Aslında Hakk'a yöneliş, seyr ü sülûk fıtrîdir, öz bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, insanın mayasına nüfûz etmiş olan kutsal hasretin, mutlak olana sevdalanmanın, arayışın neticesidir. Bu meyanda "arayış" ne kadar fıtrî ve tabiîise, arayışa cevap olan Hakk'a yöneliş ve iman da o nispette fıtrîdir, tabiîdir. Dolayısıyla iman ve İslâm, insana dayatılan, zoraki verilmeye çalışılan iğreti ve yabancı bir olgu değil; insanın, kendi özünden Hakk'a doğru açılan eşiğe uzanması, oraya doğru yönelmesi, yürümesidir. Kısaca iman ve İslâm, aşığın maşuka kavuşma isteği ve çabasıdır. Bu hasret, bu arzu ve bu arayış, insan oluşun ilk adımıyla, ruhun yaratılışı esnasında başlar. Bu fıtrat Hz. Mevlâna'nın mânâ dünyasında "ney" ile simgelenir.
Nitekim bu fıtratın ilk noktasını Kur'an-ı Kerim şöylece açıklamaktadır. Bezm-i Elest'te Cenab-ı Hakk'ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?!" hitabına, bütün ruhların "Sen bizim Rabbimizsin!" cevabı, kutsal hasreti başlatmıştır. Bu hasret, ruha beden kalıbının giydirilip insan sûretinde dünyaya gönderilmesinden sonra daha da artmıştır. Zira ruh, Hak'tandır. Bütün güzelliklerin sahibi, halikı olan Cenab-ı Hak'tan ayrı düşmek, elbetteki kutsal bir hasreti ve kutsal bir arayışı gündeme getirecektir.
İnsanoğlunun dünya hayatındaki güzele meyli; güzel sese, güzel kokuya, güzel yüze meyletmesi bu kutsal hasretin akisleridir. Hiçbir şeyle doyamayan, iç boşluğunu dolduramayan, tatmin olamayan, hep arayışın içinde olan insan, bu hasretin ve bu mutlak güzelin sevdalısıdır. Bu sebeple bu sevdanın, bu hasretin dinmesi, insanoğlunun aradığına kavuşmasıyla; güzeller güzeli âlemlerin Rabbi'ne vuslatıyla mümkündür. Aksi halde arayış bitmez, buhran sona ermez; hep hasret tüter insanda.
Prof. Dr. Haydar Baş
Nitekim bu fıtratın ilk noktasını Kur'an-ı Kerim şöylece açıklamaktadır. Bezm-i Elest'te Cenab-ı Hakk'ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?!" hitabına, bütün ruhların "Sen bizim Rabbimizsin!" cevabı, kutsal hasreti başlatmıştır. Bu hasret, ruha beden kalıbının giydirilip insan sûretinde dünyaya gönderilmesinden sonra daha da artmıştır. Zira ruh, Hak'tandır. Bütün güzelliklerin sahibi, halikı olan Cenab-ı Hak'tan ayrı düşmek, elbetteki kutsal bir hasreti ve kutsal bir arayışı gündeme getirecektir.
İnsanoğlunun dünya hayatındaki güzele meyli; güzel sese, güzel kokuya, güzel yüze meyletmesi bu kutsal hasretin akisleridir. Hiçbir şeyle doyamayan, iç boşluğunu dolduramayan, tatmin olamayan, hep arayışın içinde olan insan, bu hasretin ve bu mutlak güzelin sevdalısıdır. Bu sebeple bu sevdanın, bu hasretin dinmesi, insanoğlunun aradığına kavuşmasıyla; güzeller güzeli âlemlerin Rabbi'ne vuslatıyla mümkündür. Aksi halde arayış bitmez, buhran sona ermez; hep hasret tüter insanda.
Prof. Dr. Haydar Baş
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.