Kamu bankaları kredi vermiyor, özeller kapıyı yüzde 35'ten açıyor
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, kamu bankalarının düşük faiz oranları vermelerine rağmen kredi kullandırmada iştahsız davrandığına işaret ederek, "Özel bankaların yüzde 35’lere varan faiz oranları vermesi, reel sektörün finansmana erişim kanallarını kapatıyor" dedi.
31.12.2021 11:53:00





RECEP BAHAR / DETAY HABER
Çatısı altında 30 federasyon ve TÜSİAD dahil 284 dernek üzerinden 50 bini aşkın şirket yer alan Türkiye'nin en büyük bağımsız iş dünyası örgütü Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, 2021 yılına ait değerlendirmelerde bulunurken, önümüzdeki döneme yönelik çözüm önerilerini paylaştı. Ekonomik ve toplumsal refah için atılması gereken adımlara dikkat çeken Turan, "Sorunlarımızı biliyoruz. Artık vakit kaybetmeden çözümlere odaklanmalıyız" dedi.
Yapısal sorunlar krizi körüklüyor
Dünya genelinde özellikle pandemi ile giderek artan ekonomik krizin etkilerine değinen Orhan Turan, "Ülkemiz ise bu küresel sorunların yanı sıra özellikle ekonomi ve hukuk alanında yaşanan yapısal sorunlar nedeniyle maalesef vaktinin ve enerjisinin büyük bir kısmını boşa harcıyor. Bu durum mevcut krizi daha da körüklerken, yoksulluk ve yoksunluk da giderek derinleşiyor" diye konuştu.
Türkiye'nin 2021 yılını yüksek büyüme, yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru ve yüksek faiz ile kapatacağını ifade eden Turan, şöyle devam etti: "Bu yılı yaklaşık yüzde 10'lar gibi bir büyüme oranıyla kapatacağımızı öngörüyoruz. Bu noktada ülkemizde büyümenin sürdürülebilirliğini ve kalitesini sağlamalıyız. Sürdürülebilir bir büyüme patikası, ülkemizin yatırım, istihdam ve üretim dinamiklerini ivmelendirecektir."
Nefes aldık ancak tehlike geçmedi
Alınan son önlemlerin kısa vadeli nefes almayı sağlayacak adımlar olduğunu belirten Turan, "BES payının yüzde 30'a çıkarılması, kurumlar vergisi ve stopaj indirimi ile yatırım faiz desteğinin artırılması konularındaki düzenlemeleri doğru adımlar olarak değerlendiriyoruz. Diğer taraftan acil bir önlem olarak alınan 'Kur Korumalı TL Vadeli Mevduatı'na ilişkin bazı endişeler taşımaktayız. Türk Lirası'nın değerinin korunması için önlem alınmasını hiç kuşkusuz değerli buluyoruz. Ancak kur farkını karşılayacak olan Hazine'nin üstlendiği bu yeni yük, ekonomide yeni sorunlar yaratabilir. Kur, enflasyon, politika faizi gibi parametreleri de göz önünde bulundurduğumuzda, kur farkı için yalnızca 2022 yılı için 200 milyar TL'nin üzerinde ek bir yük oluşabilir. Bu süreçte yüksek seyreden enflasyonun daha da artması ise gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştirir. Dolayısıyla 2022 yılında enflasyonla mücadeleyi odak olarak belirlemeli ve topyekûn bir mücadele vermeliyiz. Artık Türkiye ekonomisinin geçici pansumanlara değil kalıcı bir tedaviye ihtiyacı var."
Şirketlerin finansman ihtiyacı arttı
Döviz kurundaki istikrarsızlığın işletme sermayesi ihtiyacını artırdığını vurgulayan Turan, "Ekonomideki mal ve hizmet alışverişlerini mümkün kılan fiyat oluşumunun temel öğesi döviz kurudur. Kurlardaki istikrarsızlık ticaret esnasındaki fiyat oluşumuna imkân vermediği için üretim, iç piyasadaki alışveriş ve dış ticaret durma noktasına geldi, mali kesimdeki işlemler beklemeye geçti. Özellikle işletme sermayesi ihtiyacının giderek arttığını gözlemliyor, üyelerimizden de bu doğrultuda dönüşler alıyoruz. Öyle ki başta tekstil ve gıda olmak üzere ham madde ithalatı ile ihracat yapan tüm sektörlerimizde faaliyet gösteren firmalarımızın işletme sermayesi ihtiyacı, 2021 yılının başına göre tam dört kat artış gösterdi" açıklamasında bulundu.
