‘İmamet, Ali (a.s)’ın soyunda bâki kalacaktır’
İmam Rıza (a.s.) imamet konusunda buyurdu ki: “İmamet, kıyamet gününe dek sadece Ali (a.s)’ın soyunda bâki kalacaktır. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.a)’den sonra hiçbir peygamber yoktur. O halde bu cahil insanlar İmam’ı (kendi reyleriyle) nasıl seçebilirler?"
26.10.2023 11:19:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
(…dünden devam)
İmam Rıza (a.s.), imamet konusunda konuşmasını şöyle sürdürdü:
Böylece imamet, Hz. Peygamber'e mahsus kılınmıştı. Hazret de onu Allah'ın emriyle -Allah'ın farz kıldığı şekilde- Hz. Ali (a.s)'ın uhdesine bıraktı; daha sonra bu makam onun, Allah'ın kendilerine ilim ve iman verdiği seçkin nesline intikal etti. Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Kendilerine ilim ve iman verilenlerse (kıyamet günü dünyada ve berzahta bir saatten fazla beklemediklerine dair yemin eden suçlulara cevap olarak) derler ki: And olsun ki siz, Allah'ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar (kabirde) yatıp kaldınız; işte bu dirilme günüdür." (Rum/56). Öyleyse bu (imamet), kıyamet gününe dek sadece Ali (a.s)'ın soyunda bâki kalacaktır. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.a)'den sonra hiçbir peygamber yoktur. O halde bu cahil insanlar imamı (kendi reyleriyle) nasıl seçebilirler?
İmamet, peygamberlerin makamı ve vasîlerin mirasıdır. İmamet, Allah'ın ve Peygamber (s.a.a)'in hilafetidir; Emirü'l- Mü'minin Ali (a.s)'ın makamı ve Hasan ile Hüseyin (a.s)'ın mirasıdır. İmamet dinin yuları, Müslümanların nizamı, dünyanın salahı ve mü'minlerin izzetidir.
İmamet, İslam'ın gelişen kökü ve yükselen dalıdır. İmamla namaz, zekât, oruç, hac ve cihat kâmil olur; ganimet ve sadakalar çoğalır; had ve hükümler uygulanır; hudut ve sınırlar korunur. İmam, Allah'ın helalini helal, haramını da haram kılar; şer'î hadleri (cezaları) icra eder, Allah'ın dinini savunur; hikmet, güzel öğüt ve kesin delillerle halkı Rablerinin yoluna davet eder. İmam ufukta yer edinerek âlemlere doğan bir güneş gibidir; öyle bir güneş ki, ne eller ona erişebilir, ne de gözler. İmam aydınlık saçan bir hilal, parlak kandil, doğan nurdur. Karanlıkların ortasında, ıssız çölde ve engin denizlerde hidayet yıldızıdır. Susuzlar için tatlı bir su gibidir; doğru yola kılavuzluk eden ve tehlikeden kurtarandır. İmam, tepedeki ateş gibidir; soğuktan kaçıp ona sığınanı ısıtır, tehlikeli yerlerde kılavuzdur; kim ondan ayrılırsa helak olur.
İmam, çok yağmurlu bulut, sağanak yağmur, ışık saçan güneş, geniş yer, bol suyu olan pınar, su biriken büyük çukur (havuz) ve bahçe (gibi)'dir.
İmam, dost olan bir emin, şefkatli bir baba, ikiz kardeş ve zorluklarda kulların sığınağıdır.
İmam, Allah'ın yeryüzünde- ki emini (güvenilir kulu), kullarına hücceti, beldelerindeki halifesi, halkı Allah'a davet eden ve hürmetleri (korunması gerekli olan şeyleri) savunandır.
İmam, günahlardan arındırılmış ve ayıplardan tertemiz kılınmıştır; ilim ona mahsustur, sabırlı ve halimdir; dinin düzeni, Müslümanların izzeti, münafıkların öfkesi ve kâfirlerin yok olmasına sebep olandır.
İmam, kendi zamanının eşsiz insanıdır, hiçbir kimse ona (derece ve fazilette) ulaşamaz, hiçbir âlim onun dengi olamaz; onun bedeli, misli ve eşi bulunmaz. Bağışlayan Allah'ın fazlı ile hiçbir talep ve gayrette bulunmaksızın bütün faziletlerle özelleştirilmiştir (tüm üstünlükler ona verilmiştir). Öyleyse kim İmamı tanıyabilir ve onu seçebilir?
Heyhat, heyhat! (Hayır. Asla! Asla!) Onun makamından bir makamı, faziletlerinden bir fazileti tarif etmekte akıllar sapmış, zihinler şaşkınlığa düşmüş, beyinler hayretler içerisinde kalmış, gözler yorulmuş, büyükler eziklik hissetmiş, hekimler hayrete düşmüş, akil insanlar küçülmüş, hatipler dilsiz kalmış, bilginler cahil duruma düşmüş, şairler usanmış, edipler acze düşmüş, fasihler yorulup güçsüzleşmiş, hepsi aczini ve güçsüzlüğünü itiraf etmiştir. O halde onu bütünüyle anlatmak, künhünü vasfetmek, onun işlerinden bir şey anlamak ve onun yerine geçerek yerini doldurabilecek birini bulmak nasıl mümkün olabilir?! Hayır, bu mümkün müdür?
