Ne yazayım?
Neyi nasıl yazayım?
Duygularımı, acımı, gönül yaramı nasıl dökeyim satırlara?
En yakınımdan daha yakın,
En akrabamdan daha akraba,
Bütün dertlerimi paylaşabildiğim dört insanı, dört can parçamı bir anda, tek nefeste kaybetmiş biri olarak ne yazayım?
Kelimelerin adeta can verdiği bir halet-i ruhiye içinde nasıl yazayım?
Burkulmuş bir yürekle,
Tarifi olmayan bir elemle neyi, nasıl yazayım?
Hayatlarının baharında dört can.
Vatana, millete hizmet edecek uzun bir caddeyi bir nefeste aşıp ötelere gittiler, sevenlerini yalnız bırakarak.
Allah'ın dinine gönülden bağlı.
Hakk'a aşık.
Milletine sevdalı dört can.
Çok muhterem Haydar Baş hocam nice emekler vererek yetiştirmişti onları.
Onlar O'nun gönül bahçesinin gülleriydi.
Gözü gibi kolladığı,
Vücudundan bir parça gibi koruduğu,
Başlarına gelebilecek bir sıkıntıyı, kalbinin en derininde ve en derununda hissedeceği erlerdi onlar.
"Evladım, bir insan kolay yetişmiyor, aman dikkatli olun, araçlarınızı kullanırken yavaş kullanın" derdi onlara, bizlere, herkese.
Şu cilveyi ilahiye bakın ki, dört civan merdi trafik canavarı aldı elimizden.
Lütfullah'ı,
Hüseyin Engin'i,
Aziz Mete'yi.
İsrafil kardeşimizin de surunu erken üfledi adaşı.
Hepsinden daha geçti.
Her biri sahasında zirve yapmış şahsiyetlerdi onlar.
Bir yirmi sene gerek benzerlerini yetiştirmeye.
Hüseyin Engin'le tam bir hafta önce birlikte gitmiştik Ankara'ya.
Dönüşte de ayrılmadık, birlikte döndük İstanbul'a.
Bir hafta önce konuşup sohbet ettiğim, konuşup gülüştüğüm Hüseyin'i, tam bir hafta sonra yıkayıp kefenlemek de bana düştü.
Şu ilahî cilveye bak.
Ne güzel demişti, bundan sonraki komşuları, büyük veli Mustafa Hayri Öğüt; "Ey Rabbim! Senin öyle cilveli işlerin var ki, sen insanı deli edersin."
Hüseyin o gün oruçtu, ruhunu teslim ettiğinde de oruçluydu.
Ölümün insana bu kadar yakıştığı, insanı bu denli güzel gösterdiği çok az görünür.
Hüseyin'i yıkadım, Aziz'i kefenledim.
Lütfullah'ı kefen içinde seyrettim.
Ey Yüce Rabbim onlar ne güzel yüzlerdi öyle.
Şehit yüzü.
İsrafil'i ailesi erkenden götürmüştü, görmem nasip olmadı ama gören arkadaşlar onun da aynı güzellikte olduğuna şahitlik ettiler.
Allah'ın dinine ve bu millete hizmetin dışında bir gayelerine şahit olmadım.
Lütfullah her yerdeydi. Allah onu hizmet için yaratmıştı.
Yaz-kış, yağmur-çamur, yorgun-arkın demeden, o hep bir gayretin içindeydi.
Henüz gelmişti Trabzon'dan. Bir gece önce beraberdik.
Hocam sormuştu: "Ne zaman geldin Lütfullah?"
"Bugün geldim hocam, akşam bindim, bugün İstanbul'a vardım" derken sanki biriyle randevusu vardı gibi geldi bana.
Varmış meğer.
Aziz,
Hey gidi baba Aziz.
Tam bir Anadolu delikanlısı. Babayiğit.
Kim görmüş ki onda, bir olumsuzluk, karamsarlık, ümitsizlik?
Olaylara hep iyimserlikle yaklaştı ömür boyu.
Alevî meşrepti o, Ali'ye kurbandı hepsi. Şehitlerin efendisi Hz. Hüseyin yollarını gözlüyordur onların.
Aziz'in, Lütfullah'ın, Hüseyin'in ve İsrafil'in yolunu gözlüyor İmam Hüseyin.
O da onlar gibi, onlar da O'nun gibi.
Bir yüce ideal uğruna can verdiler.
Önce Allah'a, sonra O Allah'ın kullarına hizmet için can verdiler.
O da yare pere içindeydi, onlar da yare pere içindeydiler.
O da susuz teslim etmişti ruhunu, onlar da.
Ne mutlu Hz. Hüseyin'e komşu ve arkadaş olanlara.
Yolunuz açık olsun;
Hüseyin,
Lütfullah,
Aziz,
İsrafil, yolunuz açık, yüzünüz hep öyle nur olsun.
Bizler binler şahidiz iyi olduğunuza, mümin ve müvahhit bir hayat yaşadığınıza.
Allah binlerin şahitliği kabul edendir.
Celal hocaya selam götürün.
Baki hocaya da selam götürün bizden.
Ve diğer arkadaşlara.
Orada görüşmek üzere...