İş dünyası ucuz maliyetli kredi bekliyor
Yaşanan tüm zorluklara rağmen Türkiye'nin elinde ihracat gibi çok önemli bir güç bulunduğunu hatırlatan Turan, şunları söyledi: "Ancak büyümenin lokomotifi olarak kabul edebileceğimiz ihracattaki artışın sürdürülebilir olması için katma değeri yüksek markalı ürünlere odaklanarak, yüksek teknoloji ve orta-yüksek teknoloji ürünlerin payını artırmalıyız. Öte yandan ithalata bağlı ihracat yapımızdan dolayı döviz kuru artışı maliyetlere yansıyor. Bu da sanayicideki yatırım iştahının kırılmasına neden oluyor. Şu anda iş dünyasında, özellikle yatırım ve ihracat odaklı şirketlerde ucuz maliyetli kredi kanallarının açılmasına yönelik büyük bir beklenti var. Kamu bankaları düşük faiz oranları vermelerine rağmen kredi kullandırmada iştahsız davranıyor. Özel bankaların yüzde 35'lere varan faiz oranları vermesi de reel sektörün finansmana erişim kanallarını kapatıyor."
Ucuz işgücü ülkesi olmamalıyız
Katma değeri yüksek bir ekonomiye geçmek için Türkiye'nin 'Orta Gelir', 'Orta Demokrasi' ve 'Orta Eğitim' tuzaklarından kurulması gerektiğini de belirten Turan, "Ülkemizin dünya ekonomisinden aldığı pay 40 yıldır yüzde 0.85 ile yüzde 1 arasında gidip geliyor. Son 30 yıldır büyüme yolculuğumuz ciddi gelgitler yaşadı. Tüm bunları göz önünde bulundurarak dünyanın en ucuz ülkesi, en ucuz iş gücü olmaktan çıkıp, toplam faktör verimliliğine odaklanmalıyız. Aslında bunu başaracak insan gücüne ve altyapıya da sahibiz. Ancak insan kaynağımızın niteliğini artıracak, çağın gerektirdiği bilgi-beceri ve yetkinlik seti ile donatacak bir eğitim sistemine ihtiyacımız var" dedi.
Türkiye'nin risk primi çok yüksek
Türkiye'nin yaşadığı sorunların ortada olduğunu, bu nedenle vakit kaybetmeden çözümlere odaklanılması gerektiğini ifade eden Orhan Turan, "Ekonomik ve toplumsal refahı sağlamanın yolu, her şeyden önce güveni ve istikrarı artırırken, ülke risk primini düşürmekten geçiyor. Özellikle faiz indirimi kararlarının ardından ülke risk primimizin 600 puanı aştığı bir ortamda iş dünyasının yatırım iştahı ile birlikte uluslararası yatırımcıların duyduğu güven de giderek azaldı. Halbuki günümüzde ekonomiler güven ve istikrar üstüne inşa ediliyor, kalkınma için ekonomik faaliyetler tek başına yeterli görünmüyor."
Çatısı altında 30 federasyon ve TÜSİAD dahil 284 dernek üzerinden 50 bini aşkın şirket yer alan Türkiye'nin en büyük bağımsız iş dünyası örgütü Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, 2021 yılına ait değerlendirmelerde bulunurken, önümüzdeki döneme yönelik çözüm önerilerini paylaştı. Ekonomik ve toplumsal refah için atılması gereken adımlara dikkat çeken Turan, "Sorunlarımızı biliyoruz. Artık vakit kaybetmeden çözümlere odaklanmalıyız" dedi.
Yapısal sorunlar krizi körüklüyor
Dünya genelinde özellikle pandemi ile giderek artan ekonomik krizin etkilerine değinen Orhan Turan, "Ülkemiz ise bu küresel sorunların yanı sıra özellikle ekonomi ve hukuk alanında yaşanan yapısal sorunlar nedeniyle maalesef vaktinin ve enerjisinin büyük bir kısmını boşa harcıyor. Bu durum mevcut krizi daha da körüklerken, yoksulluk ve yoksunluk da giderek derinleşiyor" diye konuştu.
Türkiye'nin 2021 yılını yüksek büyüme, yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru ve yüksek faiz ile kapatacağını ifade eden Turan, şöyle devam etti: "Bu yılı yaklaşık yüzde 10'lar gibi bir büyüme oranıyla kapatacağımızı öngörüyoruz. Bu noktada ülkemizde büyümenin sürdürülebilirliğini ve kalitesini sağlamalıyız. Sürdürülebilir bir büyüme patikası, ülkemizin yatırım, istihdam ve üretim dinamiklerini ivmelendirecektir."
