Bundan on yıl önceydi. Haçlılar yine İslam coğrafyasına geldi. Yaktılar, yıktılar. Babalarının, annelerinin önünde evlatlarını kurşuna dizdiler. Kocalarının gözleri önünde hanımlarına, kızlarına tecavüz ettiler. 9 yaşından 65 yaşına kadar binlerce Müslüman kadının ırzına geçildi. Tecavüze uğrayan erkekler bunu açıklamadan intihar ettiler.
Camiler yakıldı, yıkıldı. Yerine top sahası, karargah yapıldı. Namaz esnasında camiler basıldı. İnsanlara vahşetin en vahşisi uygulandı. Çırılçıplak soyulan insanlara en adi işkenceler yapıldı. Bu insanlar köpeklere parçalatıldı. Bu insanlarla haçlı ABD ve AB askerleri (kadın-erkek) fotoğraflar çektirdi.
Bu zulümlerinden, insanlık dışı vahşetlerinden utanmak bir tarafa onur duyduklarını anlattılar.
ABD’nin eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld; “Uzun ve zor bir iş olan 25 milyon Iraklının özgürleştirilmesi 10 yıl önce başladı. Bu tarihi olayda yer alan herkes saygımızı ve teşekkürümüzü hak ediyor” dedi.
Tony Blair Irak işgalinden dolayı herhangi bir pişmanlığı olup olmadığı sorusuna; “Dev katliamlar yapan bir canavarı devirmekten nasıl pişman olabilirsiniz ki?” diyor.
Evet, haçlı tarih boyunca böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. Allah’ın gazabı onlara ve onları dost edinenlere olsun…
Irak vahşetinin vahim boyutlarından bir diğeri ise tarihe yön veren, her daim haçlı karşısında olan Türk Milleti, bu haçlı vahşetine sessiz kalmış, tepkisiz hale getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, haçlı safında topraklarını ve hava sahasını bu haçlı güçlerine açmıştır.
Siyasette ise amaçlarını gök kubbede hoş bir seda bırakmak, diye açıklayanlar bu vahşete ortak olmuştur.
Biz, millete rağmen hiçbir adım atmayız, diyenler bu vahşetin ortağıdır.
Ağızlarından din, iman, ümmet düşmeyenler, ümmetin katledilmesine ortak olmuştur.
Dicle kenarındaki koyunların hesabını yapanlar, Müslüman kanının hesabını yapmamış, bedelini düşünmemiştir.
Bu anlayışlar maalesef memur maaşı ile Müslüman kanını, canını tartmış ve haçlı safında parayı tercih etmişlerdir.
Evet, Irak katliamı üzerinden 10 yıl geçti. O günlerde AKP iktidarı, Türkiye için 3 kırmızıçizgiden bahsediyordu.
1- Irak’ın toprak bütünlüğü asla bozulmamalıdır.
2- Musul-Kerkük-Süleymaniye bölgesinde, yani Türkmenlerin çoğunlukta olduğu bölgede nüfus yapısının değiştirilmeye kalkışılmaması
3- Bir Kürt Devleti’nin kurulmasına izin verilmemesi.
Bu çizgilerin hepsi yemyeşil oldu. Irak ikiye bölündü, üçe bölünmek üzere. Her gün yine bombalar patlıyor, insanlar ölüyor.
Musul-Kerkük-Süleymaniye’de nüfus asimilasyonu AKP’nin gözü önünde yapıldı. AKP’li müteahhitler bizzat giderek bu şehirleri ihya ettiler.
Barzani liderliğinde bir Kürt devleti kuruldu. Erdoğan hükümeti bu devleti resmi muhatap aldı, liderini gurur duyarak kongresine davet etti.
1 Mart tezkeresinin üzerinden 10 yıl geçti. Kanunen açıklanmasında bir sakınca kalmadı. Muhalefet partileri bir iki kez bu konuyu gündem etti. Erdoğan iktidarı kabul etmedi. Bakalım, muhalefet partileri bu ısrarlarını sürdürüp, o tarihte milletin Meclisinde, kim ne demiş, kimin safında durmuş olduğunu milletle gösterebilecek mi? Yoksa muhalefette, iktidarın duruşuna ortak mı olacak?
Şimdi aynı oyun Suriye’de oynanıyor. Irak’ta pasif pozisyonda haçlı ABD ve AB’nin yanında olan Erdoğan ve hükümeti şimdilerde Suriye konusunda ortaklarından daha aktif bir görüntü veriyor.
