Kıbrıs'ta yapılan tarihi referandumdan, beklendiği üzere bir "evet" bir "hayır" çıktı. Türk tarafı yüzde 65'lik bir "evet" iradesi ortaya koyarken, Rum tarafı ise yüzde 76'lık daha kararlı bir irade ile "hayır" dedi.
Referandumdan çıkan bu sonuçla Annan Planı'nın adada uygulanbilirliği olmadığı açık bir şekilde ortaya çıktı, yeni bir sürecin kapısı aralandı.
Bu sonuç sürpriz olmadı, çünkü referandum kararı alındığı günden beri, Rumların bu plana 'hayır' diyecekleri gün gibi ortadaydı. Rumlar, 1 Mayıs'ta AB'ye girecek olmalarının veridiği rahatlıkla adayı "tek lokmada yutmak" niyetinde olduklarından, böyle parça parça, belli bir sürece yayılmış yutma yöntemlerine sıcak bakmıyor. Rumlar dünya kamuoyunun 40 yıldır kendilerine bahşettiği haksız ve sonsuz desteğin şımarıklığını, kaprisini yapıyorlar. AB'nin, ABD ile tutuştuğu derin hakimiyet kavgasının Akdeniz ayağı onları pek ilgilendirmiyor. Onlar, asırlardır hayalini kurdukları ENOSİS'i, Avrupa Birliği'ne girecekleri 1 Mayıs'ta gerçekleştireceklerini çok iyi biliyorlar. ENOSİS'in pürüzsüz olması için de "azınlık da olsa" Türkleri bulaştırmak istemiyorlar. 1 Mayıs'ta Yunanistan'la aynı birliği paylaşacak olmanın verdiği cesaretle, dünya kamuoyunu, bütün baskılara rağmen "takmama - kaale almama-" inisiyatifini sergileyebiliyorlar. Rumların açık bir şekilde- katılım oranı yüzde yüze yakın, "hayır" oyları da Rumların tarihinde rekor niteliği taşıyor- Annan Planı'nı kabul etmeme yönünde kanaat belirtmesinin sebebi bu.
Peki ya Türk tarafı? Türk tarafındaki yüzde 65'lik "evet" kanaatinin sebeb-i hikmeti nedir? Denktaş'ın dile getirdiği, "Türk tarafı Annan Planı'nın içeriğini bilmiyor" gerekçesi doğru olmakla beraber Annan Planı'na yüzde 65'lik bir desteğin çıkmasında tek başına yeterli olamaz. Asıl sebep oldukça anlamlı ve trajik.
Türk hükümeti de dahil olmak üzere, referandumda 'evet' oyu veren KKTC halkının yüzde 65'lik kesiminin önemli bir bölümünde şu düşünce hakimdi: Rumlar bu referandumda kesinlikle 'hayır' oyu verecek. Biz de "evet" oyu vererek, hem Rumları uluslararası arenada zor durumda bırakırız, hem de KKTC'nin tanınması yolunda önemli diplomatik hamlelerin altyapısını oluştururuz.
Bu mantık, açık bir şekilde ortaya koyuyor ki, Türk hükümeti ve KKTC halkı Annan Planı'na güvenmiyor. Annan Planı'nın KKTC'nin sonu olduğunun en az Denktaş kadar farkındalar. Buna rağmen bu planı destekleme yönünde bir politika sergilenmesi, Kıbrıs'la ilgili çok tehlikeli bir kumarın oynandığını gösteriyor. AKP hükümeti Kıbrıs'ta çok riskli bir kumar oynamıştır. Bütün hesapların Rumların 'hayır' demesi üzerine kurmuştur. Ya Rumlar 'evet' deseydi, ne olacaktı? Bunu düşünmek bile insanın tüylerini ürpertiyor.
Şimdi sıra en can alıcı soruda... Gerçi bu soruya cevabı önceki günkü yazıda vermiştim ama yine de tekrarlayalım.
Kıbrıs'ta kim kazandı?
Başbakan Erdoğan'ın "Rumlar kaybetti" cümlesinden hareketle Türk tarafının kazandığı sonucunu çıkarabilir miyiz? Bence çıkaramayız. Erdoğan'ın cümleyi tersten kurmasındaki ya da "Türkler kazandı" diyememesindeki hikmet, maçın asıl galibinin "bir başkası" olması. Hem Rumlar da kaybetmedi! Rumlar 1 Mayıs'ta emellerine ulaşıyor.