Nefes aldık ancak tehlike geçmedi
Alınan son önlemlerin kısa vadeli nefes almayı sağlayacak adımlar olduğunu belirten Turan, "BES payının yüzde 30'a çıkarılması, kurumlar vergisi ve stopaj indirimi ile yatırım faiz desteğinin artırılması konularındaki düzenlemeleri doğru adımlar olarak değerlendiriyoruz. Diğer taraftan acil bir önlem olarak alınan 'Kur Korumalı TL Vadeli Mevduatı'na ilişkin bazı endişeler taşımaktayız. Türk Lirası'nın değerinin korunması için önlem alınmasını hiç kuşkusuz değerli buluyoruz. Ancak kur farkını karşılayacak olan Hazine'nin üstlendiği bu yeni yük, ekonomide yeni sorunlar yaratabilir. Kur, enflasyon, politika faizi gibi parametreleri de göz önünde bulundurduğumuzda, kur farkı için yalnızca 2022 yılı için 200 milyar TL'nin üzerinde ek bir yük oluşabilir. Bu süreçte yüksek seyreden enflasyonun daha da artması ise gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştirir. Dolayısıyla 2022 yılında enflasyonla mücadeleyi odak olarak belirlemeli ve topyekûn bir mücadele vermeliyiz. Artık Türkiye ekonomisinin geçici pansumanlara değil kalıcı bir tedaviye ihtiyacı var."
Şirketlerin finansman ihtiyacı arttı
Döviz kurundaki istikrarsızlığın işletme sermayesi ihtiyacını artırdığını vurgulayan Turan, "Ekonomideki mal ve hizmet alışverişlerini mümkün kılan fiyat oluşumunun temel öğesi döviz kurudur. Kurlardaki istikrarsızlık ticaret esnasındaki fiyat oluşumuna imkân vermediği için üretim, iç piyasadaki alışveriş ve dış ticaret durma noktasına geldi, mali kesimdeki işlemler beklemeye geçti. Özellikle işletme sermayesi ihtiyacının giderek arttığını gözlemliyor, üyelerimizden de bu doğrultuda dönüşler alıyoruz. Öyle ki başta tekstil ve gıda olmak üzere ham madde ithalatı ile ihracat yapan tüm sektörlerimizde faaliyet gösteren firmalarımızın işletme sermayesi ihtiyacı, 2021 yılının başına göre tam dört kat artış gösterdi" açıklamasında bulundu.
İş dünyası ucuz maliyetli kredi bekliyor
Yaşanan tüm zorluklara rağmen Türkiye'nin elinde ihracat gibi çok önemli bir güç bulunduğunu hatırlatan Turan, şunları söyledi: "Ancak büyümenin lokomotifi olarak kabul edebileceğimiz ihracattaki artışın sürdürülebilir olması için katma değeri yüksek markalı ürünlere odaklanarak, yüksek teknoloji ve orta-yüksek teknoloji ürünlerin payını artırmalıyız. Öte yandan ithalata bağlı ihracat yapımızdan dolayı döviz kuru artışı maliyetlere yansıyor. Bu da sanayicideki yatırım iştahının kırılmasına neden oluyor. Şu anda iş dünyasında, özellikle yatırım ve ihracat odaklı şirketlerde ucuz maliyetli kredi kanallarının açılmasına yönelik büyük bir beklenti var. Kamu bankaları düşük faiz oranları vermelerine rağmen kredi kullandırmada iştahsız davranıyor. Özel bankaların yüzde 35'lere varan faiz oranları vermesi de reel sektörün finansmana erişim kanallarını kapatıyor."
Ucuz işgücü ülkesi olmamalıyız
Katma değeri yüksek bir ekonomiye geçmek için Türkiye'nin 'Orta Gelir', 'Orta Demokrasi' ve 'Orta Eğitim' tuzaklarından kurulması gerektiğini de belirten Turan, "Ülkemizin dünya ekonomisinden aldığı pay 40 yıldır yüzde 0.85 ile yüzde 1 arasında gidip geliyor. Son 30 yıldır büyüme yolculuğumuz ciddi gelgitler yaşadı. Tüm bunları göz önünde bulundurarak dünyanın en ucuz ülkesi, en ucuz iş gücü olmaktan çıkıp, toplam faktör verimliliğine odaklanmalıyız. Aslında bunu başaracak insan gücüne ve altyapıya da sahibiz. Ancak insan kaynağımızın niteliğini artıracak, çağın gerektirdiği bilgi-beceri ve yetkinlik seti ile donatacak bir eğitim sistemine ihtiyacımız var" dedi.
Türkiye'nin risk primi çok yüksek
Türkiye'nin yaşadığı sorunların ortada olduğunu, bu nedenle vakit kaybetmeden çözümlere odaklanılması gerektiğini ifade eden Orhan Turan, "Ekonomik ve toplumsal refahı sağlamanın yolu, her şeyden önce güveni ve istikrarı artırırken, ülke risk primini düşürmekten geçiyor. Özellikle faiz indirimi kararlarının ardından ülke risk primimizin 600 puanı aştığı bir ortamda iş dünyasının yatırım iştahı ile birlikte uluslararası yatırımcıların duyduğu güven de giderek azaldı. Halbuki günümüzde ekonomiler güven ve istikrar üstüne inşa ediliyor, kalkınma için ekonomik faaliyetler tek başına yeterli görünmüyor."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.