Dedim ya! Senaryo aynı. Zalim Saddam, Zalim Esad. Kimyasalları var. Halka zulmediyorlar. Bu halklara özgürlük götüreceğiz, demokrasi götüreceğiz vs.
Karşılığında ne alacaksınız? Can mı, mal mı, namus mu, ne?
Camiler yakıldı, yıkıldı. Yerine top sahası, karargah yapıldı. Namaz esnasında camiler basıldı. İnsanlara vahşetin en vahşisi uygulandı. Çırılçıplak soyulan insanlara en adi işkenceler yapıldı. Bu insanlar köpeklere parçalatıldı. Bu insanlarla haçlı ABD ve AB askerleri (kadın-erkek) fotoğraflar çektirdi.
Bu zulümlerinden, insanlık dışı vahşetlerinden utanmak bir tarafa onur duyduklarını anlattılar.
ABD’nin eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld; “Uzun ve zor bir iş olan 25 milyon Iraklının özgürleştirilmesi 10 yıl önce başladı. Bu tarihi olayda yer alan herkes saygımızı ve teşekkürümüzü hak ediyor” dedi.
Tony Blair Irak işgalinden dolayı herhangi bir pişmanlığı olup olmadığı sorusuna; “Dev katliamlar yapan bir canavarı devirmekten nasıl pişman olabilirsiniz ki?” diyor.
Evet, haçlı tarih boyunca böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. Allah’ın gazabı onlara ve onları dost edinenlere olsun…
Irak vahşetinin vahim boyutlarından bir diğeri ise tarihe yön veren, her daim haçlı karşısında olan Türk Milleti, bu haçlı vahşetine sessiz kalmış, tepkisiz hale getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, haçlı safında topraklarını ve hava sahasını bu haçlı güçlerine açmıştır.
Siyasette ise amaçlarını gök kubbede hoş bir seda bırakmak, diye açıklayanlar bu vahşete ortak olmuştur.
Biz, millete rağmen hiçbir adım atmayız, diyenler bu vahşetin ortağıdır.
Ağızlarından din, iman, ümmet düşmeyenler, ümmetin katledilmesine ortak olmuştur.
Dicle kenarındaki koyunların hesabını yapanlar, Müslüman kanının hesabını yapmamış, bedelini düşünmemiştir.
Bu anlayışlar maalesef memur maaşı ile Müslüman kanını, canını tartmış ve haçlı safında parayı tercih etmişlerdir.
Evet, Irak katliamı üzerinden 10 yıl geçti. O günlerde AKP iktidarı, Türkiye için 3 kırmızıçizgiden bahsediyordu.
1- Irak’ın toprak bütünlüğü asla bozulmamalıdır.
2- Musul-Kerkük-Süleymaniye bölgesinde, yani Türkmenlerin çoğunlukta olduğu bölgede nüfus yapısının değiştirilmeye kalkışılmaması
3- Bir Kürt Devleti’nin kurulmasına izin verilmemesi.
Bu çizgilerin hepsi yemyeşil oldu. Irak ikiye bölündü, üçe bölünmek üzere. Her gün yine bombalar patlıyor, insanlar ölüyor.
Musul-Kerkük-Süleymaniye’de nüfus asimilasyonu AKP’nin gözü önünde yapıldı. AKP’li müteahhitler bizzat giderek bu şehirleri ihya ettiler.
Barzani liderliğinde bir Kürt devleti kuruldu. Erdoğan hükümeti bu devleti resmi muhatap aldı, liderini gurur duyarak kongresine davet etti.
1 Mart tezkeresinin üzerinden 10 yıl geçti. Kanunen açıklanmasında bir sakınca kalmadı. Muhalefet partileri bir iki kez bu konuyu gündem etti. Erdoğan iktidarı kabul etmedi. Bakalım, muhalefet partileri bu ısrarlarını sürdürüp, o tarihte milletin Meclisinde, kim ne demiş, kimin safında durmuş olduğunu milletle gösterebilecek mi? Yoksa muhalefette, iktidarın duruşuna ortak mı olacak?
Şimdi aynı oyun Suriye’de oynanıyor. Irak’ta pasif pozisyonda haçlı ABD ve AB’nin yanında olan Erdoğan ve hükümeti şimdilerde Suriye konusunda ortaklarından daha aktif bir görüntü veriyor.
Dedim ya! Senaryo aynı. Zalim Saddam, Zalim Esad. Kimyasalları var. Halka zulmediyorlar. Bu halklara özgürlük götüreceğiz, demokrasi götüreceğiz vs.
Karşılığında ne alacaksınız? Can mı, mal mı, namus mu, ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025