Esasen İslam'ın ahlakî hükümleri ile sosyal hayata dair hükümlerini ayırmak zaten mümkün değildir. İslamiyet'in ahlak hükümlerini geçmişte bir cemiyet yani sahabe topluluğu yaşamıştır.
Bu döneme Nur Asrı denmiştir. O ahlakî hükümleri yaşayan fertler bir cemiyeti meydana getirmişlerdir. Bu fertlerin yaşadığı cemiyette de İslam'ın sosyal hükümleri, kural ve kaideleri vardır. Asr-ı Saadette de bu yaşanmıştır. O sosyal kuralların olmadığı yerde, o ahlakı da bulmak mümkün değildir.İslam'ın ceza sistemi de aynı çerçevede değerlendirilmelidir. Tarihselliği savunanların bir kısmı İslam'da bazı suçlara ağır cezalar verilmesinin sebebini bu hükümlerin indiği cemiyetin şartlarına bağlarlar. Ve günümüzde başka ceza yöntemlerinin de aynı caydırıcılık fonksiyonunu icra edebileceğini söylemek suretiyle İslamî cezaların bugün geçerli olamayacağını iddia ederler.Cahiliyye devri Arapları kumar oynayan, içki içen her türlü ahlaksızlığı normal kabul eden, zulmün, haksızlığın, ribânın hakim olduğu bir cemiyetin insanlarıydı. Tarihselcilerin iddiasının tam aksine İslam'ın ceza hükümleri bu derece cahil ve hakikatlerden habersiz insanlara inmemiştir. Zira bu seviyedeki insana ceza değil, onu ancak eğitmiş belli bir seviyeye yükselmiştir. Ceza dönemi de insanın kemalata eriştiği döneme ait kurallardır. İslamiyet de bunu yapmıştır. Resulullah (sav), Mekke döneminde her türlü ölçüden ve ahlakî değerden mahrum bulunan insanları, bir olan Allah'a imana çağırmış, onları kulluk yolunda ibadet ve zikirle eğitmiş ve neticede o fertlerden eşsiz bir cemiyet ve cemiyet nizamı vücuda getirmiştir. Bu devre Medine dönemidir ki, İslam'ın muamelatla (yani sosyal hayatla) ilgili hükümleri ve ceza ayetlerinin hepsi bu devrede nâzil olmuştur. Bu hükümler herkesin birbirinin elinden ve dilinden emin bulunduğu huzurun, barışın, kardeşliğin hâkim olduğu, insanların evlerini, dükkanlarını kilitlemeden geceledikleri bir cemiyete inmiştir. Hükümler bu huzuru, bu düzeni, bu asayişi bozmaya kalkışanlara yöneliktir.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Bu döneme Nur Asrı denmiştir. O ahlakî hükümleri yaşayan fertler bir cemiyeti meydana getirmişlerdir. Bu fertlerin yaşadığı cemiyette de İslam'ın sosyal hükümleri, kural ve kaideleri vardır. Asr-ı Saadette de bu yaşanmıştır. O sosyal kuralların olmadığı yerde, o ahlakı da bulmak mümkün değildir.İslam'ın ceza sistemi de aynı çerçevede değerlendirilmelidir. Tarihselliği savunanların bir kısmı İslam'da bazı suçlara ağır cezalar verilmesinin sebebini bu hükümlerin indiği cemiyetin şartlarına bağlarlar. Ve günümüzde başka ceza yöntemlerinin de aynı caydırıcılık fonksiyonunu icra edebileceğini söylemek suretiyle İslamî cezaların bugün geçerli olamayacağını iddia ederler.Cahiliyye devri Arapları kumar oynayan, içki içen her türlü ahlaksızlığı normal kabul eden, zulmün, haksızlığın, ribânın hakim olduğu bir cemiyetin insanlarıydı. Tarihselcilerin iddiasının tam aksine İslam'ın ceza hükümleri bu derece cahil ve hakikatlerden habersiz insanlara inmemiştir. Zira bu seviyedeki insana ceza değil, onu ancak eğitmiş belli bir seviyeye yükselmiştir. Ceza dönemi de insanın kemalata eriştiği döneme ait kurallardır. İslamiyet de bunu yapmıştır. Resulullah (sav), Mekke döneminde her türlü ölçüden ve ahlakî değerden mahrum bulunan insanları, bir olan Allah'a imana çağırmış, onları kulluk yolunda ibadet ve zikirle eğitmiş ve neticede o fertlerden eşsiz bir cemiyet ve cemiyet nizamı vücuda getirmiştir. Bu devre Medine dönemidir ki, İslam'ın muamelatla (yani sosyal hayatla) ilgili hükümleri ve ceza ayetlerinin hepsi bu devrede nâzil olmuştur. Bu hükümler herkesin birbirinin elinden ve dilinden emin bulunduğu huzurun, barışın, kardeşliğin hâkim olduğu, insanların evlerini, dükkanlarını kilitlemeden geceledikleri bir cemiyete inmiştir. Hükümler bu huzuru, bu düzeni, bu asayişi bozmaya kalkışanlara yöneliktir.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.