Tarih boyunca Hıristiyan Batı dünyası Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için çok yönlü bir çabanın içine girmiştir. Bu çabaların sonuncusu "Dinlerarası Diyalog" projesidir. Özellikle 1990'lı yıllarda hız vererek devam etmektedir. Bu planda asıl amaç, İncil'i yayma, tanıtma ve sevdirme olup, misyonerliğe yardımcı olmaktır.
Yüzyıllardır emperyalizmin acımasızlığına seyirci kalmış bir Hıristiyanlık, hali hazırda insanlığın baş belası olan siyonizmin onaylayıcısı olan Yahudiliğin İslamiyet'le yakınlaştırılmaya çalışılmasının altında yatan neden, Ortadoğu merkezli anti-emperyalist İslam direnişidir. Bu direnişi kırmak, Sovyet Rusya'dan arta kalan topraklarda yeşil misyonerlik faaliyetleriyle, halkların küreselleşme sürecine eklenmesi çabasıdır.
Bir kere Hıristiyan dünyasının Türkiye'den beklentileri vardır. Bu beklentilerin temeli ise, Hıristiyan tarihinde önemli kutsal merkezler durumundaki Anadolu topraklarında inanç turizmi adı altında buna paralel olarak da başta Kapadokya olmak üzere bir çok merkezde Hıristiyan mahalleleri kurup, buralarda Hıristiyanların sürekli iskanını sağlamaktır. Ayrıca son otuz yılda toplum yaşamında gerek toplumsal, gerekse siyasi açıdan İslami bilinçlenmenin ciddi bir trend yapması dinlerarası diyalogun merkez üssünün Türkiye olmasına yol açmıştır. Ve devamında yüzyıllardır hayallerini süsleyen Anadolu topraklarının Hıristiyan anayurdu yapılması niyetidir.
Dinlerarası diyalog, hak din olan İslam'ı batıl olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve benzeri dinlere eşitlemeyi amaçlamaktadır. Din adına hüküm koyma, insana ait bir yetki değildir. O yetki ancak Allah'a (C.C) aittir. Son zamanlarda "İbrahimi dinler" tabirini Müslümanların gündemine yerleştirmeye çalışanlar, Batı sapıklığının öncülüğünde "indirilmiş din"den "uydurulmuş din"e geçişi sağlamayı amaçlamaktadır.
Hak din olan İslam dinini, batıl olan diğer dinlerle uzlaştırmak amacı güdülüyor. Unutulmamalıdır ki, uzlaşmada karşılıklı tavizler ve fedakarlıklarda bulunulur. Eğer bir Müslüman Yahudilik ve Hıristiyan dinleri hatrına İslam dininin herhangi bir hükmünden taviz veya fedakarlıkta bulunursa, İslam dininden istifa etmiş gibi olur. Dinlerarası diyalog toplantılarında Müslümanları temsilen iştirak eden resmi veya gayri resmi temsilciler, Hıristiyan temsilci tarafından yapılan "Yahudi, Hıristiyan ve Müsümanlar yok hepimiz aynı Allah'ın çocuklarıyız" açıklamasını takdir, tebrik ve alkışlayarak onaylamışlardır. Bu da bize göstermektedir ki, dinlerarası diyalog, kilise kültürünün Müslümanlara nakledilip kabul ettirilmesidir. Dinlerarası diyalog, oryantalistler tarafından, İslam ümmetine ve ümmetin maddi ve manevi kaynaklarına yönelik sömürü ve sömürgeciliği kolaylaştırmak amacıyla misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde icad edilmiş, sinsi ve alçakça bir tuzaktır.
Dinlerarası diyalogun başka bir amacı da, Hıristiyan Batıyı, Müslümanlara sevdirmektir. Oysa barbarlık, vahşilik konularında tarihte örneklerine sıkça rasladığımız Batının sevilecek bir yönünün olmadığı aşikardır. Sevdirilmesi gereken bir şey varsa o da Sevgili Peygamberimiz ve İslam dinidir. Sevgili Peygamberimiz, Mekke'yi kan dökmeden fethediğinde o zaman ki Mekke'nin yöneticilerini, komutanlarını ve halkını toplamış ve o güne dek yaptıklarından hesaba çekilmeyeceklerini, hür olduklarını, mallarına, canlarına dokunulmayacağına duyurmuştur.