(bu bahis devam edecek…)
İmam Rıza (a.s.), imamet konusunda konuşmasını şöyle sürdürdü:
Böylece imamet, Hz. Peygamber'e mahsus kılınmıştı. Hazret de onu Allah'ın emriyle -Allah'ın farz kıldığı şekilde- Hz. Ali (a.s)'ın uhdesine bıraktı; daha sonra bu makam onun, Allah'ın kendilerine ilim ve iman verdiği seçkin nesline intikal etti. Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Kendilerine ilim ve iman verilenlerse (kıyamet günü dünyada ve berzahta bir saatten fazla beklemediklerine dair yemin eden suçlulara cevap olarak) derler ki: And olsun ki siz, Allah'ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar (kabirde) yatıp kaldınız; işte bu dirilme günüdür." (Rum/56). Öyleyse bu (imamet), kıyamet gününe dek sadece Ali (a.s)'ın soyunda bâki kalacaktır. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.a)'den sonra hiçbir peygamber yoktur. O halde bu cahil insanlar imamı (kendi reyleriyle) nasıl seçebilirler?
İmamet, peygamberlerin makamı ve vasîlerin mirasıdır. İmamet, Allah'ın ve Peygamber (s.a.a)'in hilafetidir; Emirü'l- Mü'minin Ali (a.s)'ın makamı ve Hasan ile Hüseyin (a.s)'ın mirasıdır. İmamet dinin yuları, Müslümanların nizamı, dünyanın salahı ve mü'minlerin izzetidir.
İmamet, İslam'ın gelişen kökü ve yükselen dalıdır. İmamla namaz, zekât, oruç, hac ve cihat kâmil olur; ganimet ve sadakalar çoğalır; had ve hükümler uygulanır; hudut ve sınırlar korunur. İmam, Allah'ın helalini helal, haramını da haram kılar; şer'î hadleri (cezaları) icra eder, Allah'ın dinini savunur; hikmet, güzel öğüt ve kesin delillerle halkı Rablerinin yoluna davet eder. İmam ufukta yer edinerek âlemlere doğan bir güneş gibidir; öyle bir güneş ki, ne eller ona erişebilir, ne de gözler. İmam aydınlık saçan bir hilal, parlak kandil, doğan nurdur. Karanlıkların ortasında, ıssız çölde ve engin denizlerde hidayet yıldızıdır. Susuzlar için tatlı bir su gibidir; doğru yola kılavuzluk eden ve tehlikeden kurtarandır. İmam, tepedeki ateş gibidir; soğuktan kaçıp ona sığınanı ısıtır, tehlikeli yerlerde kılavuzdur; kim ondan ayrılırsa helak olur.
İmam, çok yağmurlu bulut, sağanak yağmur, ışık saçan güneş, geniş yer, bol suyu olan pınar, su biriken büyük çukur (havuz) ve bahçe (gibi)'dir.
İmam, dost olan bir emin, şefkatli bir baba, ikiz kardeş ve zorluklarda kulların sığınağıdır.
İmam, Allah'ın yeryüzünde- ki emini (güvenilir kulu), kullarına hücceti, beldelerindeki halifesi, halkı Allah'a davet eden ve hürmetleri (korunması gerekli olan şeyleri) savunandır.
İmam, günahlardan arındırılmış ve ayıplardan tertemiz kılınmıştır; ilim ona mahsustur, sabırlı ve halimdir; dinin düzeni, Müslümanların izzeti, münafıkların öfkesi ve kâfirlerin yok olmasına sebep olandır.
İmam, kendi zamanının eşsiz insanıdır, hiçbir kimse ona (derece ve fazilette) ulaşamaz, hiçbir âlim onun dengi olamaz; onun bedeli, misli ve eşi bulunmaz. Bağışlayan Allah'ın fazlı ile hiçbir talep ve gayrette bulunmaksızın bütün faziletlerle özelleştirilmiştir (tüm üstünlükler ona verilmiştir). Öyleyse kim İmamı tanıyabilir ve onu seçebilir?
Heyhat, heyhat! (Hayır. Asla! Asla!) Onun makamından bir makamı, faziletlerinden bir fazileti tarif etmekte akıllar sapmış, zihinler şaşkınlığa düşmüş, beyinler hayretler içerisinde kalmış, gözler yorulmuş, büyükler eziklik hissetmiş, hekimler hayrete düşmüş, akil insanlar küçülmüş, hatipler dilsiz kalmış, bilginler cahil duruma düşmüş, şairler usanmış, edipler acze düşmüş, fasihler yorulup güçsüzleşmiş, hepsi aczini ve güçsüzlüğünü itiraf etmiştir. O halde onu bütünüyle anlatmak, künhünü vasfetmek, onun işlerinden bir şey anlamak ve onun yerine geçerek yerini doldurabilecek birini bulmak nasıl mümkün olabilir?! Hayır, bu mümkün müdür?
(bu bahis devam edecek…)