Bu maçın mağlubu AB, galibi ise ABD.
Referandumdan çıkan bu sonuçla Annan Planı'nın adada uygulanbilirliği olmadığı açık bir şekilde ortaya çıktı, yeni bir sürecin kapısı aralandı.
Bu sonuç sürpriz olmadı, çünkü referandum kararı alındığı günden beri, Rumların bu plana 'hayır' diyecekleri gün gibi ortadaydı. Rumlar, 1 Mayıs'ta AB'ye girecek olmalarının veridiği rahatlıkla adayı "tek lokmada yutmak" niyetinde olduklarından, böyle parça parça, belli bir sürece yayılmış yutma yöntemlerine sıcak bakmıyor. Rumlar dünya kamuoyunun 40 yıldır kendilerine bahşettiği haksız ve sonsuz desteğin şımarıklığını, kaprisini yapıyorlar. AB'nin, ABD ile tutuştuğu derin hakimiyet kavgasının Akdeniz ayağı onları pek ilgilendirmiyor. Onlar, asırlardır hayalini kurdukları ENOSİS'i, Avrupa Birliği'ne girecekleri 1 Mayıs'ta gerçekleştireceklerini çok iyi biliyorlar. ENOSİS'in pürüzsüz olması için de "azınlık da olsa" Türkleri bulaştırmak istemiyorlar. 1 Mayıs'ta Yunanistan'la aynı birliği paylaşacak olmanın verdiği cesaretle, dünya kamuoyunu, bütün baskılara rağmen "takmama - kaale almama-" inisiyatifini sergileyebiliyorlar. Rumların açık bir şekilde- katılım oranı yüzde yüze yakın, "hayır" oyları da Rumların tarihinde rekor niteliği taşıyor- Annan Planı'nı kabul etmeme yönünde kanaat belirtmesinin sebebi bu.
Peki ya Türk tarafı? Türk tarafındaki yüzde 65'lik "evet" kanaatinin sebeb-i hikmeti nedir? Denktaş'ın dile getirdiği, "Türk tarafı Annan Planı'nın içeriğini bilmiyor" gerekçesi doğru olmakla beraber Annan Planı'na yüzde 65'lik bir desteğin çıkmasında tek başına yeterli olamaz. Asıl sebep oldukça anlamlı ve trajik.
Türk hükümeti de dahil olmak üzere, referandumda 'evet' oyu veren KKTC halkının yüzde 65'lik kesiminin önemli bir bölümünde şu düşünce hakimdi: Rumlar bu referandumda kesinlikle 'hayır' oyu verecek. Biz de "evet" oyu vererek, hem Rumları uluslararası arenada zor durumda bırakırız, hem de KKTC'nin tanınması yolunda önemli diplomatik hamlelerin altyapısını oluştururuz.
Bu mantık, açık bir şekilde ortaya koyuyor ki, Türk hükümeti ve KKTC halkı Annan Planı'na güvenmiyor. Annan Planı'nın KKTC'nin sonu olduğunun en az Denktaş kadar farkındalar. Buna rağmen bu planı destekleme yönünde bir politika sergilenmesi, Kıbrıs'la ilgili çok tehlikeli bir kumarın oynandığını gösteriyor. AKP hükümeti Kıbrıs'ta çok riskli bir kumar oynamıştır. Bütün hesapların Rumların 'hayır' demesi üzerine kurmuştur. Ya Rumlar 'evet' deseydi, ne olacaktı? Bunu düşünmek bile insanın tüylerini ürpertiyor.
Şimdi sıra en can alıcı soruda... Gerçi bu soruya cevabı önceki günkü yazıda vermiştim ama yine de tekrarlayalım.
Kıbrıs'ta kim kazandı?
Başbakan Erdoğan'ın "Rumlar kaybetti" cümlesinden hareketle Türk tarafının kazandığı sonucunu çıkarabilir miyiz? Bence çıkaramayız. Erdoğan'ın cümleyi tersten kurmasındaki ya da "Türkler kazandı" diyememesindeki hikmet, maçın asıl galibinin "bir başkası" olması. Hem Rumlar da kaybetmedi! Rumlar 1 Mayıs'ta emellerine ulaşıyor.
Bu maçın mağlubu AB, galibi ise ABD.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012