İnsanlar nasıl yaşarlarsa öyle ölür, nasıl ölürlerse öyle dirilir ve haşrolurlar. Bu gerçekten hareketle, biz Müslümanlar dünya ve ahiret denklemini bir kuşun iki kanadı gibi eşit şekilde sürdürmek zorundayız ki yaşamımızı ve ukbamızı mamur edebilelim. Her ne kadar hayatımızın bir bölümünü ibadetle geçirsek de diğer taraftan dünyevi ihtiyaçlarımız için çalışmak zorundayız. Zira dünyada bize verilen ömür sermayemizi bu şekilde at başı kullanmak mecburiyetindeyiz.Bu şekilde hareket ederek aslında Cenab-ı Hak'tan hem dünyada hem de ahirette iyilik istemiş oluyoruz. Cenab-ı Hak'tan dünyada istemiş olduğumuz iyilik, önce kamil bir iman, sonra o imanı birlikte yaşayacağımız dünya ve ahiret arkadaşları, hayırlı bir eş, hayırlı evlat, geçinebileceğimiz kadar helal rızık gibi sıralayabiliriz. Bu gayretimiz hem dünyada muhtaç olmadan hayatımızı idame ettirmek, hem de sonsuz alem olan Daru'l Beka'da kurtulmuş olanlardan olalım.Bizlerden istenen aslında İslam'ın temel esaslarında belirtilen yapmamız gereken ibadetler ya da kaçınmamız gereken yasaklardır ki bunlar hepimizin malumudur. Fakat günümüzün Müslümanları içler acısı halde. Helal ve haram kavramını birbirine karıştırmış durumda. Sanki helali ya da haramı ölçü olarak koyan haşa Kuran ve Ehl-i Beyt değil de tuttuğu siyasi parti ya da sözde cemaat liderleri.Açıkça söylemek gerekirse durum bu kadar vahim. İnsan inandığı gibi değil, yaşadığı gibi inanıp fikrinde olanı, doğru diye zikrediyor. Örnekleri o kadar çok ki. Doğruyu çok az görebildiğimiz için yanlışların fazlalığı maalesef doğru kabul edilir oldu. Benim partimin lideri ya da başkanım örneğin "faiz dünya gerçeği" dedi mi sen karşındaki sakallı cübbeli insana ne anlatırsan anlat ölçü olarak Kur'an ve Ehl-i Beyt çizgisinden uzak olduğu için tuttuğu liderinin doğruları onun için önde gelmektedir.İslam'ın temel esaslarını inkar etmemekle beraber hafife almak da bu inanışta varsa o şahsın imanını almaktadır. Toplum olarak geldiğimiz durum maalesef böyledir. Aslında imanı yok eden bu hastalık elbette günümüz en şiddetli hastalıklarından olan kanserden kıyaslanmayacak kadar daha tehlikelidir. En zor hastalık neticesi verilen son nefes eğer iman varsa belki de günahlarımız için bizlere kefaret olup temizlenmemizi sağlayacaktır. Belki de bu hastalığı nimet olarak kabul edebiliriz. Fakat gerçeği-hakkı-hakikati örtme manasında olan kendi fikrinin lider ve öncülerinin yanlışlarını doğru kabul etme hastalığı dünya ve ahireti mahvetmektedir. Peki, bu hastalığın çaresi var mıdır?El cevap, Kuran ve Ehl-i Beyt'i esas alan güzel insanlarla bir ve beraber olmaktır. Ve bu insanlar günümüzde mevcuttur. Dini ve milli bütünlüğümüzü yaşayıp savunan ve Ehl-i Beyt yolundan gidenler bu insanlardır. Fikri ve zikri müsavi olan bu insanlarla beraber olmak milli manevi hastalıkların tek reçetesidir. Toplumumuzun en kısa zamanda bu hastalıklardan kurtulması duası ile.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
H. İbrahim TALAY / diğer yazıları
- Kısır politika ve milli siyaset / 31.05.2020
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018