Bilindiği gibi Zilhicce, kameri takvimin son ayıdır, bundan sonra Muharrem'i idrak edeceğiz ki Hicri 1440 yılına merhaba demiş olacağız.
Zilhicce'nin 10'nunda Kurban bayramını idrak ettik, 18'inde ise Ğadirhum Bayramını.
"Kurban bayramı tamam da Ğadirhum bayramı da ne oluyor?" diyen çok geniş bir Müslüman kitle var, hem dünyada hem de ülkemizde.
Hâlbuki âlemlerin efendisi Peygamberimizin ilk ve son kez ifa ettiği Veda Haccı ve orada irad ettiği Veda Hutbesi ile Ğadirhum Hutbesi arasında sadece sekiz gün var ama Veda Hutbesi ne kadar meşhur ise diğeri de bir o kadar meçhul kalmış, adeta saklanmış.
Her iki hutbeyi uzunluk kısalık açısından mukayese ettiğimiz zaman Ğadirhum Hutbesinin çok daha uzun olduğunu görürüz.
Asıl soru şu; her iki hutbe de son elçi, son peygamber Hz. Muhammed aleyhisselam tarafından vefatına çok yakın bir zamanda, hazırda bulunan yüz binin üzerindeki sahabe topluluğunun şahsında kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslümanlara, Müslümanların şahsında da tüm insanlığa hitaben irad edildiği halde Ğadirhum Hutbesini kimler niçin ısrarla insanlık âleminden sakladılar?
Bu yanlış düzeltilmiş değil, hiç olmazsa İmam-Hatip okullarının müfredatına, İlahiyat fakültelerinin müfredatına halen daha konulmuş değil.
Şahsen ortaokul sıralarından beri az-çok okuyan birisiyim, yedi yıl okuduğumuz İmam-Hatip yılları boyunca okuduğum siyer kitaplarında da ders kitaplarında da rastlamadım.
Marmara İlahiyat fakültesinden seksen beş yılında mezun olduk, ne derslerde ne ders dışında bir hocamızdan Ğadirhum Hutbesi diye bir şey duymadık.
Âlemlerin efendisinin ağzından çıkan her kelam Kur'an'ın açıklaması sadedinde olduğuna ve insanlık için bir rahmet kaynağı olduğuna göre, bu rahmet kaynağının taksimatını kimler kafasına göre yapmış ve ümmeti bu kaynaktan hangi hakla mahrum bırakmıştır?
Mekke ile Medine arasında, Cuhfe yakınlarında Ğadirhum denilen yerde ve elli derece sıcaklığın altında ileri gidenler geri çağrılmış, geride kalanların gelmeleri beklenmiş, at ve deve eğerlerinden bir platform, bir yükselti yapılarak konuşmacının herkes tarafından görülmesi sağlanmış ve âlemlerin efendisi, yanı başında Hz. Ali olduğu halde o meşhur ve uzunca hutbesini irad etmiştir.
Bu kadarlık kısa bir bilgi ve hutbeden de bir kaç paragraf uygun sınıfların müfredatına konularak yetişmekte olan nesiller bu rahmet kaynağından mahrum edilmeseydi daha uygun olmaz mıydı?
Yeni, çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanımıza çağrımızdır; derhal bu yanlıştan dönülmeli ve gereken yapılmalıdır.
Zilhicce'nin 10'nunda Kurban bayramını idrak ettik, 18'inde ise Ğadirhum Bayramını.
"Kurban bayramı tamam da Ğadirhum bayramı da ne oluyor?" diyen çok geniş bir Müslüman kitle var, hem dünyada hem de ülkemizde.
Hâlbuki âlemlerin efendisi Peygamberimizin ilk ve son kez ifa ettiği Veda Haccı ve orada irad ettiği Veda Hutbesi ile Ğadirhum Hutbesi arasında sadece sekiz gün var ama Veda Hutbesi ne kadar meşhur ise diğeri de bir o kadar meçhul kalmış, adeta saklanmış.
Her iki hutbeyi uzunluk kısalık açısından mukayese ettiğimiz zaman Ğadirhum Hutbesinin çok daha uzun olduğunu görürüz.
Asıl soru şu; her iki hutbe de son elçi, son peygamber Hz. Muhammed aleyhisselam tarafından vefatına çok yakın bir zamanda, hazırda bulunan yüz binin üzerindeki sahabe topluluğunun şahsında kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslümanlara, Müslümanların şahsında da tüm insanlığa hitaben irad edildiği halde Ğadirhum Hutbesini kimler niçin ısrarla insanlık âleminden sakladılar?
Bu yanlış düzeltilmiş değil, hiç olmazsa İmam-Hatip okullarının müfredatına, İlahiyat fakültelerinin müfredatına halen daha konulmuş değil.
Şahsen ortaokul sıralarından beri az-çok okuyan birisiyim, yedi yıl okuduğumuz İmam-Hatip yılları boyunca okuduğum siyer kitaplarında da ders kitaplarında da rastlamadım.
Marmara İlahiyat fakültesinden seksen beş yılında mezun olduk, ne derslerde ne ders dışında bir hocamızdan Ğadirhum Hutbesi diye bir şey duymadık.
Âlemlerin efendisinin ağzından çıkan her kelam Kur'an'ın açıklaması sadedinde olduğuna ve insanlık için bir rahmet kaynağı olduğuna göre, bu rahmet kaynağının taksimatını kimler kafasına göre yapmış ve ümmeti bu kaynaktan hangi hakla mahrum bırakmıştır?
Mekke ile Medine arasında, Cuhfe yakınlarında Ğadirhum denilen yerde ve elli derece sıcaklığın altında ileri gidenler geri çağrılmış, geride kalanların gelmeleri beklenmiş, at ve deve eğerlerinden bir platform, bir yükselti yapılarak konuşmacının herkes tarafından görülmesi sağlanmış ve âlemlerin efendisi, yanı başında Hz. Ali olduğu halde o meşhur ve uzunca hutbesini irad etmiştir.
Bu kadarlık kısa bir bilgi ve hutbeden de bir kaç paragraf uygun sınıfların müfredatına konularak yetişmekte olan nesiller bu rahmet kaynağından mahrum edilmeseydi daha uygun olmaz mıydı?
Yeni, çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanımıza çağrımızdır; derhal bu yanlıştan dönülmeli ve gereken yapılmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025