hiç bir parça kalmamış demek değildir. Nitekim Resûlullah (sav): "Kitap ehline din konusunda hiç bir şey sormayın... Hak olan bir şeyi yalanlar veya bâtıl bir şeyi tasdik edersiniz", buyurarak, bu hakikate işaret ediyor.
Diğer bir hadise ise şudur: Yahudiler kendilerinden olup zina eden bir erkek ile bir kadın hakkında hüküm vermesi için Resûlullah'a başvurdular. Hz. Peygamber, zina edenlere ne ceza uyguladıklarını sorunca onlar; "Biz zina edenlerin yüzlerini karartıp, zelil ve rüsvay ederiz", dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara; "Doğru iseniz Tevrat'ı getirip okuyun", buyurdu. Nihayet Tevrat'ı getirdiler. Ve orada Recm âyetinin yazılı olduğu ortaya çıktı.
Netice olarak: Tevrat ve İncil'in içinde çok az bile olsa Hak Kelâmı kaldığı muhakkaktır. Ancak hangi hükümler, tahrif edilmiş, hangileri aynı kalmıştır? Hangileri Allah kelâmıdır? Hangileri insan eliyle yazılmıştır? Bunların bilinmesi mümkün olmadığından Tevrat ve İncil içine bâtıl karışmış, tutar bir tarafı kalmamış kitaplardır ve "bu halleriyle onlara artık ilahî kitaplar denemez" tespiti en uygun olanıdır.
* Dayanaksız diğer bir iddia da namazda, Kur'ân'la birlikte İncil ve Tevrat'tan parçalar okunabileceği ve bu şekilde kılınan namazın hak olduğu iddiasıdır.
1. Yukarıda Tevrat ve İncil'in tahrife uğramış olduğu, bu sebeple bu kitapların artık güvenilirliklerini kaybettiği geniş olarak anlatıldı. Tutar hiç bir yanı kalmamış bu iki kitaptan parçaların okunduğu bir namaz nasıl sahih olabilir? Ve bu iddia sahipleri acaba hangi mantıkla hareket etmektedirler?
2. Kaldı ki; şu an elimizde bulunan Tevrat ve İncil tahrif edilmemiş hak kitaplar olsalar bile, namaz içerisinde okunmaları câiz olmaz. Çünkü en son ve en kâmil semavî kitap olan Kur'ân-ı Kerim'in inişiyle, diğer kitapların hükmü kalkmıştır. Tevrat ve İncil, gönderildikleri devre has hükümler ihtiva eden ve belli kesimden insanlara hitap eden kitaplar iken, Kur'ân bütün insanlığa, zamana ve mekana hükmetmesiyle kendinden önceki kitapları ve şeriatları kaldırmıştır.
* Bir de 'nesh' hadisesinin olmadığı iddiası vardır ki, bu tamamen misyoner kaynaklı bir iddiadır. Bu iddianın gündeme getirilmesinin sebebi, Kur'ân-ı Kerim'in kendinden önceki Tevrat ve İncil'i yürürlükten kaldırmadığı; başka bir deyişle bunlarla amel edilebileceği; dolayısıyla Yahudi ve Hıristiyanların da İslâm'a girmeden kurtulabilecekleri fikrini yaymaktır. Hz. Muhammed'in ve onunla gönderilen İslâm dininin gelişini tamamen gereksiz olarak göstermeye çalışan bu korkunç çaba, aslında Resûlullah'ın yaşadığı çağda ona karşı yapılmış bir hareketin günümüzde hortlatılma, gençlerimizi teknolojik bakımdan ileri gitmiş Batı dünyasının dinine adapte etme çabalarıdır. Nitekim, çocuklarımızın misyoner Hıristiyan kampları tarafından Hıristiyanlaştırıldıklarını; hâsılı insanımızın İslâm'dan uzaklaştırılma gayretlerini görmekteyiz.
