Zikr'in bu kadar önemli olmasının sebebi nedir?
Resûlullah (sav): "İman, içinizde elbisenin yıprandığı gibi yıpranır. Kalplerinizde imanın yenilenmesi için Allah'a dua ediniz" buyurmuştur.
İbn-i Abbas (ra) şöyle buyurmuştur: "Her mü'minin kalbinde bir şeytan bulunur. Fakat mü'min, zikr-i ilâhi ile meşgul olursa şeytan küçülür. Zikr-i ilâhi ile meşgul olmayı unutunca şeytan vesveseye devam eder."
"Kul, 'Lâ ilâhe illâllah' dediği zaman rubûbiyyet iddia eden nefs, heva ve şehveti; ulûhiyet izhar eden ilahları red ve inkârı kasteder... İşte zikreden kul, 'lâ ilâhe' ifadesindeki 'nefiy' bölümü ile kendisine düşman olanların arzularının saltanatına son verir.
İspat bölümünü ifade eden 'illâllah' kısmı ise Hakk'ın ve O'nun askerleri durumunda olan kalp, ilim, Kur'ân, Sünnet ve ilhamın hakimiyetlerini ortaya koyar... Zikir bir nurdur. Kalbi kapladığı ve hakimiyeti atına aldığı zaman kalbi de kalb gözlerini de nurlandırır... Hak Teâlâ: İşte senden perdeyi kaldırdık. Bugün gözün ne kadar keskindir, buyurmuştur."
İşte bu noktada, zikretmenin amacı tahakkuk etmiş, Elest Bezmindeki rûhî safiyete ulaşılmış olur. Bütün ibâdetlerden, emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmaktan amaçlanan nihâi sonuç da bu değil midir?
Ferdî ve cemaat
halinde zikir
İbadet ve taatle arzulanan gayeye, şüphesiz ki ferdî gayret ve çaba ile erişilir. Fakat kemâl mertebesine varmamış veya bidayetteki sâlik için bazı yardımcı unsurlara ihtiyaç vardır. İlâhi okumak, devran dönmek, sema yapmak ilâhî sevgi ve ruhî vecdi artırdığından; ferdin, zikir meclislerine devam ederek bu yardımcı faktörlerden yararlanması gerekir. Kendisine tarif edilen virdlerini her gün kendi başına tamamladıktan sonra, fırsat buldukça cemaate gitmesi, ferdî menfaat açısından kaçınılmaz olduktan başka asıl önemli olan, İslâm'ın cemaatçilik esprisidir.
Prof. Dr. Haydar Baş
Resûlullah (sav): "İman, içinizde elbisenin yıprandığı gibi yıpranır. Kalplerinizde imanın yenilenmesi için Allah'a dua ediniz" buyurmuştur.
İbn-i Abbas (ra) şöyle buyurmuştur: "Her mü'minin kalbinde bir şeytan bulunur. Fakat mü'min, zikr-i ilâhi ile meşgul olursa şeytan küçülür. Zikr-i ilâhi ile meşgul olmayı unutunca şeytan vesveseye devam eder."
"Kul, 'Lâ ilâhe illâllah' dediği zaman rubûbiyyet iddia eden nefs, heva ve şehveti; ulûhiyet izhar eden ilahları red ve inkârı kasteder... İşte zikreden kul, 'lâ ilâhe' ifadesindeki 'nefiy' bölümü ile kendisine düşman olanların arzularının saltanatına son verir.
İspat bölümünü ifade eden 'illâllah' kısmı ise Hakk'ın ve O'nun askerleri durumunda olan kalp, ilim, Kur'ân, Sünnet ve ilhamın hakimiyetlerini ortaya koyar... Zikir bir nurdur. Kalbi kapladığı ve hakimiyeti atına aldığı zaman kalbi de kalb gözlerini de nurlandırır... Hak Teâlâ: İşte senden perdeyi kaldırdık. Bugün gözün ne kadar keskindir, buyurmuştur."
İşte bu noktada, zikretmenin amacı tahakkuk etmiş, Elest Bezmindeki rûhî safiyete ulaşılmış olur. Bütün ibâdetlerden, emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmaktan amaçlanan nihâi sonuç da bu değil midir?
Ferdî ve cemaat
halinde zikir
İbadet ve taatle arzulanan gayeye, şüphesiz ki ferdî gayret ve çaba ile erişilir. Fakat kemâl mertebesine varmamış veya bidayetteki sâlik için bazı yardımcı unsurlara ihtiyaç vardır. İlâhi okumak, devran dönmek, sema yapmak ilâhî sevgi ve ruhî vecdi artırdığından; ferdin, zikir meclislerine devam ederek bu yardımcı faktörlerden yararlanması gerekir. Kendisine tarif edilen virdlerini her gün kendi başına tamamladıktan sonra, fırsat buldukça cemaate gitmesi, ferdî menfaat açısından kaçınılmaz olduktan başka asıl önemli olan, İslâm'ın cemaatçilik esprisidir.
Prof. Dr. Haydar Baş
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.