‘İşareti olmayan yolda yürüyorsun’
Hz. Ali (a.s.), Muaviye’ye buyurdu ki: “Durmadan akan, çamura benzeyen cıvık ve kaygan bir yerde veya yolu tanımadan çöllerde yürüyen kimse gibisin. Sana çok uzak ve ulaşması zor olan bir zirveye yükselmeye çalışıyorsun, işareti olmayan yolda yürüyorsun”
03.06.2023 10:30:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





Hz. Ali (a.s.), Muaviye'ye yazdığı bir mektupta buyurdu ki:
"Şimdi senin gözlerini açıp görülen şeylerden faydalanman zamanıdır. Fakat sen bâtıl iddialara girişerek, halkı yalanlarla kandırarak; yalanla senden yüce olan makama erişmek ve başkasına öngörülmüş şeyleri almak istemekle haktan kaçarak, senden öncekilerin yolunu tuttun. Göğsüne dolana, kulağının duyduğuna tâbi olman etinden ve kanından daha gerekliyken inatla bu davaya giriştin. Haktan sonra dalaletten başka ne var! Apaçık beyandan sonra ancak şüpheye düşmek var! Şüpheden ve şüpheye bürünmekten sakın! Nicedir bu fırsatı kollayan fitne, hakikati bâtılla gizlemek için perdelerini salmış, karanlığıyla gözleri örtmüştür.
Bana, çeşitli üsluplara dolu, çeşitli manalara gelen, barışa yönelme gücü zayıf olan, ilme ve akla dayanmayan, senden başkasının anlatmadığı masallarla dolu mektubun geldi. Durmadan akan, çamura benzeyen cıvık ve kaygan bir yerde veya yolu tanımadan çöllerde yürüyen kimse gibisin. Sana çok uzak ve ulaşması zor olan bir zirveye yükselmeye çalışıyorsun, işareti olmayan yolda yürüyorsun. Yükseklerde uçan kartal aciz kalır, gökteki en uzak parlak yıldızlar kadar da yüksektir. Benden sonra gelip şu veya bu şekilde Müslümanların basına musallat olmandan, onlardan birinin işini sözle veya anlaşma ile sana yaptırmaktan Allah'a sığınırım. Şimdiden kendini hazırla da işine çözüm bul; yanlış yaparsan Allah'ın kulları, sana karşı harekete geçer, çözüm kapıları yüzüne kapanır ve bugün senden kabul ettikleri şeyi (özrü) artık kabul etmezler. Ve's-Selam."
* * *
Abdullah b. Abbas'a yazdığı mektupta ise şöyle buyurmuştur:
"(Ey Abdullah b. Abbas!) Kişi bazen sonunda kendisine nasip olacak şey için sevinir ve bazen de kendisine ulaşması mukadder olmayan şey için hüzün duyar. Dünyada kendin için elde ettiğin en faziletli şey, bir lezzete ulaşmak veya öfkeni dindirmek olmasın. (Dünyadan nefsin için elde ettiğin en faziletli şey,) Bâtılı söndürmek ve hakkı ihya etmek olsun.
Sevincin önceden yapmış olduğun iyi amellerden; üzüntü ve kederin ise, terk edip yerine getirmediklerinden ötürü olsun. Tüm himmetin ise, ölümden sonrası (ahiret) için olsun."
(Nehcü'l-Belağa'dan...)
"Şimdi senin gözlerini açıp görülen şeylerden faydalanman zamanıdır. Fakat sen bâtıl iddialara girişerek, halkı yalanlarla kandırarak; yalanla senden yüce olan makama erişmek ve başkasına öngörülmüş şeyleri almak istemekle haktan kaçarak, senden öncekilerin yolunu tuttun. Göğsüne dolana, kulağının duyduğuna tâbi olman etinden ve kanından daha gerekliyken inatla bu davaya giriştin. Haktan sonra dalaletten başka ne var! Apaçık beyandan sonra ancak şüpheye düşmek var! Şüpheden ve şüpheye bürünmekten sakın! Nicedir bu fırsatı kollayan fitne, hakikati bâtılla gizlemek için perdelerini salmış, karanlığıyla gözleri örtmüştür.
Bana, çeşitli üsluplara dolu, çeşitli manalara gelen, barışa yönelme gücü zayıf olan, ilme ve akla dayanmayan, senden başkasının anlatmadığı masallarla dolu mektubun geldi. Durmadan akan, çamura benzeyen cıvık ve kaygan bir yerde veya yolu tanımadan çöllerde yürüyen kimse gibisin. Sana çok uzak ve ulaşması zor olan bir zirveye yükselmeye çalışıyorsun, işareti olmayan yolda yürüyorsun. Yükseklerde uçan kartal aciz kalır, gökteki en uzak parlak yıldızlar kadar da yüksektir. Benden sonra gelip şu veya bu şekilde Müslümanların basına musallat olmandan, onlardan birinin işini sözle veya anlaşma ile sana yaptırmaktan Allah'a sığınırım. Şimdiden kendini hazırla da işine çözüm bul; yanlış yaparsan Allah'ın kulları, sana karşı harekete geçer, çözüm kapıları yüzüne kapanır ve bugün senden kabul ettikleri şeyi (özrü) artık kabul etmezler. Ve's-Selam."
* * *
Abdullah b. Abbas'a yazdığı mektupta ise şöyle buyurmuştur:
"(Ey Abdullah b. Abbas!) Kişi bazen sonunda kendisine nasip olacak şey için sevinir ve bazen de kendisine ulaşması mukadder olmayan şey için hüzün duyar. Dünyada kendin için elde ettiğin en faziletli şey, bir lezzete ulaşmak veya öfkeni dindirmek olmasın. (Dünyadan nefsin için elde ettiğin en faziletli şey,) Bâtılı söndürmek ve hakkı ihya etmek olsun.
Sevincin önceden yapmış olduğun iyi amellerden; üzüntü ve kederin ise, terk edip yerine getirmediklerinden ötürü olsun. Tüm himmetin ise, ölümden sonrası (ahiret) için olsun."
(Nehcü'l-Belağa'dan...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.