Bu iddiacılara göre; "Tevrat ve İncil'le amel edilebilir. Yahudi ve Hıristiyanların ibadetleri makbuldür. Onlar da kurtuluşa ereceklerdir". Buradan, son peygamber olan Hz. Muhammed'in gelişinin lüzumsuz olduğu mânâsı çıkar. Hâşâ, Allah-u Teâlâ abes olan hiç bir işi yapmayacağına göre, bu tamamen boş ve maksatlı bir iddiadır.
Tevrat ve İncil'in uğradığı tahrifatlar yukarıda izah edildi. Sırf bu tahrifler bile onların artık uygulanamayacağının açık delilidir. Kaldı ki, tahrif edilmemiş bile olsalar, hükümleri kalmamış, neshedilmişlerdir.
Nesh'le ilgili şu âyetleri örnek verebiliriz:
"Biz hangi âyeti nesheder veya unutturursak ondan hayırlı olanı veya mislini getiririz. Allah'ın gücünün her şeye yettiğini bilmez misin?"
"Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine (neshedici olarak) getirdiğimiz zaman, ki Allah, neyi indirdiğini çok iyi bilendir. Derler ki: 'Sen ancak bir müfterisin'. Hayır, onların pekçoğu bilmezler."
"Sizden ölenlerin geriye bıraktıkları eşleri kendi kendilerine 4 ay 10 gün beklerler. İşte bu süreyi doldurdukları zaman artık onların kendi haklarında örfe uygun (meşru biçimde) yaptıkları şeyden dolayı size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
Bu âyet, kocası ölen kadının bir yıl beklemesini emreden âyeti neshetmiştir.
"Artık vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra da az bir pahaya satmak için; 'bu, Allah katındandır' derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay onlara, kazandıkları şeyden dolayı vay onlara."
"Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları (İsrailoğullarını) lanetledik. Kalplerini de kaskatı yaptık. Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri konulan yerlerinden alıp tahrif ederler (değiştirirler). Onlar, öğütlendirildikleri hususlardan büyük bir nasibi unuttular."
"Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri asıl yerlerine konulmuşken ondan sonra tahrif ederler (değiştirirler)."
Tevrat'ın ve İncil'in tahrife uğradığını beyan eden sayısız örnek ve delil mevcut iken, hâlâ bunların aslı bozulmamış kitaplar olduğunu iddia etmek; ya büyük bir gafletin, ya da apaçık bir sapıklığın belirtisi değil de nedir? Öte yandan şunu da belirtmek gerekir ki; bu, kitaplar tamamen tahrife uğramış ve içlerinde Allah kelâmından hiç bir parça kalmamış demek değildir. Nitekim Resûlullah (sav): "Kitap ehline din konusunda hiç bir şey sormayın... Hak olan bir şeyi yalanlar veya bâtıl bir şeyi tasdik edersiniz", buyurarak, bu hakikate işaret ediyor.
Diğer bir hadise ise şudur: Yahudiler kendilerinden olup zina eden bir erkek ile bir kadın hakkında hüküm vermesi için Resûlullah'a başvurdular. Hz. Peygamber, zina edenlere ne ceza uyguladıklarını sorunca onlar; "Biz zina edenlerin yüzlerini karartıp, zelil ve rüsvay ederiz", dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara; "Doğru iseniz Tevrat'ı getirip okuyun", buyurdu. Nihayet Tevrat'ı getirdiler. Ve orada Recm âyetinin yazılı olduğu ortaya çıktı.
Netice olarak: Tevrat ve İncil'in içinde çok az bile olsa Hak Kelâmı kaldığı muhakkaktır. Ancak hangi hükümler, tahrif edilmiş, hangileri aynı kalmıştır? Hangileri Allah kelâmıdır? Hangileri insan eliyle yazılmıştır? Bunların bilinmesi mümkün olmadığından Tevrat ve İncil içine bâtıl karışmış, tutar bir tarafı kalmamış kitaplardır ve "bu halleriyle onlara artık ilahî kitaplar denemez" tespiti en uygun olanıdır.