Neyi nasıl yazayım?
Duygularımı, acımı, gönül yaramı nasıl dökeyim satırlara?
En yakınımdan daha yakın,
En akrabamdan daha akraba,
Bütün dertlerimi paylaşabildiğim dört insanı, dört can parçamı bir anda, tek nefeste kaybetmiş biri olarak ne yazayım?
Kelimelerin adeta can verdiği bir halet-i ruhiye içinde nasıl yazayım?
Burkulmuş bir yürekle,
Tarifi olmayan bir elemle neyi, nasıl yazayım?
Hayatlarının baharında dört can.
Vatana, millete hizmet edecek uzun bir caddeyi bir nefeste aşıp ötelere gittiler, sevenlerini yalnız bırakarak.
Allah'ın dinine gönülden bağlı.
Hakk'a aşık.
Milletine sevdalı dört can.
Çok muhterem Haydar Baş hocam nice emekler vererek yetiştirmişti onları.
Onlar O'nun gönül bahçesinin gülleriydi.
Gözü gibi kolladığı,
Vücudundan bir parça gibi koruduğu,
Başlarına gelebilecek bir sıkıntıyı, kalbinin en derininde ve en derununda hissedeceği erlerdi onlar.
"Evladım, bir insan kolay yetişmiyor, aman dikkatli olun, araçlarınızı kullanırken yavaş kullanın" derdi onlara, bizlere, herkese.
Şu cilveyi ilahiye bakın ki, dört civan merdi trafik canavarı aldı elimizden.
Lütfullah'ı,
Hüseyin Engin'i,
Aziz Mete'yi.
İsrafil kardeşimizin de surunu erken üfledi adaşı.
Hepsinden daha geçti.
Her biri sahasında zirve yapmış şahsiyetlerdi onlar.
Bir yirmi sene gerek benzerlerini yetiştirmeye.
Hüseyin Engin'le tam bir hafta önce birlikte gitmiştik Ankara'ya.
Dönüşte de ayrılmadık, birlikte döndük İstanbul'a.
Bir hafta önce konuşup sohbet ettiğim, konuşup gülüştüğüm Hüseyin'i, tam bir hafta sonra yıkayıp kefenlemek de bana düştü.
Şu ilahî cilveye bak.
Ne güzel demişti, bundan sonraki komşuları, büyük veli Mustafa Hayri Öğüt; "Ey Rabbim! Senin öyle cilveli işlerin var ki, sen insanı deli edersin."
Hüseyin o gün oruçtu, ruhunu teslim ettiğinde de oruçluydu.
Ölümün insana bu kadar yakıştığı, insanı bu denli güzel gösterdiği çok az görünür.
Hüseyin'i yıkadım, Aziz'i kefenledim.
Lütfullah'ı kefen içinde seyrettim.
Ey Yüce Rabbim onlar ne güzel yüzlerdi öyle.
Şehit yüzü.
İsrafil'i ailesi erkenden götürmüştü, görmem nasip olmadı ama gören arkadaşlar onun da aynı güzellikte olduğuna şahitlik ettiler.
Allah'ın dinine ve bu millete hizmetin dışında bir gayelerine şahit olmadım.
Lütfullah her yerdeydi. Allah onu hizmet için yaratmıştı.
Yaz-kış, yağmur-çamur, yorgun-arkın demeden, o hep bir gayretin içindeydi.
Henüz gelmişti Trabzon'dan. Bir gece önce beraberdik.
Hocam sormuştu: "Ne zaman geldin Lütfullah?"
"Bugün geldim hocam, akşam bindim, bugün İstanbul'a vardım" derken sanki biriyle randevusu vardı gibi geldi bana.
Varmış meğer.
Aziz,
Hey gidi baba Aziz.
Tam bir Anadolu delikanlısı. Babayiğit.
Kim görmüş ki onda, bir olumsuzluk, karamsarlık, ümitsizlik?
Olaylara hep iyimserlikle yaklaştı ömür boyu.
Alevî meşrepti o, Ali'ye kurbandı hepsi. Şehitlerin efendisi Hz. Hüseyin yollarını gözlüyordur onların.
Aziz'in, Lütfullah'ın, Hüseyin'in ve İsrafil'in yolunu gözlüyor İmam Hüseyin.
O da onlar gibi, onlar da O'nun gibi.
Bir yüce ideal uğruna can verdiler.
Önce Allah'a, sonra O Allah'ın kullarına hizmet için can verdiler.
O da yare pere içindeydi, onlar da yare pere içindeydiler.
O da susuz teslim etmişti ruhunu, onlar da.
Ne mutlu Hz. Hüseyin'e komşu ve arkadaş olanlara.
Yolunuz açık olsun;
Hüseyin,
Lütfullah,
Aziz,
İsrafil, yolunuz açık, yüzünüz hep öyle nur olsun.
Bizler binler şahidiz iyi olduğunuza, mümin ve müvahhit bir hayat yaşadığınıza.
Allah binlerin şahitliği kabul edendir.
Celal hocaya selam götürün.
Baki hocaya da selam götürün bizden.
Ve diğer arkadaşlara.
Orada görüşmek üzere...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024