ODAK / Ali Haydar AKTAŞ
ABD'nin Irak'a müdahalesi uzun zamandan beri konuşuluyor. Doğrusunu isterseniz ABD Irak'a hangi gerekçeyle müdahale edecek anlamış değilim. Şayet kimyasal ve biyolojik silahlar bahane edilip Irak'a vurulacaksa, bu silahların en güçlüsü İsrail'in elinde bulunuyor, hatta nükleer silahı da var. Demek, burada silah bahane.
Kaldı ki, birinci çıkarmadan bu tarafa Irak'ta açlık, yoksulluk, perişanlık hakim durumdadır.
Ekonomik hayat her gün gittikçe zayıflamakta, bir önceki yılı ister hale getirmektedir. Başka bir ifadeyle Saddam'ın, bir atımlık barutu kalmıştır.
Demek ki, Saddam bahane, gaye ve maksat farklıdır.
Peki, ne olabilir?
Saddam'ın yaşadığı coğrafyadan hareketle düşünecek olursak, İngilizler'in dünyaya hakimiyeti döneminde yetiştirilmiş ajanlar ve misyonerler Hicaz Bölgesi coğrafyasına Sömürgecilik Bakanlığı tarafından gönderilmiş, Osmanlı'yı yok etmenin hesapları geniş bir surette İngilizler tarafından yapılmıştı.
Bu konuda İngilizler muradına erdiler. Şimdi İngilizler'in gayesini devam ettiren Amerika Birleşik Devletleri var.
Her ne kadar İngiltere görüntüde yok ise de, Hicaz Bölgesi coğrafyasında İngiltere ve Amerika müttefiktir.
Bu bölge yeraltı kaynaklarının çok zengin olduğu bilinen bir bölge olmakla birlikte, o coğrafyanın hakimi İsrail Devleti'nin de garantörlüğünü yapmaktadır.
Bu coğrafyaya hakim olan irade, İsrail'le menfaatleri çatışan bir ülke olursa hem İsrail için bir tehdit olur ve hem de ABD, İsrail üzerinden yapmak istediklerine muvaffak olamaz.
Yine bu bölgenin asırlar boyu Osmanlı hakimiyetiyle iç içe olması münasebetiyle, Türk milletinin bölgeye aşinalığı, halkıyla ısınıp kaynaşması sözkonusu olduğunda, İsrail için hayırlı bir netice olmayacaktır.
Fırat ve Dicle Havzalarını da işin içine katarsak, tarihî Mezopotamya Bölgesi Arz-ı Mev'ud olarak bilinen bir coğrafyadır.
Görüldüğünde bu coğrafyada yaşayan bütün topluluklar, İsrail için bir tehdit oluşturmakta; ayrıca İngiltere ve ABD'nin menfaatlerine engel olmaktadır.
Saddam bahanesiyle bu bölgeye yapılacak olan çıkarma, bu sebeplerden dolayı bölge devletlerinin tamamına yöneliktir.
Bu savaşın sadece Irak'la sınırlı olarak kalacağını zannetmek, tarihî perspektifleri gözden kaçırmak olur. Saddam işin bahanesidir...
Belki de işi bu noktaya taşıması bakımından Saddam kandırılmış ve kandırılmaya da devam edilen bir insandır.
Asıl şudur ki, şu anda bu savaşta ABD'ye fiilen yardım edecek devletler de yarın kendilerini savaşın içinde bulabilirler. Bu kaçınılmaz bir sondur.
Kürt Devleti'nin burada kurdurulmak istenmesi, Kürtler'e sahip çıkılmak istendiğinden değil; bilakis bu bölgenin sahip olduğu imkânları elde edebilme ve bu bölgeyi karıştırma projesidir. Zira, bu bölgenin karışması gerekiyor ki; İsrail, ABD ve İngiltere istediğini yapabilsin. Aksi taktirde istenilenler yapılamaz.
Türkiye açısından o bölgenin varlığı ise çok özel bir konum arzetmektedir.
Gerek coğrafyası bakımından, gerek insanı bakımından, gerekse sahip olduğu yeraltı-yerüstü kaynakları bakımından, gerek din ve kültür birliği bakımından Türk insanı ve Türkiye bu coğrafyanın kilit anahtarıdır.
Şayet hesap bu coğrafyayı elde etmek ise; mutlaka bu kilit kırılacaktır.
Bugün olur, yarın olur farketmez.
Onun için Türk siyaseti detaylarıyla bu ihtimaller üzerinde durup, tekrar ABD'nin bu bölgeye girmesine mani olmalı, her hususta bölgeyle müttefik bulunmalıdır. Zira Türkiye'nin de geleceği bu coğrafyadadır.
Türkiye buna muktedirdir. Aksi olursa acınır halimize...