* Dayanaksız diğer bir iddia da namazda, Kur'ân'la birlikte İncil ve Tevrat'tan parçalar okunabileceği ve bu şekilde kılınan namazın hak olduğu iddiasıdır.
1. Yukarıda Tevrat ve İncil'in tahrife uğramış olduğu, bu sebeple bu kitapların artık güvenilirliklerini kaybettiği geniş olarak anlatıldı. Tutar hiç bir yanı kalmamış bu iki kitaptan parçaların okunduğu bir namaz nasıl sahih olabilir? Ve bu iddia sahipleri acaba hangi mantıkla hareket etmektedirler?
2. Kaldı ki; şu an elimizde bulunan Tevrat ve İncil tahrif edilmemiş hak kitaplar olsalar bile, namaz içerisinde okunmaları câiz olmaz. Çünkü en son ve en kâmil semavî kitap olan Kur'ân-ı Kerim'in inişiyle, diğer kitapların hükmü kalkmıştır. Tevrat ve İncil, gönderildikleri devre has hükümler ihtiva eden ve belli kesimden insanlara hitap eden kitaplar iken, Kur'ân bütün insanlığa, zamana ve mekana hükmetmesiyle kendinden önceki kitapları ve şeriatları kaldırmıştır.
* Bir de 'nesh' hadisesinin olmadığı iddiası vardır ki, bu tamamen misyoner kaynaklı bir iddiadır. Bu iddianın gündeme getirilmesinin sebebi, Kur'ân-ı Kerim'in kendinden önceki Tevrat ve İncil'i yürürlükten kaldırmadığı; başka bir deyişle bunlarla amel edilebileceği; dolayısıyla Yahudi ve Hıristiyanların da İslâm'a girmeden kurtulabilecekleri fikrini yaymaktır. Hz. Muhammed'in ve onunla gönderilen İslâm dininin gelişini tamamen gereksiz olarak göstermeye çalışan bu korkunç çaba, aslında Resûlullah'ın yaşadığı çağda ona karşı yapılmış bir hareketin günümüzde hortlatılma, gençlerimizi teknolojik bakımdan ileri gitmiş Batı dünyasının dinine adapte etme çabalarıdır. Nitekim, çocuklarımızın misyoner Hıristiyan kampları tarafından Hıristiyanlaştırıldıklarını; hâsılı insanımızın İslâm'dan uzaklaştırılma gayretlerini görmekteyiz.
Bu iddiacılara göre; "Tevrat ve İncil'le amel edilebilir. Yahudi ve Hıristiyanların ibadetleri makbuldür. Onlar da kurtuluşa ereceklerdir". Buradan, son peygamber olan Hz. Muhammed'in gelişinin lüzumsuz olduğu mânâsı çıkar. Hâşâ, Allah-u Teâlâ abes olan hiç bir işi yapmayacağına göre, bu tamamen boş ve maksatlı bir iddiadır.
Tevrat ve İncil'in uğradığı tahrifatlar yukarıda izah edildi. Sırf bu tahrifler bile onların artık uygulanamayacağının açık delilidir. Kaldı ki, tahrif edilmemiş bile olsalar, hükümleri kalmamış, neshedilmişlerdir.
Nesh'le ilgili şu âyetleri örnek verebiliriz:
"Biz hangi âyeti nesheder veya unutturursak ondan hayırlı olanı veya mislini getiririz. Allah'ın gücünün her şeye yettiğini bilmez misin?"
"Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine (neshedici olarak) getirdiğimiz zaman, ki Allah, neyi indirdiğini çok iyi bilendir. Derler ki: 'Sen ancak bir müfterisin'. Hayır, onların pekçoğu bilmezler."
"Sizden ölenlerin geriye bıraktıkları eşleri kendi kendilerine 4 ay 10 gün beklerler. İşte bu süreyi doldurdukları zaman artık onların kendi haklarında örfe uygun (meşru biçimde) yaptıkları şeyden dolayı size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
Bu âyet, kocası ölen kadının bir yıl beklemesini emreden âyeti neshetmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.