Kısacası dinlerarası diyalogun amacı Hıristiyan Batıyı telkin ve ittifat yoluyla Müslümanın inancını elinden alıp Hıristiyanlaştırmaktır. Bakınız İngiliz misyoner Humpher, İngiliz Sömürge Bakanlığı'nda İngiltere, Fransa ve Rusya'nın hazır bulunduğu bir toplantıda şu kararın alındığını ifade eder: "Her ne suretle olursa olsun Müslüman kuvvetlerini kırmak... Bunun da en güzel yolu aralarında nifak ve tefrika çıkarmaktır. İmanlarını zayıflatmak için her çareye başvurulacaktır. İmanları ellerinden alınıp tıpkı Endülüs gibi İslam dünyası da Hıristiyanlaştırılacaktır..."
(Hatırat-ı Humpher, sy. 13)
Günümüzdeki dinlerarası diyalog yıllar önce alınan bu sinsi ve alçakça kararın pratiğe geçirilmesidir. 1964'te Vatikan'da Paul IV Hıristiyan olmayanlarla ilgili bir sekreterya oluşturdu. Daha sonra bu ünitenin adı PCID (Pontifical Council for İntereligious Dilogue) Türkçesi: "Papalık Dinlerarası Diyalog Konseyi. Yıllar sonra Batı bu konseyin çalışmaları sonucu İslam ülkelerinde kendilerine bir takım kişi ve gruplardan muhatap buldu. Artık müşterek bir din, (uydurulmuş) Allah'ın karışmadığı (haşa) akaidsiz, sünnetsiz, hatta Muhhamedsiz bir din oluşturma çabasına girdiler. Sonbaharla birlikte başka ABD olmak üzere Batı, İslam ülkelerinde hilafeti dillendirmeye başlayacaklardır.
İşte Hıristiyan Batı'nın İslam dünyası ve bu güzel Anadolu topraklarındaki emel ve idealleri bunlardır. Dinlerarası diyalog, İslam dinini topyekün imha planıdır. Maalesef iktidardaki AKP'nin de resmi ideolijisi durumuna gelen bu sinsi plana karşı duyarlı olunmalıdır. Bunun için iş işten geçmeden, millet olarak bu derin, tehlikeli ve yıkıcı oyunu görmek zorundayız.
Yüzyıllardır emperyalizmin acımasızlığına seyirci kalmış bir Hıristiyanlık, hali hazırda insanlığın baş belası olan siyonizmin onaylayıcısı olan Yahudiliğin İslamiyet'le yakınlaştırılmaya çalışılmasının altında yatan neden, Ortadoğu merkezli anti-emperyalist İslam direnişidir. Bu direnişi kırmak, Sovyet Rusya'dan arta kalan topraklarda yeşil misyonerlik faaliyetleriyle, halkların küreselleşme sürecine eklenmesi çabasıdır.
Bir kere Hıristiyan dünyasının Türkiye'den beklentileri vardır. Bu beklentilerin temeli ise, Hıristiyan tarihinde önemli kutsal merkezler durumundaki Anadolu topraklarında inanç turizmi adı altında buna paralel olarak da başta Kapadokya olmak üzere bir çok merkezde Hıristiyan mahalleleri kurup, buralarda Hıristiyanların sürekli iskanını sağlamaktır. Ayrıca son otuz yılda toplum yaşamında gerek toplumsal, gerekse siyasi açıdan İslami bilinçlenmenin ciddi bir trend yapması dinlerarası diyalogun merkez üssünün Türkiye olmasına yol açmıştır. Ve devamında yüzyıllardır hayallerini süsleyen Anadolu topraklarının Hıristiyan anayurdu yapılması niyetidir.
Dinlerarası diyalog, hak din olan İslam'ı batıl olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve benzeri dinlere eşitlemeyi amaçlamaktadır. Din adına hüküm koyma, insana ait bir yetki değildir. O yetki ancak Allah'a (C.C) aittir. Son zamanlarda "İbrahimi dinler" tabirini Müslümanların gündemine yerleştirmeye çalışanlar, Batı sapıklığının öncülüğünde "indirilmiş din"den "uydurulmuş din"e geçişi sağlamayı amaçlamaktadır.