ABD'nin Irak'a müdahalesi uzun zamandan beri konuşuluyor. Doğrusunu isterseniz ABD Irak'a hangi gerekçeyle müdahale edecek anlamış değilim. Şayet kimyasal ve biyolojik silahlar bahane edilip Irak'a vurulacaksa, bu silahların en güçlüsü İsrail'in elinde bulunuyor, hatta nükleer silahı da var. Demek, burada silah bahane.
Kaldı ki, birinci çıkarmadan bu tarafa Irak'ta açlık, yoksulluk, perişanlık hakim durumdadır.
Ekonomik hayat her gün gittikçe zayıflamakta, bir önceki yılı ister hale getirmektedir. Başka bir ifadeyle Saddam'ın, bir atımlık barutu kalmıştır.
Demek ki, Saddam bahane, gaye ve maksat farklıdır.
Peki, ne olabilir?
Saddam'ın yaşadığı coğrafyadan hareketle düşünecek olursak, İngilizler'in dünyaya hakimiyeti döneminde yetiştirilmiş ajanlar ve misyonerler Hicaz Bölgesi coğrafyasına Sömürgecilik Bakanlığı tarafından gönderilmiş, Osmanlı'yı yok etmenin hesapları geniş bir surette İngilizler tarafından yapılmıştı.
Bu konuda İngilizler muradına erdiler. Şimdi İngilizler'in gayesini devam ettiren Amerika Birleşik Devletleri var.
Her ne kadar İngiltere görüntüde yok ise de, Hicaz Bölgesi coğrafyasında İngiltere ve Amerika müttefiktir.
Bu bölge yeraltı kaynaklarının çok zengin olduğu bilinen bir bölge olmakla birlikte, o coğrafyanın hakimi İsrail Devleti'nin de garantörlüğünü yapmaktadır.
Bu coğrafyaya hakim olan irade, İsrail'le menfaatleri çatışan bir ülke olursa hem İsrail için bir tehdit olur ve hem de ABD, İsrail üzerinden yapmak istediklerine muvaffak olamaz.
Yine bu bölgenin asırlar boyu Osmanlı hakimiyetiyle iç içe olması münasebetiyle, Türk milletinin bölgeye aşinalığı, halkıyla ısınıp kaynaşması sözkonusu olduğunda, İsrail için hayırlı bir netice olmayacaktır.
Fırat ve Dicle Havzalarını da işin içine katarsak, tarihî Mezopotamya Bölgesi Arz-ı Mev'ud olarak bilinen bir coğrafyadır.
Görüldüğünde bu coğrafyada yaşayan bütün topluluklar, İsrail için bir tehdit oluşturmakta; ayrıca İngiltere ve ABD'nin menfaatlerine engel olmaktadır.
Saddam bahanesiyle bu bölgeye yapılacak olan çıkarma, bu sebeplerden dolayı bölge devletlerinin tamamına yöneliktir.
Bu savaşın sadece Irak'la sınırlı olarak kalacağını zannetmek, tarihî perspektifleri gözden kaçırmak olur. Saddam işin bahanesidir...
Belki de işi bu noktaya taşıması bakımından Saddam kandırılmış ve kandırılmaya da devam edilen bir insandır.
Asıl şudur ki, şu anda bu savaşta ABD'ye fiilen yardım edecek devletler de yarın kendilerini savaşın içinde bulabilirler. Bu kaçınılmaz bir sondur.
Kürt Devleti'nin burada kurdurulmak istenmesi, Kürtler'e sahip çıkılmak istendiğinden değil; bilakis bu bölgenin sahip olduğu imkânları elde edebilme ve bu bölgeyi karıştırma projesidir. Zira, bu bölgenin karışması gerekiyor ki; İsrail, ABD ve İngiltere istediğini yapabilsin. Aksi taktirde istenilenler yapılamaz.
Türkiye açısından o bölgenin varlığı ise çok özel bir konum arzetmektedir.
Gerek coğrafyası bakımından, gerek insanı bakımından, gerekse sahip olduğu yeraltı-yerüstü kaynakları bakımından, gerek din ve kültür birliği bakımından Türk insanı ve Türkiye bu coğrafyanın kilit anahtarıdır.
Şayet hesap bu coğrafyayı elde etmek ise; mutlaka bu kilit kırılacaktır.
Bugün olur, yarın olur farketmez.
Onun için Türk siyaseti detaylarıyla bu ihtimaller üzerinde durup, tekrar ABD'nin bu bölgeye girmesine mani olmalı, her hususta bölgeyle müttefik bulunmalıdır. Zira Türkiye'nin de geleceği bu coğrafyadadır.
Türkiye buna muktedirdir. Aksi olursa acınır halimize...