Hak din olan İslam dinini, batıl olan diğer dinlerle uzlaştırmak amacı güdülüyor. Unutulmamalıdır ki, uzlaşmada karşılıklı tavizler ve fedakarlıklarda bulunulur. Eğer bir Müslüman Yahudilik ve Hıristiyan dinleri hatrına İslam dininin herhangi bir hükmünden taviz veya fedakarlıkta bulunursa, İslam dininden istifa etmiş gibi olur. Dinlerarası diyalog toplantılarında Müslümanları temsilen iştirak eden resmi veya gayri resmi temsilciler, Hıristiyan temsilci tarafından yapılan "Yahudi, Hıristiyan ve Müsümanlar yok hepimiz aynı Allah'ın çocuklarıyız" açıklamasını takdir, tebrik ve alkışlayarak onaylamışlardır. Bu da bize göstermektedir ki, dinlerarası diyalog, kilise kültürünün Müslümanlara nakledilip kabul ettirilmesidir. Dinlerarası diyalog, oryantalistler tarafından, İslam ümmetine ve ümmetin maddi ve manevi kaynaklarına yönelik sömürü ve sömürgeciliği kolaylaştırmak amacıyla misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde icad edilmiş, sinsi ve alçakça bir tuzaktır.
Dinlerarası diyalogun başka bir amacı da, Hıristiyan Batıyı, Müslümanlara sevdirmektir. Oysa barbarlık, vahşilik konularında tarihte örneklerine sıkça rasladığımız Batının sevilecek bir yönünün olmadığı aşikardır. Sevdirilmesi gereken bir şey varsa o da Sevgili Peygamberimiz ve İslam dinidir. Sevgili Peygamberimiz, Mekke'yi kan dökmeden fethediğinde o zaman ki Mekke'nin yöneticilerini, komutanlarını ve halkını toplamış ve o güne dek yaptıklarından hesaba çekilmeyeceklerini, hür olduklarını, mallarına, canlarına dokunulmayacağına duyurmuştur.
Kısacası dinlerarası diyalogun amacı Hıristiyan Batıyı telkin ve ittifat yoluyla Müslümanın inancını elinden alıp Hıristiyanlaştırmaktır. Bakınız İngiliz misyoner Humpher, İngiliz Sömürge Bakanlığı'nda İngiltere, Fransa ve Rusya'nın hazır bulunduğu bir toplantıda şu kararın alındığını ifade eder: "Her ne suretle olursa olsun Müslüman kuvvetlerini kırmak... Bunun da en güzel yolu aralarında nifak ve tefrika çıkarmaktır. İmanlarını zayıflatmak için her çareye başvurulacaktır. İmanları ellerinden alınıp tıpkı Endülüs gibi İslam dünyası da Hıristiyanlaştırılacaktır..."
(Hatırat-ı Humpher, sy. 13)
Günümüzdeki dinlerarası diyalog yıllar önce alınan bu sinsi ve alçakça kararın pratiğe geçirilmesidir. 1964'te Vatikan'da Paul IV Hıristiyan olmayanlarla ilgili bir sekreterya oluşturdu. Daha sonra bu ünitenin adı PCID (Pontifical Council for İntereligious Dilogue) Türkçesi: "Papalık Dinlerarası Diyalog Konseyi. Yıllar sonra Batı bu konseyin çalışmaları sonucu İslam ülkelerinde kendilerine bir takım kişi ve gruplardan muhatap buldu. Artık müşterek bir din, (uydurulmuş) Allah'ın karışmadığı (haşa) akaidsiz, sünnetsiz, hatta Muhhamedsiz bir din oluşturma çabasına girdiler. Sonbaharla birlikte başka ABD olmak üzere Batı, İslam ülkelerinde hilafeti dillendirmeye başlayacaklardır.
İşte Hıristiyan Batı'nın İslam dünyası ve bu güzel Anadolu topraklarındaki emel ve idealleri bunlardır. Dinlerarası diyalog, İslam dinini topyekün imha planıdır. Maalesef iktidardaki AKP'nin de resmi ideolijisi durumuna gelen bu sinsi plana karşı duyarlı olunmalıdır. Bunun için iş işten geçmeden, millet olarak bu derin, tehlikeli ve yıkıcı oyunu görmek zorundayız.
İsmail B. Bir / diğer yazıları
- Dinlerarası diyalog tehlikesi / 21.07.2004